Tülay Dikmen ile Cuma Köşesi

Tarih: 07.11.2025 15:50

UÇAN KIRK MI?

Facebook Twitter Linked-in



Geçen iki hafta vefat sonrası sayılı günleri işledik..
Ama bizde "sayılı gün" biter mi?
Bitmez!
BİTMİYOR! 
 

Konular içinde geçen sayılardan biri “40” olunca yeni sorular "KIRK" sayısında kilitlendi:) 

Özellikle kadınlar arasında bilinen uygulanan, konuşulan 40'tan bahsediyoruz evet.. 

LOHUSALIK VE "KIRKLARI" 

Sorularınıza geçelim öyleyse.. 

*“Kırk Çıkarma”, "Kırk Çıkması" denilen şeyler tam olarak nedir, gerçekten dînî bir anlamı var mıdır? 

“Kırk çıkarma”, doğumdan sonra anne ve bebeğin kırk gün boyunca evde kalması, bu sürenin sonunda da özel bir suyla yıkanması geleneğidir.
Gelenektir dedik, çünkü DÎNEN BİR KARŞILIĞI YOKTUR! 

Suya 40 taş, 40 kaşık, hatta kimi yerlerde altın, ot çöp atılır. 
Her yörede değişen şekilde "dualar" okunur, ardından bu su ile bebek ve anne yıkanır...
Ve “artık kırkı çıktı” denir. 

İslamî kaynaklarda bu uygulamanın hiçbir dînî temeli yoktur. 
Ne Kur’an’da, ne hadislerde, ne de klasik fıkıh eserlerinde böyle bir emir ya da tavsiye bulunmaz! 

Bu, İslam öncesi Türk kültürlerinden kalma bir arınma ritüelidir!
Zamanla “dînî gelenek” kılığına geçmiş, sonrada "zorunluluk" gibi anlatılmış, uygulanmıştır. 

*“İki kırklının birbirini basması” ne demek, gerçekten biri diğerine zarar mı verir? 

Halk arasında çok yaygındır: 
“İki kırklı kadın veya bebek bir araya gelirse biri diğerini basar, hasta eder.” Hatta “biri diğerinin kırkını alır” (Kırklıdan biri; bebek veya anne ölebilir!) gibi, DRAMATİK, KORKUTUCU cümlelerle süslenir.
SÜSLENİR Kİ UYGULANSIN! 

Bu inancın da kökenini araştırayım dedim..
Ama inanın YOK!
ŞAMAN'LARDA BİLE(!) YOKMUŞ BU İNANÇ!!

En akla yatkın açıklaması güncel tabirle "negatif enerji bulaşması” düşüncesidir belki.. 

Negatif enerjiden kastım da şu:
İki yeni anne birbirini gördüğünde ne olabilir düşünelim beraber:
Ne görürler ya da ne duyarlar karşıda? 

Uykusuz, mor gözler..
Seninkinin gazı..
Benimkinin uykusu..
Kendi doğum sonrası devam eden rahatsızlıkları vs.. vs.. 

Bunlar negatif etkileyebilir mi? 

Sineğin gözündeki yağı çıkartırcasına bunu bulabiliriz "mantık" çerçevesinde ancak! 

Ama yine de güncel dildeki "negatif bulaş" örneği gibi veya başka türden bir “mistik bulaş” anlayışının İslam'da yeri yoktur! 

Efendimiz (SAV) buyurur ki: 

“Uğursuzluk yoktur. Hayır da şer de Allah’tandır.” (Buhârî, Tıb, 54) 

Dolayısıyla iki kırklı karşılaşınca ne uğursuzluktur, ne melek kaçar, ne şeytan sevinir, ne de birbirlerine zarar verir.. 

En fazla, biri diğerine “çok uykusuz görünüyorsun” derse uykusuz olan kendini kötü hissedebilir..
Ancak bu his "KIRK BASMASI" olabilir belki:) 

*“Al Karısı”, "Al Karası" ya da “Al Basması” denilen şey nedir, lohusayı gerçekten bastırır mı? 

“Al karısı” efsanedir!
Orta Asya dönemlerinden beri anlatılan bir halk efsanesidir...
Lohusa kadının yalnız kaldığında kötü ruh tarafından bastırıldığına, bebeğini alıp kaçtığına inanılırmış.. 
Bu yüzden eskiden lohusaların başına, kıyafetine, yanına kırmızı bir şey takılır, koyulurmuş.. (şimdilerdeki kırmızı kurdele)
Işık söndürülmez, başucuna da süpürge konurmuş.. 

Al Karısı'nın rengi "AL" ya!
Al renginden kaçarmış.. (Kırmızı kurdelenin manası) 

Al Karası'nın rengi de "KARA" ya!
Aydınlıktan kaçarmış...("Işık açık kalmalı"nın manası) 

Süpürgeye gelince bir anlam yüklenmemiş ona...
Bence o da heralde geleni kovalamak içindir:) 

Şaka bir yana, bu korkunun temelinde tıbben açıklanabilir bir durum olabilir belki.. 

Doğum sonrası uykusuzluk ve yorgunluk ile gelen depresyon hâli.. 

Yani kişinin kendini kötü hissetmesi hali.. Halüsünasyon görecek kadar uykusuz kalanlar bile vardır.. 

Böyle bir haldeki lohusayı "BASAN" “Al Karısı, Karası” değil de; hormonlar ve yorgunluk basar diyebilir miyiz?
Başka bir izahı mümkün değildir çünkü: 

Kur’an’da ve hadiste bu tür “cin, ruh, yaratık basması, saldırısı” şeklinde tek bir ifade bile yoktur! 


*"Kur’an'da "Kırk çıkana kadar dışarı çıkmama" vs yasaklar var mı veya lohusalık hakkında ne söylüyor? 

Kur’an'da Rabbimiz doğum sonrası “lohusalık” dönemini açıkça tanımlar:
Sana kadınların hayız ve nifas (lohusalık) hâllerini sorarlar.  

De ki: Bu, bir ezadır (rahatsızlıktır, hastalıktır). O hâlde temizleninceye kadar onlardan uzak durun.”
(Bakara, 2/222) 

Bu ayet çok açık nettir! 

İslam’da lohusalık dönemi, sadece! "eşlerin cinsî münasebeti" yasaktır! 

Bunun sebebi ise annenin fiziksel ve ruhsal olarak dinlenmesi gereken bir dönemde olmasıdır.. 

Bunu tıbben de tüm doktorlar teyit etmiyor mu? 

Ruhsal durumu bir tarafa; hormonların eski haline dönmesi, iç organların iyileşmesi, yerli yerine oturması için 1.5 ay denmiyor mu? 

Demek ki 40 GÜN bunlar için gerekliymiş..
Tek olan yasak da budur! 

Lohusalıkla ilgili başka bir yasak yoktur..

**Peki madem tüm bunların bir anlamı yok “Kırk uçurma” ne demek? 

Eskiden birlikte, yani aile büyükleri ile yaşam sürdüğünden, kadınlar lohusalık halinde iken yanlarında hep "birisi" olurmuş..
Bu şimdiki gibi "yalnız kalmamalı" diye özellikle değil, zaten rutinmiş.. 

Ve dışarı ihtiyacı vs için etrafta sürekli birileri olduğundan ve lohusanın dinlenmesi, bebeği ile ilgilenmesi için etrafındakiler çıkarmış.. 

Bu "lohusa çıkamaz" diye değil, "çıkmasına gerek veya zorunluluk olmadığından"mış..
Zamanla bu gelenek haline dönüşmüş.. 

"Kırk gün çıkmamalısın" olmuş..
Efsaneler eklenmiş" Çıkarsan ....... olur" denmiş... 

Dolayısıyla kırk gün evde kalan anne ve bebeğin ilk defa dışarı çıkmasıda "ÖZEL" bir olay anlamına gelmeye başlamış... 

Adına da "KIRK UÇURMA" denmiş.. 

(Hatta günümüzde 40'a dayanamayıp, 20 günde 'YARI KIRK' uçurup süreyi kısaltanlar bile var:)

Din adına bu geleneklerin "zararı var mı" diye sorsak? 

Kişi "bu kısıtlamaya" kendisi razı ise yok diyebiliriz..
Dinlenmiş, tam anlamıyla iyileşmiş, doya doya, rahat rahat bebeğini büyütmüş olur çünkü.. 

Ancak! 

"KIRK" kelimesi ile başlayan işler bir kutlamaya, olmazsa olmaza dönmemelidir..
Günümüzde bu konu; konsept balonlar, anne-bebek kostümleri ve “kırk uçtu partisi” afişleriyle ticari bir etkinliğe dönüştü. 

Kişi tercihi ile 40 gün çıkmayabilir, 40'ıncı gün çıkmasını özel sayabilir..
Özel gördüğü bir insanı ziyaret edebilir..
Özel bir yere gidebilir.. 

Ama, İslam’ın sade, gösterişten uzak, israftan kaçınarak yaşama felsefesinden kopmadan! 

Bunları "DÎN" adına yapılıyormuş, mecburiyetmiş gibi görmeden.. 

Yeni ticarî alanlarda “maneviyatı pazarlama refleksi” ne dikkat ederek.. 

Tüm bunları bahane ederek, yani dînî-manevî vs kılıflarla; gösterişli, bol israf içeren ama “story” değeri yüksek diye yapmayarak... 

**"Peki bunları yapmak günah mıdır?" 

İslam Dîni kültürü tamamen reddetmez...
Ancak anlamına ve niyetine bakar. 

Bir anne, kırkıncı gün “şükür duası” yapabilir; bu duayı özelleştirebilir, yakınlarıyla paylaşabilir, onları davet edebilir, ikramda bulunabilir, bebek için “Allah’a emanet olsun” diyebilir, bunlar niyete göre güzeldir.. 

Ama aynı şeyleri “bu ritüel şart”, "yapmazsam "şu, şu' olur",diye yaparsa, işte o zaman niyet "iyi" olmaktan çıkar yapılan da kültürden hurafeye döner.

Hurafelere, bid'atlara inanmak ise günahtır..

Ya da gösteriş ve israf var ise..

Riya (gösteriş) ve israf günahtır..

Ez-cümle.. 

İslam Mantık Dînidir! 

Suya altın atmak, 40 taş saymak, 40 tas su dökmek, şifa ya da sağlık niyetine; suya ot-çöp koymak, iki kırklı karışması, basması, lohusanın evde kalması, yalnız kalmaması vs mantığı var mıdır? 

Kırk gün boyunca mümkünse yalnız kalmasın tamam..
Ama bir şey olacağından değil; bebekle anneye iyi bakmak, yardım etmek, destek olmak için..
Ve bu çok da değerlidir elbette.. 

Ama o bakım desteğini verirken lohusanın, duygusal ve bedensel ve sosyal ihtiyaçlarını: 

Korkutucu efsanelerle! 
"O dedi, bu dedi" lerle!
Taşla, altınla değil...
Sevgiyle, anlayışla ve sabırla yapmak gerekir... 

Yazdıklarım bilgi mahiyetinde idi..


Birde tecrübe yazacak olursam: 

Ben Rabbimin emaneti 4 çocuk annesi olarak; ne AL KARISI ya da KARASI gömedim..


Yalnız bir anne olarak her işimi kendim yaptım, dışarı da çıktım..
Hemde 40 uçurmadan:) 

Lohusaya da denk geldim, ne bana ne bebeklerime bir şey olmadı, kimse kimseye "basmadı" :) 

Tecrübeyle de yeni annelere tavsiyem şu olabilir ancak.. 

Kırkıncı gün beklenmeden dışarı çıkarsanız, karşılaşacağınız şey sadece biraz temiz hava almak olur ki, bu da hem bebeğe hem size iyi gelir :) 

Eğer “al karısı” görürseniz de emin olun o, muhtemelen anlatılanların bilinçaltınızda ettiği yer ile birlikte, uykusuzluğunuzdan kaynaklı ayakta uyurken gördüğünüz bir rüyanın gölgesidir. 

Var ise size iyi gelen bir yakınınız destek almaktan gocunmayın, dinlenebilecek her fırsatta dinlenin..

Kırk gün sonunda artık hem bedenen hem tecrübe olarak daha iyi hisseden bir anne olarak yapacağınız tek şey, gusül abdesti alıp, hayatınza kaldığınız yerden devam etmektir.

Bebeğinizi de yıkayabilirsiniz elbette hiç bir sakıncası yok, ama altınlı-taşlı, otlu-çöplü suya ihtiyacınız yok..

Bir farklılık olsun istiyorsanız, şükür niyetli namaz kılabilirsiniz..

Velhasıl.. 

Belki de asıl meselemiz kırk gün beklemek değil, kırk yılı aşkın süren yanlış inançları fark edememektir.. 

Biz, “iki kırklı birbirini basmasın” diye uğraşırken, aslında hurafeler bizi basmış farkında değiliz. 

Farkında değiliz çünkü; “Kırk uçuralım” derken, mantığımızı da uçurmuşuz..

Kırk çıkarma, kırk uçurma vs..
Hepsi kültürün tatlı renkleri olabilir, ama dînin rengiyle karıştırılmadan!
Gösteriş ve israf olmadan..
İnanç olarak uygulamadan.. 

İllâ Kırkı Uçuracak isek uçuralım..
Ama!
"Mantığı"mızı da uçurmadan

Rabbim tüm yeni annelerin lohusalığını kolaylaştırsın..
Bid'attan, hurafeden uzak;  sağlıkla, huzurla, duaları eşliğinde bebeklerini büyütmeyi...
Manevî, ruhsal, fiziksel, sosyal ihtiyaçlarını "akıl ve mantık" çerçevesinde karşılayabilmeyi..
Etrafındaki büyüklerinin de onlara "gerçek ve doğru" şekilde destek olabilecek davranışlarına denk gelebilmelerini nasip etsin inşallah diyelim.. 



                                                               VESSELÂM...


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —