Tülay Dikmen ile Cuma Köşesi

Tarih: 14.11.2025 15:41

"ŞEHİT" KİME DENİR?

Facebook Twitter Linked-in

 

Toplumda bazı kavramlar vardır… 

Öyle kavramlardır ki bunlar,  denk geldiği yerde ya kutsallaştırırız ya da öyle çok tekrar eder, öyle sık kullanırız ki; neredeyse anlamı, muhtevası değişir.. 

“Şehit” kelimesi, kavramı da işte bunlardan.. 

Acının en saf, en temiz, en ağır hâline verilmiş bir ünvan… 

Bazen bir bakıyoruz, toplum olarak her acının üzerine hemen bir "şehitlik" etiketi yapıştırmışız. 

Acıya anlam, hele de böyle "manevî" bir anlam giydirmek kolaydır ve tabii ki onu seçeriz hemen..
Neden?
Çünkü yüzleşmek zordur! 

Her elîm kaza veya afet sonrası, hayatını kaybedenler için "ŞEHİT OLDULAR" denir..
Veeee, bu şekilde o kazânın veya doğal afete karşı alınmamış tedbirlerin görünürlüğü azalıverir ve böylece sorumluluların hesabı da hafifler... 

Peki "ŞEHİT" gerçekte kimlerdir? 

Bu konuda da ara ara sorularınız geliyordu.. 

3 gün önce düşen askerî uçak sonrası gündeme gelen "şehitleri" vesile kılarak bugün de bu konuyu ele alım birlikte.. 

Kur’an’ın "şehitlikten" bahsedişi, bizim günlük hayatta bahsedişlerimizden çok daha ağır, çok daha net ve çok daha titizdir. 

"Allah, şehitlere 'ölü demeyin' demiş!"
Diye söylenir hep duymuşsunuzdur.. 

Doğrudur..
Ama kısmen.. 

Bu bir ayettir..
Ama "şehit" kelimesi olmadan.. 

“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; bilakis onlar diridir, fakat siz fark edemezsiniz.” (Bakara Sûresi-2/154) 

Ama bu ayette "Şehit" kelimesi yok! (?) 

Bu da sorulardan biri.. 

*Kur’an’da “Şehit” Var mı? 
*Kur’an’da şehit geçiyor mu? 

Cevap:
Hem “evet” hem “hayır”.

Kur’an’da  geçen "şehîd", “şahit, tanık” demektir.
Şöyle ki: 

Kur’an’da “şehit” kelimesi geçer evet, ama farklı anlamdadır. 

Kur’an’da şehîd (شهيد) kelimesi yaklaşık 35 yerde geçer.
Fakat bu kullanım “şahit olmak, tanık olmak” anlamındadır. 

Örnek: 

“Allah her şeye şahittir” (Hac Sûresi-22/17) 

“Peygamber size şahit olsun (Bakara Sûresi-2/143) 

Burada ve diğer kalan 35 ayetin 33'ünde de anlam tamamen "şahitliktir." 

“Canını veren” ya da "Allah yolunda ölen" anlamı yoktur.. 

Bizim bugün kullandığımız “şehit” kavramı "kalıp" olarak Kur’an’da farklı bir ifade ile geçer.. 

“Allah yolunda öldürülenler" için "şehîd" (شهيد) kelimesini değil... 

(يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ) "yugtelü fî sebîlillah"
Anlamı=Allah yolunda öldürülenler... 

İfadesini kullanmıştır Rabbimiz. 

Ve bu mertebenin tanımı, şartları, mükafatı ve “Allah yolunda öldürülenler” tabiri ayetlerde açıkça anlatılır. 

"Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; bilakis onlar diridir, fakat siz fark edemezsiniz.(Bakara Sûresi-2/154) 

Aynı hakikat bir başka ayette daha detaylı verilir. 

Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma! Onlar diridir; Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.” (Âl-i İmrân Sûresi-3/169) 

Gördüğünüz gibi şehitere ya da şehitliğe dair olan bu ayetlerde "ŞEHİT" kelimesi geçmiyor..

Bu kalıp "şehitliğin" Kur’an’daki karşılığı olarak alınmıştır.. 

*Bu karşılık nasıl ve kim tarafından verilmiştir? 

Dinî terim olarak “şehit” kavramı elbette hadislerde netleşir. 

Peygamber Efendimiz (SAV) Kur'anda geçen haliyle "Savaşta Allah yolunda can verenleri" anlatırken; "Allah'ın varlığına, birliğine "ŞAHİT" olarak öldüklerinden dolayı onlara arapça karşılığı olan "ŞEHÎD" demiştir..
Onların ahirette alacağı mükafatları anlatmıştır ayetler ışığında.. 

Ve başka meselelerde sorular cevaplarken: 

Yangında ölen 

Boğularak ölen 

Göçük altında kalan 

Salgın-amansız hastalıklarla mücadelede ölen 

Doğumda vefat eden kadın 

Malını, canını, namusunu korurken öldürülen kişilerin de... 

"ŞEHÎD" mertebesindekiler gibi mükafatlara ulaşabileceklerine dair ümitvâr olduğunu söylemiştir.. 

Ama tabii ki bu ümitvarlığı bu sayılan şekillerde ölenlerin "Îman üzere" yaşayanlar olduğu takdirde olabileceğidir! 

Yani kişi hayatında Rabbini bilen, onun emirlerine uygun yaşayan bir kişi ise; bu sayılan ölüm şekillerinden biri ile can verdiğinde, ölüm ânına kadar çektiği ızdırabın günahlarına keffaret olacağı ve temizlenmiş olarak öleceği ümîdi ile, "şehitler" gibi mükafat göreceklerdir demiştir.. 

O zaman diyebiliriz ki: 

Şehitlik sadece bir ölüm biçimi değil, ölümden sonraki bir hayat biçimidir. 

"ŞEHİT" kelimesinin bugünkü teknik anlamı ayetlerde değil, hadislerde şekillenmiştir. 

Yani; Kur’an’da şehitlik kavramı vardır, ama “şehit” kelimesi terim olarak kullanılmaz.
Onun yerine:
“Allah yolunda öldürülenler”
“Allah katında diri olanlar”
“Rableri katında rızıklandırılanlar”
ifadeleri kullanılır. 

Evet başka bir soru türü de yine bu ayetlerdeki ifadeler alınarak soruluyor.. 

*"Şehitler diridirler" ne demek?
*Onlar öldükten sonra "şehit" mertebesinden dolayı bu dünyada olabilir, dolaşabilirler mi?
*Yakınlarını koruyabilirler mi? 

Bizi yıllardır meşgul eden bir başka mevzu  da bu.. 

Toplumda sıkça anlatılan

 “Şehitler diridirler demiş yaradan!"
“Öyleyse geceleri gelebilir..”
"Yakınlarını korur, birilerine görünür, yardım eder” gibi hikâyeler… 

Ama burada kaçırdığımız bir şey var sanki.. 

"Şehit" tanımı Efendimiz'e (SAV) aittir dye anlattk ve bu tabirle net “şehit” diyebileceklerimiz de ayetle sabit dedik..

 Bu tanımlarla şehitlik mertebesinde olanlar için bile:

Ayette geçen “dirilik” biyolojiyle veya fizîki olarak açıklanacak bir durum değildir! 

Bu dirilik, Allah katındaki değer demektir! Dünya gözünün göremediği, insan aklının ölçemediği bir mertebedir. 

Bu anlatılan hikayelerin çoğu iyi niyetlidir; acıyı hafifletmeye, bir manevi yakınlık kurmaya yöneliktir belki.. 

Ama ilahiyat açısından baktığımızda tablo biraz daha farklıdır. 

Ayrıca bu iddialı hikayeler, bu ayetler dışında birde "tek olan" bir hadise dayandırılır: 

“Şehitlerin ruhları cennette, kuşlar içindedir; diledikleri gibi dolaşırlar.”
(Buharî, Müslim) 

Yine burada gözden kaçan büyük bir ayrıntı vardır:
Bu “dolaşma”, bizim dünyamızda gezinmek değil, ahirette — Rablerinin katında — dolaşmaktır.
Ayetin tamamı tam da bunu söylemiyor mu zaten? 

“Onlar diridir; Rableri katında rızıklandırılırlar.” (Âl-i İmrân Sûresi-3/169) 

Yani dolaştıkları yer bizim sokaklarımız, evlerimiz değil; Rab katıdır! 

Bizim fizîki âlemimiz değil, onların kendilerine özgü olan berzah ve ahiret âlemidir, boyutudur. 

İnsan nefsi “dolaşırlar” ifadesini duyar duymaz bunu dünyevî bir gezinti gibi algılamaya çok meyillidir. 

Hâlbuki metnin bağlamı gayet açıktır:
Bu dolaşma, cennette özgürlük, huzur ve ilahî ikram bağlamındadır ve dünyaya gelip görünmekle hiçbir ilişkisi yoktur. 

Dolayısıyla şehitler için söylenen: 

Evde dolanıp kapı kapama.. 

Yakınlarına görünüp bir şeyler söyleme.. 

Mezarlarından kalkıp birilerini koruma.. 

Kazaları önlemek için gökte devriye gezme.. 

Vs gibi efsanelerin dîni hiç bir karşılığı yoktur!
Tamamen toplumun duygusal hafızasının ürünüdür!

Kötü müdür?
Belki hayır. 

Ama yanlış mıdır? Evet.
Çünkü Kur’an’ın çizdiği tablo nettir: 

Rableri katında(!) diridirler.” 

Yani şehidin hayatı bizimle değil, Rabb’in huzuruyla ilgilidir.
Bizim dünyamıza dönüp dolaşmaları değil, Allah’ın katında değer görmeleri söz konusudur. 

Bu gerçeği bilmek, şehitlik mertebesini küçültmez; aksine kutsiyetini artırır.
Onları dünyaya çekip, gündelik hikâyelerin figürü yapmak yerine.. Rabb’in katındaki yüceliklerine bırakmak, oradaki güzelliklerini düşünmek; hem Rabbimize, hem şehitlere yönelik daha saygılı bir duruş olmaz mı? 

Ve son olarak…

Toplum Olarak Her Acıya “Şehitlik Örtüsü” Çekmek 

Günümüzde ne zaman büyük bir acı yaşansa, örneğin yakın zamanda olduğu gibi bir uçak kazasında, ya da yakın geçmişte otel yangınında, daha eski geçmişte maden kazaları, selller, depremler vs..

Her birinde canlarımız gittiğinde, toplum hemen o kelimeye sığınıyor:
“Şehit oldular...” 

Bu, halkın acıyı yumuşatma refleksidir.
Bu refleksin sebebi ise:

“Bu kadar acı boşuna olamaz, bir karşılığı olmalı…” düşüncesidir..
Bu düşünce insanidir, normaldir, değerlidir de.. 

Yahut da devlet yetkililerinin hakın tepkisini küçültmek adına kullandığı bir söylem.. 

Ama ilahiyat açısından bakıldığında tek bir hakikat vardır: 

Bizim ya da sizin “şehit” dediğimiz herkes Allah katında şehit midir? 

İşte bunu biz bilemeyiz. 

Bu konuda âlimlerin ifadesi nettir:
“Biz zahire (görünene, bilinene) göre hükmederiz; kişinin Allah katındaki durumunu bilemeyiz.” 

Bu yüzden fıkıh kitapları da şunu öğütler:
“Falan kişi şehittir” değil;
“Falan kişinin şehit olmasını umarız” demek daha doğrudur. 

Tıpkı Efendimiz (SAV) gibi "ümîtvar" olarak dua niyetiyle.. 

Bu cümlelerde kibarlık, mütevazilik değil, TEVHİT vardır! 

Hükmü veren biz değiliz. 

Bu konunun bir de tersini verip bitirelim.. 

Meselâ; biz birine masumâne sadece “öldü” deriz ya..
Hatta kişiyi sevmiyorsak güncel ifadelerde daha ağır, daha acımasızcaları bile söylenir.. 

Ateşi bol olsun..
Geberdi..
Zebani arkadaşlarına kavuştu..
Vs vs.. 
Aman dikkat! 

Biz bunu da(!) bilemeyiz! 

Kimbilir belki Allah katında onun karşılığı çok daha farklıdır.. 

Allah'ın (CC) "HABÎBİM" (en sevdiğim) dediği kulu olan Efendimiz bile bilmeyip, "şehitlik" için "ümit" ederken..
Biz kimiz ki; iyi ya da kötüydü diyebiliyoruz? 

Hadi "iyi" tabiri yine güzel tarafıdır, hüsnüzandır da.. 

Ya Hak katında "iyi" olana "kötü diyorsak ya da dediysek? 

Bu da nefsim başta olmak üzere kendimize soracağımız soru olsun.. 

Ez-cümle.. 

Son yaşanan uçak kazasında hayatını kaybeden askerlerimize ve tüm ölmüşlerimize Rabbim rahmet eylesin.. 

Şehitler mertebesinde bir ölümü cümlemize nasip eylesin.. 

Mekânları âlî, dereceleri yüksek olsun.. Ailelerine sabır ve metanet ihsan eylesin.. 

Rabbim milletimiz üzerindeki böylesi acıları; kazaları, felaketleri def-ü ref etsin.. 

Geride kalan bizlere de maddî manevî şifa..
Toplumumuza, yöneticilerimize, iş başındaki sorumlulara da ibret alıp, tekrarına karşı tedbirli olacak bir basiret versin inşallah...



                                                           VESSELÂM...
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —