Hayatımız, biriktirdiğimiz yüklerin toplamıdır. Bu yüklerin bir kısmı elle tutulur (evler, arabalar, pahalı eşyalar), bir kısmı ise tamamen soyut ve zihinseldir (endişeler, pişmanlıklar, başkalarının beklentileri).
Ancak bizi asıl yoran, fiziksel yükten çok, zihnimizde taşıdığımız o görünmez ağırlıktır.
Anadolu irfanından süzülüp gelen bir söz, bu durumu tek cümlede özetler: "Kafana taktığın şeyleri mezara götüremezsin, ama onlar seni mezara götürür."
Zihinsel Aşınma:
Bizi Tüketen Girdi
Zihnimiz bir makine gibidir ve "kafa takmak" dediğimiz o kısır döngü, makineye sürekli yüksek stresli, çözümsüz bir girdi sağlamaktır. Olaylar geçer, insanlar unutur; ama biz, zihnimizde o tartışmayı, o haksızlığı veya o başarısızlığı tekrar tekrar yaşatırız.
Bizi yıpratan şey, olayın kendisi değil, o olaya verdiğimiz sürekli enerji ve kontrol etme yanılsamasıdır.
Oysa takıntı, kontrolü ele almak değil, aksine hayatının direksiyonunu endişeye ve korkuya teslim etmektir.
O yüzden her şeyi kafaya takma felsefesi, aslında zihinsel özgürlüğün anahtarıdır.
Kimse Senden Değerli Değil:
Değer Denklemini Kurmak
Bu zihinsel aşınmayı durdurmanın ilk adımı, temel değer yargımızı netleştirmektir:
"Unutma, kimse senden değerli değil."
Değerimizi; sosyal medyadaki beğenilere, banka hesabımızdaki sıfırlara veya bizi terk eden birinin sevgisine endekslediğimiz sürece, dış etkenlere karşı savunmasız kalırız. Kendi değerini; kim olduğun üzerine değil, neye sahip olduğun veya başkalarının senin hakkında ne düşündüğü üzerine kurarsan, başkalarının eleştirisi ve beklentisi seni kolayca yıkabilir.
Kendi değerini koşulsuz kabul ettiğinde, seni aşağı çekmeye çalışan hiçbir eleştiri, hiçbir pişmanlık ve hiçbir beklenti, huzurundan ve sağlığından daha önemli olmayacaktır.
Senin huzurun, tartıştığın meselenin haklılığından daha değerlidir.
Pahalı Başka, Kıymetli Başka
Bu zihinsel yüklerin yanı sıra, hayatımızdaki maddi yükler de bizi tüketir.
Tam da bu noktada, yazımıza eklediğiniz o kritik ayrım devreye giriyor: "Çok para ile aldığın her şeyi değerli sanma. Pahalı başka, değeri ve kıymetli başkadır."
Modern tüketim toplumu, pahalı olanı otomatik olarak değerli ve kıymetli olarak etiketler.
Oysa:
Pahalı: Bir malın piyasa değeri, tedarik zinciri maliyeti ve marka gücüyle belirlenen, nesnel fiyatıdır.
Değerli/Kıymetli:
Bir şeyin size hissettirdiği anlam, anı, işlevsellik ve hayatınızı ne kadar kolaylaştırdığıyla belirlenen, öznel ve duygusal karşılığıdır.
Pahalı bir tablo, size hiçbir şey hissettirmiyorsa, sizin için "değeri" yoktur. Oysa annenizden kalan basit bir yüzük, milyonlarca dolar etmese de, sizin için kıymetlidir.
Zihnimizdeki takıntılar da, tıpkı pahalı ama değersiz eşyalar gibidir. Onlara yüksek enerji (para) harcarız, ama bize huzur ve mutluluk (kıymet) getirmezler.
En İyi Miras:
Zararsız Olmak
Peki, tüm bu zihinsel ve maddi karmaşadan sonra, hayatta asıl hedef ne olmalı? Kalıcı miras nedir?
"Bu dunyada kimseye zarar vermeden ve insan yetistirebilirsen en iyisi sensin."
Bu, sadece kendi çocuklarınızı değil; etki alanınızdaki herkesi, onlara sunduğunuz dürüstlük, saygı ve nezaketle "yetiştirmektir."
En iyi olmak, en az zararı vermektir. Bırakın başkaları unvan, servet ve makam peşinde koşsun. Sizin mirasınız, kimseye zarar vermeden örnek olmak yaşadığınız erdemli hayat ve geride bıraktığınız yapıcı iz olsun.
Zihninizin patronu olun. Pahalı olanı değil, kıymetli olanı hayatınıza davet edin. Ancak o zaman, sizi mezara götürmek isteyen zihinsel ve maddi yüklerden kurtulabilirsiniz.