Günümüzde "MÜNAFIKLIK" meşrulaştı!
MÜNAFIK:
*İnanmadığı hâlde inkârını gizleyerek kendini mümin gösteren..
*İmanla küfür arasında bocalayan..
*Müslümanlık kisvesi ile işlerini yürüten..
*İki yüzlülük yapan..
*Etrafındaki insanları "îmanlı(!)" oluşuna inandırıp, arkadan arkaya "gerçek îmana" ters işler yapan..
*Yalan söyleyen..
*Bir yalanı kapatmak için başka bir yalana başvuran..
*Söz verip tutmayan..
*Önceki verdiği sözünü bahanelerle yalanlayan şekilde konuşan..
*Emanete ihanet eden..
*Düşmanlıkta dahî haddi aşan..
*Yaptığı haksızlıkları din adına haklı göstermeye çalışan kişilere verilen isimdir!
Dînimizce en çok bilinen 3 kişi sıfatlarından biridir münafıklık..
Diğer ikisi ise "MÜMİN" ve "KÂFİR"dir..
Münafık, kâfirden bile daha aşağılık bir karakterdir!
Çünkü kâfir bile doğru sözlüdür!
En azından inanmadığını söyler, inanmadığına göre yaşar..
Ama münafık "inandım" dediği her değere aykırı yaşayan bir iki yüzlüdür..
Madem münafıklık bu kadar kötü ise, nasıl meşrulaştı diyebiliyoruz?
Çünkü münafıklığın yeni adı “strateji” oldu!
Kimse çıkıp da “iki yüzlülük yapıyorum” demiyor meselâ!
Herkes “hikmetle hareket ediyor” (!)
Bu hikmet ne hikmetse (!) hep kişisel menfaate çalışıyor!
Adalet mi?
Önemli değil!
Camide ön safta namaz kılan, vaazla ağlayan adam, ertesi gün işçisinin maaşını SSK'sını en düşükten ödemenin kılıfını arıyor...
İşçisinin emekli olduğunda, en düşükten maaş alması vs işçinin sorunu(!)
Hak mı?
Önemli değil!
Kamuda çalışanlar!
Kamu malı devletin malıdır..
7'den 70'e herkesin hakkı vardır!
Zimmete para geçirmeye gerek yok..
Kişinin kamu malı olarak "şahsına" kullandığı bir kağıt dahî zimmettedir zaten..
Ama o kişi "Cuma Namazı"na gidiyorsa!
O zaman önemli değil(!)
"KALP KIRMAMAK LAZIM"
Ne kadar da ince ruhlu bir cümle değil mi?
Kalp kırmamak için doğruyu söylemiyoruz!
Hakkı söylemek, yanlış yapana “yanlış” demek, “edepsizlik” sayılıyor.
Yalancıyı idare etmek mi?
O nezaket oluyor..
Müslüman naziktir ya, önemli değil(!)
"FİTNE ÇIKMASIN DİYE SUSUYORUM"
Bu bahane artık öyle yaygın ki, adaletsizlik, haksızlık veya zulüm karşısında susmak bir erdemmiş gibi biliniyor..
Böyle bilinmesi için ise sürekli bilinçaltı teknikleri ile pazarlanıyor!
Halbuki suskunluk değil, zalime karşı durmak sünnettir!
Kur'an'da Rabbimizin de emridir!
Ama biz öyle bir noktaya geldik ya da getiridik ki, zalime değil ona karşı çıkan mazluma yahut mazlumu savunana “fitneci” diyoruz..
Feraset mi?
Önemli değil(!)
"KALBİM TEMİZ"
'Maşallah neyle yıkadın' diyesi geliyor insanın!
Bu cümlenin arkasına sığınıp her türlü kötülüğü, ahlaksızlığı yapanlar var birde!
Neyse ki Rabbimiz herşeyi gören ve bilen...
Hesap mı?
Kalbimiz temiz ya, önemli değil(!)
Bir işe başlarken “besmele” çekince sorun kalmıyor meselâ!
Dualar yükseliyor..
O iş yapılırken, sonuçlanırken ahlâki değerlere, haram-helal dengesine riayet edildi mi peki?
Besmele çektik ya!
Önemli değil(!)
Hayatın her alanında benzer örnekleri düşünün lütfen..
Gıybet, israf, gösteriş, iftira, yalan, yolsuzluk, rüşvet vs, vs....
Her biri "İslamî" bir kavram ile süslenip püslenip, içi boşaltılmış halde karşımıza çıkmıyor mu?
Malesef çıkıyor..
Ve bu bahanelerle MEŞRULAŞTIRILMIŞ halde!
O yüzden hepsinin ortak adı:
"MEŞRU MÜNAFIKLIK"
Bu sıfatın her yerde geçiş hakkı veren bir de vizesi var!
Vizenin adı:
"E, AMA HERKES BÖYLE YAPIYOR!"
Bu cümle sanki günümüzün vicdanî pasaportu..
Hem günahı hafifletiyor(!) hem vicdanı rahatlatıyor...
Böylece "vicdanî pasaportlu meşru münafıklar" için her yol mübah oluveriyor!
"Herkes böyle" vizesi, yani aslında "bahanesiyle" toplum olarak, kolektif bir vicdan kaybı yaşıyoruz!
Günümüzde “çoğunluk böyle yapıyor” diye yalanda meşru, yolsuzluk da, rüşvet de...
Sanki kalabalık olan her şey otomatik olarak helal sınıfına giriyor..
Unutmayalım ki "HERKES" dediğimiz her kim ise!
Kabir kapısında yanımızda olmayacak!
“Etrafımda dürüst kalan mı var?”
"Ben tek başıma düzelsem ne olacak?”
"Herkes böyle yütütüyor işini, ben neden dürüst olayım ki?”
diyerek o "sapkın çoğunluğa" uyan bir "figüran" oluyoruz uyanalım!
Araya da üç tane büyülü cümle serpiştiriyoruz:
"Zaman değişti." (Din demode.)
"Şartlar böyle." (Yani zulüm makul oldu.)
"Niyetim kötü değildi." (Yani sonuç kötü olsa da sorumluluk bana ait değil.)
Tamam mı oluyor böyle?
Ah ki ne ah!!
Eskiden münafıklık bu kadar yaygın değildi..
Günümüzde münafıklık bulaşıcı bir hastalık gibi!
“Boşveeer, dünya böyle.”
İşte tam da bu cümleyle hastalık yayıldı.
Evet bulaşıcı olabilir, hastalık haline gelmiş olabilir..
Ancak ‘herkesin hasta olması’ bir hastalığı meşru kılmaz!
Kılmamalı..
Ve tüm bunları iç dünyamızda düşünürken bizlere bir ses fısıldar:
"Allah affeder."
Evet, Allah (CC) affeder elbette..
Yaptığımızın farkına varıp, tövbe edersek affeder..
Tövbe ettiğimiz şeyi tekrarlamazsak affeder..
Çünkü Müslüman:
Sadece namaz kılan, oruç tutan, hacca giden değildir!
Günahları bahanelerle meşrulaştırmayandır!
Sorumluluktan kaçmak için bahaneler üretmeyendir!
Yeri geldiğinde nefsine karşı duran..
Yeri geldiğinde zulme karşı duran..
Yeri geldiğinde, ahlaksızlığı, zulmü ve düzelten..
Düzeltemese bile uzak durup, kendini ve sorumlu olduklarını bu çirkinliklerden korumaya çalışandır..
Bir zulme tanıklık ettiğinde “herkes yapıyor” deyip susmak değil...
“Ben yapmam” diyebilecek yüreğe sahip olmaktır Müslümanlık!
Kalabalık yanlış yapıyorsa, doğruyu gerekirse yalnız yapmaktır!
Çünkü hakikat hiçbir zaman çoğunluğa bakılarak ölçülmez!
"Fitne çıkar" korkusuyla değil, adalet eksik kalmasın endişesiyle konuşmak gerekir!
"Zaman değişti" bahanesiyle değil, değişen zamana doğruluk bulaştırmak için yaşamak gerekir!
Eğer gerçekten niyetimiz halis ise ilk yapılacak şey aynaya bakmaktır!
Kimi kandırdığımızı dürüstçe kendimize sormaktır..
Aynaya bakarken bahaneleri kendi kendimize söylüyorsak geçmiş olsun...
Vicdanî pasaportumuz hayırlı olsun!
Düzeltemez miyiz?
Elbette düzeltebiliriz..
Rabbimiz Tin Sûresi 4'üncü ayette insanı "ahsen-î takvim" olarak yarattığını, yani:
En mükemmel özeliklerde, herşeyi başarabilecek güçte, nefsini yenecek iradede yarattığını bildiriyor...
Önemli olan aynadaki sûretimizle yüzleşip, küçük de olsa bir yerden başlamak..
Meselâ:
*Yalanda susmak yerine, doğrunun yanında durarak.
*Kalabalığın yanlışına uymayı değil, dışlanma pahasına hakikatin izini sürmeyi seçerek.
*Sözde "güzel" niyetlerin arkasına saklanmak yerine, "dürüst" niyetlerle ve doğru amellerle îmanımızı besleyerek...
Evvelâ kendimize!
Sonra çocuklarımıza, dostlarımıza şu cümleyi öğretirsek, doğru olmanın temelini sağlam atmış olarak binayı çıkabiliriz..
"Ben böyle yapamam, çünkü bu doğru değil."
Zor belki..
Hem nefsimize, hem karşımızdakilere..
Ama ne diyor Üstad:
"CENNET UCUZ DEĞİL, CEHENNEM DE LÛZUMSUZ DEĞİL!"
Müslümanlık kolay olsaydı, cennet bu kadar değerli olur muydu?
Rabbim cümlemizi Münafık olmaktan..
Münafıklara alkış tutmaktan..
Münafıklara uymaktan muhafaza eylesin..
Münafıklık yapanları da bahşettiği "aklımızla" fark edebilmeyi hepimize nasip eylesin inşallah...
VESSELÂM...