Rafet Ulutürk

Tarih: 17.11.2025 21:25

İyilik ve Kötülük Ekseninde İnsanlık Hikayesi

Facebook Twitter Linked-in

​Dünya kurulduğu günden beri süregelen, ne zaman başlayıp ne zaman biteceği belli olmayan kadim bir savaş var: İyilik ve Kötülük savaşı. Bu mücadele, sadece mitolojik hikayelerin, dinlerin ya da felsefi metinlerin konusu değil; aynı zamanda her birimizin iç dünyasında ve yaşadığımız toplumun her katmanında yankılanan, hayatın bizzat kendisidir.

​Tarihe baktığımızda, Habil ile Kabil’den Zerdüştlüğün Ahura Mazda ve Angra Mainyu karşıtlığına, destanlardaki kahramanların karanlık güçlerle mücadelesine kadar, insanlık daima bu iki kutup etrafında şekillenmiştir. İyi, genellikle düzeni, adaleti, merhameti ve doğruyu temsil ederken; kötü, kaosu, zulmü, bencilliği ve yalanı simgelemiştir. Ancak bu keskin ayrım, çoğu zaman bir yanılsamadır.
Çünkü bu savaş, ne gökyüzünde iki ayrı ordu arasında cereyan eder ne de yeryüzünde sınırları belli cephelerde.

​Asıl savaş alanı, insanın kalbidir.
​İnsanoğlu, hem meleği hem de şeytanı içinde taşıyan karmaşık bir varlıktır. Bir yanda "hikmet" ve "vicdan" gibi yüce duygular, diğer yanda "nefs-i emmare"nin bencil arzuları sürekli bir çekişme halindedir. 
İyi bir eylemde bulunmak, kötü bir duruma seyirci kalmamak, çoğu zaman büyük bir iç disiplin ve fedakârlık ister. Kötülük ise daha cazip, daha kolay ve anlık tatmin sunan bir yol gibi görünebilir. İşte bu nedenle, tarihin her döneminde, iyiliğin mücadelesi bir 'direniş' ve 'varoluş' çabası olarak karşımıza çıkar.

​Günümüzde bu ezeli mücadele, farklı kılıflara bürünmüş durumda. Küresel adaletsizlikler, savaşlar, çevre felaketleri, dijital çağın getirdiği etik ikilemler ve toplumsal kutuplaşmalar...
Bunların her biri, iyiliğin kötülükle olan savaşının modern cepheleridir. Bir tarafta, yardımlaşma ağları kuranlar, sesini duyuramayanlara mikrofon olanlar, doğayı korumak için mücadele edenler; diğer tarafta ise güç ve çıkar uğruna her türlü etik değeri hiçe sayanlar var.

​Peki, bu savaşın galibi kim olacaktır?
​Ne dinler ne de felsefeler kesin bir bitiş tarihi verir. Kimi inanç sistemleri nihai zaferin iyiliğe ait olacağını müjdelerken, kimileri de bu dualitenin yaşamın kaçınılmaz bir parçası olduğunu söyler. Ancak kesin olan bir şey var ki, bu mücadelenin sonucu, büyük liderlerin ya da ilahi güçlerin kararıyla değil, bireysel tercihlerimizle belirleniyor.

​İyilik; büyük bir gösteri, görkemli bir imaj gerektirmez. Bazen sadece küçük bir merhamet, bir tebessüm, bir dürüst söz, bir adaletsizliğe karşı duruş, kötülüğün karanlığını dağıtmaya yeter.

​Unutmayalım ki, her sabah yeni bir gün doğduğunda, bu kadim savaş yeniden başlar. İyilik, nefes aldığımız sürece sürekli bir inşaat, bir savunma, bir koruma gerektirir. Ve bu sorumluluk, gezegenin kurulduğu günden beri nesilden nesile aktarılan en ağır, aynı zamanda en onurlu mirastır.

​Bizler, bu savaşın sadece seyircisi değil, aynı zamanda en küçük neferi, en kritik oyuncusuyuz. Tarihin iyi ya da kötü yöne akması, en nihayetinde bizim o gün hangi tarafta durmayı tercih ettiğimize bağlıdır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —