Rafet Ulutürk

Tarih: 17.11.2025 10:38

İnsanın Satılamayan Değerleri ve Kaybolan İç Sesimiz

Facebook Twitter Linked-in

Dünyanın gürültüsü hiç olmadığı kadar yüksek.
Teknolojinin hızı, tüketimin iştahı, başarı yarışının keskin ritmi arasında insan, kendi iç sesinin yankısını duyamaz hale geldi.
Ama bütün bu hızın ve sahip olma iştahının ortasında hâlâ bir alan var: satılamayan, satın alınamayan, kiralanamayan bir iç dünya.

Geleneksel öğretinin “Böyle ol ki, insan olasın” dediği, modern dünyanın ise çoğu zaman unuttuğu o değerler…
Bir zamanlar insanın ruhuna yazılmıştı; bugün ise neredeyse kimsenin okumadığı bir kitap gibi duruyorlar.

Prensipler: İç Evrenin Çekirdeği

Prensipler, insanın pusulasıdır — değişen dünyada sabit kalan tek koordinat.
Bugün çoğumuz, tercihlerimizi konjonktüre göre ayarlıyoruz. Uygun ortam varsa doğru, işimize geliyorsa eğri…
Oysa prensip, rüzgâra göre eğilip bükülen bir dal değil; fırtınaya rağmen ayakta kalan bir köktür.
Kaybedildiğinde insanın kendi iç evreni yer çekimsiz kalır: her değer havada, her karar savruk.

Saygı: Unutulan İnsani Görgü

Saygı, bir nezaket jestinden çok daha fazlası. Karşındakinin varlığına alan açmak, onu duymak, ona insan olma hakkını teslim etmek.
Sosyal medyanın linç kültüründe, trafikteki hırçınlıkta, iş yerlerindeki mobbingte eksik olan şey tam da bu: İnsanın insana görünmez hale gelmesi.

Saygı, en önce kendi içimize duyduğumuz değerin bir yansımasıdır.
Kendini aşağı gören başkasını da hor görür.

Onur ve Şeref: Kendine Sadık Kalabilmek

Modern çağ insana bir illüzyon satıyor:
“Sahip oldukların seni tanımlar.”
Bu yüzden birçok kişi kendi değerlerini pazarlık masasına koyuyor.
Daha fazla para için, daha fazla görünürlük için, daha fazla onay için…

Oysa onur, insanın içindeki sönmeyen bir ateştir.
Şeref, görünmeyen bir tacın ağırlığıdır.
Kaybedildiğinde yerine konmaz; bulunduğunda insanı ayakta tutar.

Nezaket: İç Düzenin Dışa Yansıması

Bugün nezaket, modern toplumda “güçsüzlük” sanılacak kadar yanlış anlaşılmış durumda.
Oysa gerçek nezaket, en büyük iç disiplin biçimidir.
İnsanı insan yapan ince davranışlar, ruhun dışarıdaki mimarisidir.
Parayla eğitim alınır, uygar görünüm satın alınır; fakat asalet yalnızca içten gelir.

Karakter: Zorlukların Bize Yazdığı Kitap

İnsan karakterle doğmuyor; karakteriyle biçimleniyor.
Sınavlar, kayıplar, zor kararlar, doğruyu seçme konusundaki inat…
Hepsi karakterin tuğlaları.

Kolay zamanlarda herkes iyidir.
Mesele, zor zamanlarda neyin yanında durduğudur insanın.

Sabır: Bu Çağın Unuttuğu Ritim

Hız çağında sabır neredeyse kusur sayılıyor.
Ama sabır, sadece bekleme hali değil; doğru zamanda doğru adımı atma iradesidir.
İnsanı hayata uyumlu kılan, onun ritmine öfkeyle değil, anlayışla yaklaşabilmesidir.

Sevgi: Gözden Kaçan Büyük Bütünlük

Sevgi artık romantik bir dekor gibi sunuluyor.
Oysa sevgi, bir insanın bir diğerine güvenli bir alan sunabilme kapasitesidir.
Sevgi, insanı Tanrı’ya bağlayan en güçlü köprü; modern dünyanın en kıt kaynağı.

Neden Bütün Bunlar? Çünkü İnsan Olmak Bir Beceridir

Tüm bu değerler — prensip, saygı, onur, nezaket, karakter, sabır, sevgi — modern insanın kaybettiğini sandığı ama aslında sadece tozlandırdığı hazineler.

Bugün toplumun yaşadığı en büyük kriz ekonomik değil, teknolojik değil, siyasi hiç değil:
Ahlaki ve insani merkez kayması.

İnsan, dış dünyanın gürültüsünde içindeki ışığı unutuyor.
Oysa insan olmak, dışarıdan gelenlerle değil, içeride korunanlarla ilgilidir.

Son Söz: “Önce İnsan Ol”

Geleneksel hikmetin söylediğiyle modern psikolojinin vardığı sonuç aynı kapıda buluşuyor:

Önce insan ol.
Çünkü kişiliğini koruyamayanın başarıları da, serveti de, görünürlüğü de bir gün yıkılır.
Ama içindeki değerleri koruyan insan, ne kadar zor zamanlardan geçerse geçsin, ayakta kalır.

Ve belki de bu çağın en büyük ihtiyacı tam olarak budur:
İnsanın kendine geri dönmesi.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —