Vedat Kan

Tarih: 21.08.2025 09:12

İnayet olsun, başka kapıya!

Facebook Twitter Linked-in

İnayet olsun, başka kapıya! 

Tasarruf tedbirleri kapsamında halkına kemer sıktıran bir politika anlayışı içerisinde, özellikle kamu harcamaları ve makam arabaları hususunda tartışılmaz olmasındaki tezadı bu ülke hiç bir zaman çözemez. 

Nasıl olsa hiç kimsenin ama hiç kimsenin kendi öz kaynağından ve cebinden her hangi bir şey harcadığı falan yok. 

Ve nasıl olsa, harcanan tüm paralar milletin ve hazineden… 

Değil midir ki günümüzdeki siyaset, birkaç partinin hazineden pay alarak reklam yapmasına bağlanmış. Hazineden gelecek olan olmasa, halkına hizmet etmek için (!) belki de birilerinin sahaya bile inecek hal ve düşünceleri dahi yok.

Hani bu iş gönül işiydi, memleket sevdasının bir gereğiydi? Halka hizmet kapısının ilk basamağıydı? Halka hizmet etmek Hak’ka hizmet etmekti?

Tıpkı sendikacılar gibi.

Tıpkı muhtarlar gibi.

Tıpkı milletvekilleri gibi!

Hatta ekranlarda watssapptan hesaplarına yatacak olanların dekontları gelmeden kamera açtırmayan; bizlere dinimizi, tarihimizi, sağlığımızı, sporumuzu ve hatta hatta ahkam keserek bizi anlatan birileri gibi… 

Dahasını sayalım mı?

Maalesef ülkemizde durum aynen böyle ve samimi bakıldığında da acınacak durumda. 

Emekliye, kendisini insan gibi geçindireceği bir oran için kırk dereden, hem de kalburla su getirenlerin; işin içerisine kendileri girdiğinde, hazinenin kapısının nasıl da “açıl susam açıl” düsturuyla açtığını hep beraber görmekteyiz.

Her zaman söylemişimdir.

Ankara’ya; sözüm ona görev için gitmeye kalkan ve gönüllü olduklarını ifade eden (!) büyük bir orana sahip kitleye, bugün sahip oldukları maddi ve manevi ayrıcalıklarının sadece 4/1 inden vazgeçin deyin ve hatta kesinti yapın, büyük bir çoğunluğu meclise bile gelmez. 

Seçimlerde halkın parasıyla halka reklam yapanların, yine mecliste halkın parasıyla kendilerine ayrıcalık tanıyarak; diledikleri kanun ve uygulamaları anında yasalaştırdıklarını bilmeyenimiz yoktur.

Ama daha dün yaşanılan 8. Dönem Memur zammı komisyonunda alınan “memur zammında karar, hakem kuruluna aittir” ifadesi bana göre bu ülkenin memurlarına yapılan hakaretlerin ve aşağılanmanın en bariz göstergesidir.

İnayet olsun, başka kapıya der gibi…

Hükumetin kendisinin çok kolay bir şekilde alacağı bir kararı, birileri tarafından hakem kuruluna sevk edilmesi kararı alması demek; bu işin baştan beridir savsaklandığını göstermektedir. Hem biz bu durumu asgari ücret komisyonunda da defaatle yaşamıyor muyuz ki?

Daha doğrusu, biz zaten her işimizi baştan yanlış yapmıyor muyuz ki?

Camide namaz kıldıktan sonra daha dudaklarımızdaki dua terennümlerimiz bitmeden, çıkışta namaz kılmayan, alnı secdeye gitmeyen ve elini bize uzatanlardan, vereceğimiz sadaka karşılığında bize dua etmesini bekleyen bir zihniyete sahip olan bizlerden nasıl bir adım atmamız bekleniyor ki? 

Ki duaları kabul edecek olan makamın da az önce secdesinden kalktığımız halde…

Dedik ya her işimiz böyle.

Sonrasında kalkıp hak aramaya yollara düşüyoruz.

Oysaki o hakkı biz kendi ellerimizle bir mirasyedi hovardalığında dağıtan değil miyiz?

Mademki göstermelik olarak her şeyimizde üç dönem kuralımız var. O zaman “Üç dönem” vekil olamayana/olmayana emeklilik hakkı ve ömür boyu sülalesi dâhil, her türlü sosyal imkânlardan faydalanma hakkı verme, bakalım Gazi Mecliste bir tane vekil bulabilecek misiniz?

Ya da dokunulmazlık şartlarında, meclis imkânlarından faydalanma şartlarında ayarlama yapıldığı vakit. 

Ya da harcırahları uygulamasında! Danışmanı, şoförü, büro elemanı veya ne var ise…

Daha hayallerinin ve ışıltılı hayatlarının ilk gününde, bu insanları, bu bedava hayata alıştıran bizlerin; kalkıp da bu ayrıcalıklı zümreden ışıltılı hayatlarına ortak olmayı dilemek abesle iştigal olmak değil de nedir?

Hazineden, kendi emeklisine sırf insan gibi yaşamasını sağlamak için para ayırmayı yük sayan bir zihniyetin, işin içerisine sözde seçim yardımı adı altında bir kaç tane siyasi oluşuma hazinenin kaynaklarını aktarması tezadına nasıl bakılır, halen daha anlamış değiliz.

Ki kuralları koyanlar ile paylaşım yapacak olanların aynı taraf olması da zaten işin başka bir boyutu olarak karşımızda duruyorken… 

Sendika ağalarımız da böyle değil mi? 

Bu ağalarımızın aldıkları maaşlardan, harcama kalemlerinden ve hatta ayrıcalıklarından haberi olmayan gariban üyelerin; aylık bir yevmiyelerini sırf kendilerini kurtarmak amacıyla bu temsilcilerine vermesi umudunu hep merak etmişimdir.

Bu dönem modasıyla birlikte “senin baban muhtar mı?” latifesi de gerçek oldu.

Ne mutlu,

Maşallah, muhtarlarımız da girdi Lale Devri kervanına… 

Belde ömür boyu hepten ayrıcalıklı silah, cepte banka kartı ve her mahallede saray yavrusu gibi bir muhtarlık binası…

Daha ne olsun ki? 

Neredeyse bir ömür boyu koltuklarından kalkmayan, kalkamayan STK Başkanları. 

Vakıflar, Dernekler vs vs…

Emekliye sıra gelen de “yük”, memura sıra gelende “hakem heyeti”, işçiye ve hatta vatandaşa sıra gelende “haline şükret ve kemer sıkma politikası”

İyi güzel de şu bir kaç kalemden samimi ve ciddi oranda ayarlamaya gittiğinde bu ülkenin zaten sıkıntıları çözülüyor.

Ne yapalım? 

Namaz kılan biz olduğumuz halde, duamıza amiiin demeleri için cami çıkışında namaz kılmayanlardan mı umut bekleyelim…

Bu cümle, özellikle de bazı siyasetçilerimiz tarafından tam da bizim için söylemiş sanki;

 “İnayet olsun, başka kapıya…”   


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —