Utkan Uğur

Tarih: 16.11.2025 19:00

Bulgarların Tarihsel Seyri

Facebook Twitter Linked-in

Bulgarlar Ogur kökenlidir. Tarih sahnesine çıkışları Hunlar zamanında olmuştur. 630’da Göktürkler dağılınca bağımsız olmuş ve Büyük Bulgar İmparatorluğu’nu kurmuştur. Bulgar Devleti'nin kurucusu Kurt (Kobrat, Kubratos)dur. Çok uzun ömürlü olamayan Bulgarlarda önce hakanın çocukları arasında taht kavgaları baş göstermiş, sonra Hazar Kağanlığı'nın baskıları sonucunda Bulgar Devleti parçalanmıştır. 

 

Büyük Bulgarya Devleti parçalandıktan sonra Bulgarlar ikiye ayrılarak farklı yerlere savrulmuş; İtil-Kama havzasına çekilen Bulgarlar kendi yoluna, Tuna havzasına çekilen Bulgarlar kendi yoluna gitmiştir. Bu yol ayrımı, sadece kültür, coğrafya ve töre başlıklarıyla sınırlı kalmamış, din tercihlerinde de kendini göstermiştir. İtil-Kama havzasında kalan Bulgarlar Müslüman olurken, Tuna havzasındaki Bulgarlar ise Hristiyan olmayı tercih etmiştir. 

 

Müslüman Olup Tatar Adını Alan İtil Bulgarları

 

Büyük Bulgarya Devleti’nin parçalanmasından sonra, çoğunluğu Otuz-Ogur'lardan oluşan bir grup İtil ve Kama nehirleri arasındaki havzaya çekilmiş, burada 7. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar yaşamıştır. Ogurlar (Bulgarlar) burada Hunlardan, Sabarlardan, Uzlardan kalan Türk boylarıyla birleşmiş, bütün bölgeyi de Türkleştirmiş idiler. Türklüklerini koruyan ve “Tatar” adıyla anılan bu Ogur (Oğuz) lar, ilk İslamlaşan Türk kavimlerindendir. Sağlam bir siyasi teşkilat halinde kurdukları devlet, Moğol istilasına kadar 5,5 asır yaşamıştır. 

 

Yerleşik bir hayat yaşayan Bulgar Türkleri; tarıma elverişli toprakları çok iyi değerlendiriyor, çeşitli ürün yetiştiriyor, hayvan besliyorlardı. Ormanları da çoktu. Dericilik, kürkçülük gelişmişti. Ticaret için kuzeyde Kuzey Buz Denizi’ne, güneydoğuda Hazar, Aral ve Harezm'e, daha doğuda Türkistan, İran ve Mısır'a kadar kervan gönderiyor, özellikle kürk ve deri eşya ihraç ediyorlardı. Fakat bal, fındık, kılıç, zırh da satıyorlardı. “Bulgarî” denen Bulgar meşinleri ve çizmeleri dünyada meşhurdu.

 

Hazar başkentinin adı gibi Bulgar Türklerinin başkenti de “Bulgar” adını taşıyordu. Bu şehir, bugünkü Kazan şehrinin 115 km. kadar güneyinde yer alıyordu. Bugün buralarda oturan Kazan Türkleri’nde, dericilik ta o zamandan beri millî bir sanat olarak devam etmekte olup hala önem taşıyor. 

 

Bulgar Türklerinin önceden tabi oldukları Hazar Hakanlığı zayıfladıkça Bulgar Hakanlığı güçlendi. Büyük şehirler kuruldu. Başkent “Bulgar” şehri 9-12. yüzyıllarda Doğu Avrupa’nın en önemli ticaret merkezi idi. Fakat başka güzel şehirler de kurmuş veya imar etmişlerdi. Bu şehirlere Suvar, Osal, Tetiş, Cüke-Tav, Züye, Kermencüm, Kazan örnek gösterilebilir. 

 

Başlangıçta Bulgarlar (Ogurlar) grup halinde idiler ve her grubun bir hanı vardı. 9. yüzyılda bir han idaresinde birleştiler. 10. yüzyılın başlarına kadar hanlar “İlteber” unvanını kullanıyordu. 

 

Bulgar Türkleri İslamiyet’i zorlama sonucu veya hidayete ermek suretiyle ya da sathi olarak almadılar. Zahiren bir gönülden benimseme görüntüsü verseler de batıni olan, yani gizli olan amaç ise esasen ekonomik, iktisadi gerekçelerdi elbette… Nitekim Bulgar topraklarına gelip ticaret yapan Müslüman tüccarların tesiri Bulgarların İslâm’a geçişinde etkili olmuştur. 

 

Zira o devrin çağdaş uygarlık yolu İslâm Uygarlığı idi. Gelgelelim o çağda İslamiyet'e geçen toplumlar özel mülkiyetin ve ticaretin geliştiği toplumlardı ve İslamlaşması kitleselleşmiş olan Türkler de  o süreçte özel mülkiyetin ve ticaretin geliştiği toplumların başında geliyordu. İşte Bulgar Türklerinin o süreçte kağanlığını yapan ve sonradan Cafer Bin Abdullah adını alacak olan Bulgar Kağanı Almuş Han ve 13. Yüzyılda Altınorda Hükümdarı Berke Han da devletlerini büyütme, ticaret yollarına hükmetme, zenginleşme sürecinde zamanın Çağdaş Uygarlık yolunu, yani İslâm’ı seçtiler. 

 

921 yılında Bulgar Hanı olan Şilkey oğlu Almış, Hazar Türklerinden Başto'yu Abbâsî Hâlifesi El-Muktedir'e göndererek İslamiyet'i aslından öğrenmek istediğini, kendisine bu konuda yardımcı olarak alimlerin gönderilmesini rica etmişti. Hâlife El-Muktedir de ona din adamlarından ve mescit-cami yapacak mimarlardan oluşturulan ve içinde Bulgar Türkleri hakkında geniş bilgiyi, bu heyette bulunan ve daha sonra hatıralarını yazan İbn-î Fadlan’ın da yer aldığı bir heyet gönderdi. İbn-î Fadlan, kaleme aldığı seyahatnamesinde Bulgar Türkleriyle alakalı detaylı bilgiler vermiştir. 

 

Almış Han Müslüman olduktan sonra adını “Cafer” olarak değiştirdi. Almış Han’ın Müslüman oluşu, Karahanlılar hükümdarı Satuk Buğra Han’ın İslam'a geçişi ile hemen hemen aynı tarihe rastlar. Satuk Buğra Han da tıpkı Almış Han gibi Müslüman olunca adını değiştirecek, Abdülkerim adını alacaktır. Almış Han, oğlu Ahmed Han'ı 944 yılında hacca göndermiş, Hâlife El-Muktedir'e değerli armağanlar ve bir sancak yollamıştı. 

 

Türk-İslam medeniyetine önemli katkılar ve hizmetlerde bulunan Müslüman Bulgarlar, uzun süre Hazarların ve kuzeyden gelen Rus işgalcilerin tehdidi ve baskısına göğüs germek zorunda kalmış, bilhassa kuzeyden gelen Rus işgalciler 985’ten itibaren 1220 civarına değin sürekli İtil Bulgarlarına taarruzda bulunmuştur. 1220-1221 arasındaki Moğol istilası ile yıkılan İtil Bulgarlarının soyu Kazan Tatarları tarafından devam ettirilmektedir. 

 

Hristiyanlığı Benimseyen Tuna Bulgarları

 

Karadeniz'in batısında Asparuk tarafından kurulan Tuna Bulgarları, günümüzde Slavlaşan Ortodoks Bulgarların atalarıdır. 681 yılından itibaren bağımsız olmuş ve Balkanlar'da etkinliğini artırmıştır. Bulgarlar en büyük rakipleri olan Bizans İmparatorluğu ile inişli çıkışlı bir ilişki içinde olmuşlar, hem diplomatik ilişkiler kurarken savaştıkları zamanlar da olmuştur. 718’de Emevîlerin düzenlediği askerî seferle Müslüman Arap ordusu İstanbul'u kuşatınca Bulgarlar Bizans’a yardım etmiş, İstanbul’u birlikte savunmuşlar ve Müslüman Arap ordusuna geçit vermemişlerdir. 756’dan 777’ye kadar Bizans imparatorları sürekli Tuna Bulgarlarına saldırdı ve çoğu zaman da galip geldiler. Hal böyle olunca zayıflayan Bulgarların iç işlerine müdahale etmeye başlayan Bizans İmparatorluğu, deyim yerindeyse Bulgar krallarını kendi oyuncakları haline getirdiler. Kardam Han ve Kurum Han devirlerinde Bulgarlar toparlanıp yeniden güçlendiler. Kurum Han 814’te Trakya'yı işgal etti ve İstanbul'u kuşatsa da Kurum Han vefat edince kuşatma başarısız oldu. 814-831 yılları arasında kral olan Omurtag Han'ın devrinde Bizans İmparatorluğu ile otuz yıllık bir barış antlaşması imzalandı. Bizans ile barış sağladıktan sonra Omurtag Han dikkatini kuzeybatı ve kuzeydoğu sınırlarına yöneltti. Bu dönemde Bulgar Devleti'nin kuzeydoğu sınırları oldukça hareketliydi. Zira Türkistan dolaylarından, yani Orta Asya'dan yeni bir göç dalgası ilerlemekteydi. Bu göç dalgasının öncü kuvvetini asla devletleşme imkanını bulamayacak ve günün sonunda Bizans ordusunda paralı asker olarak yer alıp Hristiyanlaşacak olan Peçenekler oluşturuyordu. Peçeneklerin baskısı ile Don Nehri kenarında oturan Macarlar batıya çekilmek zorunda kalarak Dinyeper Nehri civarında Bulgar topraklarına girmişlerdir. Dolayısıyla Omurtag onlarla savaşmak zorunda kalmıştır. 

 

En parlak devrini Omurtag Han devrinde yaşayan Tuna Bulgarlarının nüfusları bu dönemde çok az olup yerli halklarla ve Slavlarla karışmıştır. Öte yandan Bulgarlar Omurtag Han'ın otuz yıllık bir barış antlaşması imzaladığı ve bu münasebetle sıcak ilişkiler içerisinde olduğu Bizans'ın dinî ve kültürel tesiri altına girmişlerdir. Nüfuslarının Slavlarla karışmasından dolayı Bulgarların yaşadığı Slavlaşma süreci, Malamir Han devrinde de aynen sürmüş ve 864 yılında Boris Han, resmen Ortodoks Hristiyanlığı seçtiğini ilan etmiştir. Boris Han adını Mikhail olarak değiştirirken Bulgar halkı da Ortodoks Hristiyanlığı benimsemiştir. Bunun üzerine halihazırda nüfusları Slavlarla karışmasından dolayı zaten Slavlaşma sürecinde olan Bulgarlar bu din tercihinden sonra tamamıyla Slavlaşmış ve benliğini kaybederek bugünlere gelmiştir. Tuna Bulgarlarından günümüze çok sayıda maddî kültür varlığı miras kalmıştır. 

 

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —