Hayat hepimizi bir koşunun içine soktu; iş, şehir, gürültü, haberler, gündem…
Kimse kimseye “vakit bulamıyor” artık.
Ama Victor Hugo’nun o zamansız sözü kulağımda yankılanıyor:
“Gerçek sevgi, vakit bulunca değil, vakit yaratınca anlaşılır.”
Çünkü aşk, zamanın müsait olmasını beklemez;
aşk, zamanı zorlar, böler, parçalar ve kendine yer açar.
Gerçek sevgi, bir ajandaya sığmaz…
Bir mesajın satır aralarında, bir ses tonunun titreyişinde, bir “özledim”in samimiyetinde kendini belli eder.
Ama artık insanlar, sevgiyi bile siyaset gibi yaşıyor.
Biraz çıkar, biraz hesap, biraz denge…
Kalpler bile diplomasiye teslim olmuş gibi.
Oysa aşkın bir politikası olmaz;
aşk taraf tutmaz ama yürek hep birine kayar.
Bir bakarsın, dünyada bunca gündem, bunca kriz varken…
Senin için tek önemli haber, sevdiğinden gelen bir “iyi misin?” olur.
Siyaset meydanında her lider söz söyler,
ama gerçek liderlik, bir kalbi yönetebilmektir aslında.
Bir kalbi adaletle, vicdanla, sevgiyle yönetebilmek…
Oysa günümüzde, sevgi bile kampanyalar gibi yürütülüyor.
Bir gün “destekliyoruz”, ertesi gün “eleştiriyoruz”…
Ama aşk, istikrarlı bir hükümet ister.
İnişleri çıkışları olur, ama görevden kaçmaz.
Gerçek sevgi, o koltuğu bırakmaz.
Ve işte o yüzden, özlem en çok sevgide siyasallaşır.
Birini özlersin ama ulaşamazsın — tıpkı adalet gibi, hep biraz geç kalır.
Yine de beklersin…
Çünkü kalbin, sevdanın sandığında hâlâ inanç vardır.
Belki de mesele tam olarak bu:
Zaman bulmak değil, kalpten yaratmak.
Çünkü gerçekten seven, ne meşgul olur ne unutkan…
Sadece bir bahanesi olur: “Seni daha çok özledim.”
Fahri İNAL