Avrupa’nın ağırbaşlı devleti Almanya’nın Ankara’ya uzanan yolu, yalnızca diplomatik bir seyahat değildir; tarihin rotasını yeniden çizen bir fark ediştir. Çünkü Berlin, nihayet bir gerçeği kabullenmiştir:
“Türkiye artık denklemde değil, denklemin ta kendisidir.”
Uzun yıllar Avrupa, Türkiye’yi kapısında bekletilen bir misafir gibi gördü. Fakat artık tablo tersine döndü. Enerjinin, ticaretin, göçün, güvenliğin ve stratejinin merkezinde Ankara var.
Rusya-Ukrayna savaşıyla sarsılan enerji dengeleri, Gazze kriziyle değişen küresel vicdan dengesi ve Afrika’da yükselen yeni güçlerin sesi Almanya’yı rahatsız etti. Berlin, “orta kuşağın kalbi” olan Türkiye’yi artık sadece konuşulacak değil, danışılacak ülke olarak görüyor.
Çünkü Avrupa Birliği’nin laboratuvarlarında çizilen planlar, Anadolu gerçeğiyle çarpışınca hükmünü yitiriyor.
Ve Almanya, aklını duygularından önce konuşturmak zorunda kaldı.
“Enerji çağında boru hattını kim yönetiyorsa, geleceği o yazar.”
Ankara artık “batının doğusundaki ülke” değil, doğunun batısındaki denge merkezi.
Savunma sanayisinde kendi kanatlarını açtı, diplomatik masalarda el yükseltti, Afrika’da umut, Asya’da köprü, Balkanlar’da istikrar gücü oldu.
Bugün Türkiye’nin konuştuğu dilleri sadece devletler değil, uluslararası sistemin kodlarını okuyanlar anlıyor.
“Bir millet, kendi teknolojisini ürettiği gün, artık kimseden izin almaz.”
Bu yüzden Almanya’nın ziyareti, sadece dostluk değil; gecikmiş bir itiraftır.
Almanya, Türkiye’nin hızını görüyor ve korkuyor. Çünkü Türkiye artık Avrupa’ya öykünen değil, Avrupa’yı yönlendiren bir ülke haline geldi. Berlin bunu anlamakta gecikti; ama şimdi telafi etmeye çalışıyor.
Ziyaretin ardında bir “yakınlaşma” kadar bir “korku” da var:
Türkiye’nin, BRICS gibi yeni bloklarla kurduğu ilişkiler, Türk Devletleri Teşkilatı’nın yükselişi, savunma sanayisinin Afrika’dan Pasifik’e uzanan etkisi, Almanya’nın konfor alanını sarstı.
“Dün Avrupa Türkiye’yi dışarda bıraktı; bugün pazarlıkların dışında kalmamak için Türkiye’nin kapısını çalıyor.”
Bu ziyaret, Avrupa’nın “yeni merkez” arayışının açık ilanıdır.
ABD’nin küresel gücünün eridiği, İngiltere’nin Atlantik ötesinde yalnızlaştığı, Fransa’nın Afrika’da zemin kaybettiği bir dönemde, Almanya yeni bir denge kurmak zorunda.
Ve o denge Ankara’da şekilleniyor.
Türkiye artık masa kuran ülke, kriz çözen ülke, strateji belirleyen ülke.
Türkiye’nin vereceği yanıt da bu dönemin en kritik satırıdır.
Artık kimseye yaranmak için değil, dünya denklemini yeniden yazmak için müzakere masasında.
Avrupa’ya yönünü çevirirken doğusunu unutmadan, Asya’yla bağlarını koparmadan, Afrika’yla gönül köprülerini güçlendirerek ilerliyor.
“Türkiye artık yön aramıyor; yön belirliyor.”
Bu ziyaret, “Almanya’nın Türkiye’ye gelişi” değil, Avrupa’nın Türkiye’ye dönüşüdür.
Tarih boyunca birçok medeniyet Anadolu’ya uğradı ama çok azı anlamını çözebildi.
Berlin belki geç kaldı ama artık anlamış olabilir;
“Türkiye sadece coğrafya değil, stratejinin vicdanıdır.”
Ve vicdanını kaybeden bir dünya, er ya da geç Ankara’ya danışmak zorunda kalır.
Gürkan KARAÇAM