Uluslararası dengeler tarih boyunca hiçbir zaman kalıcı olmadı. Ancak hiçbir dönem, bu kadar hızlı değişim ve yeniden dizayn girişimlerine sahne olmamıştı. Amerika Birleşik Devletleri küresel hegemonyasını korumakta zorlanıyor; Avrupa kendi iç krizleriyle boğuşuyor; Rusya enerji üstünlüğüyle ayakta kalmaya çalışıyor; Çin ise sessiz bir ekonomik istilanın eşiğinde.
Tam bu noktada Türkiye, bölgesel bir aktör olmaktan çıkıp jeopolitik bir mihver devlet konumuna yükseliyor.
Yeni Dengenin Adı: Bağımsız Eksen
Soğuk Savaş sonrası kurulan tek kutuplu düzenin temelleri sarsılırken, Türkiye artık Batı’nın uydu devleti ya da Doğu’nun denge unsuru olmayı reddediyor.
Bugün Ankara, “bağımsız güç ekseni” kavramını fiilen inşa ediyor. Bu, sadece diplomatik bir tercih değil; stratejik bir varoluş kararıdır.
Ne NATO’ya tamamen teslim, ne Rusya’ya tamamen yakın…
Tam ortasında, kendi jeopolitik kaderini kendi iradesiyle çizen bir Türkiye var artık.
ABD ve Avrupa’nın Yeni Türkiye Çıkmazı
Washington, Türkiye’yi kaybetmenin bedelinin sadece Ortadoğu değil, Akdeniz ve Karadeniz dengesini de kaybetmek olacağını biliyor.
Buna rağmen, PKK/YPG’ye verilen destek, Türkiye’nin güvenlik mimarisine açık bir tehdittir.
Avrupa cephesi ise Türkiye’nin enerji koridorları üzerindeki stratejik üstünlüğünü kabullenemiyor.
Ancak ne yaptılarsa olmadı: Türkiye artık baskıya boyun eğmiyor, şartlarını dikta değil, diplomasiyle kabul ettiriyor.
Bu, güçle aklın buluştuğu bir yeni dış politika anlayışıdır.
Rusya ve İran Dengesi: Kırmızı Çizgiler
Ankara, Moskova ile denge politikasını bir satranç ustalığıyla yürütüyor.
Ne tamamen dost, ne tamamen rakip…
Karadeniz, Suriye, Kafkasya üçgeninde hem Rusya’yla hem NATO’yla aynı anda masada kalabilen tek ülke Türkiye’dir.
İran’a gelince…
Görünürde ortak hedefler olsa da, Tahran’ın bölgesel politikaları çoğu zaman Türkiye’nin stratejik derinliğini daraltmaya yöneliktir.
Ancak Türkiye artık bu oyunları okuyor: İran’ın Suriye’de, Irak’ta ve hatta Lübnan’da yürüttüğü vekalet savaşlarını saha istihbaratı ve diplomatik hamlelerle dengelemeyi başarmıştır.
İsrail Faktörü ve Ortadoğu Satranç Tahtası
İsrail’in bölgedeki “kontrollü kaos” stratejisi, 20 yıldır aynı: Böl, yönet, yönlendir.
Bugün Irak’tan Suriye’ye, oradan Doğu Akdeniz’e uzanan enerji denklemi bu stratejinin merkezindedir.
Fakat Türkiye’nin devreye soktuğu Kalkınma Yolu Projesi, bu planı doğrudan kesiyor.
Basra’dan Ovaköy’e uzanacak demiryolu hattı, İsrail’in Akdeniz’e uzanan enerji koridorlarını bypass edecek stratejik bir hamledir.
Bu nedenle İsrail, doğrudan değil, vekil örgütler ve siyasi aparatlar üzerinden Türkiye’ye baskı kurmaya çalışıyor.
Yeni Güvenlik Doktrini: Diplomasiyle Savunma
Artık savunma yalnızca sınırda değil; masada, medyada ve ekonomide yürütülüyor.
Türkiye, savunma sanayiinde elde ettiği teknolojik bağımsızlığı, diplomasi masasında da etkin biçimde kullanıyor.
“Savunma diplomasisi” kavramı, Türk dış politikasının yeni omurgası haline gelmiştir.
Bayraktar’lar, Anka’lar, Kızılelma’lar yalnız mühendislik başarısı değil; egemenliğin sembolüdür.
Çünkü artık Türkiye’nin dış politikası, ithal stratejilerle değil, yerli akılla yönetiliyor.
Sonsöz : Yükselen Jeopolitik Türkiye
Dün Türkiye, uluslararası denklemde bir taş idi; bugün o denklemi kuran akıl haline geldi.
ABD’nin, Rusya’nın, Avrupa’nın ve İsrail’in Ortadoğu planlarında artık Türkiye’siz hiçbir senaryo işlemiyor.
Bu, cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken ortaya çıkan en büyük stratejik kazanımdır.
Yeni Türkiye, artık sadece bir ülke değil; bir paradigma değişiminin merkezidir.
Ve bu değişimi durdurabilecek hiçbir güç, hiçbir proje yoktur.
Çünkü bu millet, tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de,
kendi kaderini başkasına yazdırmayacak kadar büyük bir millettir.
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar




