Var mısınız "İRONİ" nin dibine vurmaya?
YORULMAK YOK!
Haydi başlasın o zaman...
BU ÜLKE NEDEN DÜZELMİYOR?
NEDEN BİR ŞEYLER HEP TERS GİDİYOR?
GENÇLERİN HALİ NE OLACAK?
EKONOMİ NASIL TOPARLANACAK?
SAĞLIK, EĞİTİM, ADALET SİSTEMİ NASIL DÜZELECEK?
ÇOK KOLAY!
"Ya bırak, nasıl kolay?"
Dediniz duydum:)
Cidden çok kolay..
Hep diyoruz ya, şu an "şu" olsa var olanın düzelmesi bile en az 10 yıl!"
Neden?
Çünkü sistem geliştirmek, uygulamak, sonuç beklemek vs epey zaman alır da ondan...
İşte sorun bu!
İşin taa en başı!
Sorun; zaman alacak bu işlerin BAŞLANGIÇ aşaması!
Nasıl mı?
Bir konunun düzeltilmesi gerekiyor diyelim..
Meselâ en önemli sorunumuz EKONOMİ..
Açalım..
Ekonomide bize bakan yönüyle alt başlıklarda birinci sırada neler var?
Beslenme ve barınma ihtiyacı!
Ekonomik sıkıntılarımızın birinci kalemi bu değil mi?
Çalışanın derdi, geçim ve kira!
İşverenin derdi de aynı mihmalde, giderleri ve kendi geçimi çünkü..
Peki bu sıkıntıların çözümü yıllardır masa başında çok değerli, vasıflı, işlerinin uzmanı olanlar tarafından kafa patlatırcasına çalıştıkları halde(!) çözülemiyorken nasıl "ÇOK KOLAY" olabilir ki?
Şartlar belli!
Maaşlar belli!
Giderler belli!
Sorun çözümüne yönelik:
Masalar kuruluyor!
Toplantılar yapılıyor!
İstatistikler, yüzdeler vs uğraşılıp çözüm önerileri hazırlanıyor...
Yani; çözüm adına:
BAŞLANGIÇ AŞAMASI olması gerektiği gibi..
Sorunların çözümü bugün başlansa, düzelmesi en az 10 yıl dediğimiz; çözüme yönelik başlangıç aşaması...
İşte yanlış tam da burada!
Yanlış başlıyorsunuz hanımlar beyler...
Sayın bakanlar, sayın vekiller...
Oturduğunuz o masalarda, önünüze gelen raporlarla, istatistiklerle, hele hele TÜİK istatistikleri ile gerçekleri göremezsiniz!
Görmediğiniz için bilemezsiniz!
Bilmediğiniz şey için "çözüm" üretme aşaması bile uzun sürer tabii ki, haklısınız!
Sizin suçunuz yok!
Ee naapalım?
Çözmeye uğraşıyoruz işte!
DOĞRU ÇALIŞIYORSUNUZ!
NEYE?
GÖRMEYE, ANLAMAYA, ÇÖZMEYE..
Ama daha en başı yanlış!
Çözmekle mükellef olduğunuz sorunlar BİZİM SORUNLARIMIZ!
Bizim gördüklerimizi görebilmeniz için, bizim baktığımız yerden bakmanız gerekmiyor mu!
Zîra; oturduğunuz evler(!) bizim gördüklerimizi görmek için uygun değil!
Gördüklerimizi görmeden masa başında o çoook kıymetli(!) vaktinizi boşa geçirmeyin..
Yazı başında dedim ya aslında çözüm "çok kolay" diye..
Bir çözüm önerisi de sıradan, vasat bir vatandaş olarak ben sunayım müsadenizle....
Sunacağım çözüm önerisi sizlerin o çook kıymetli(!) olan ve sadece bizim sorunlarımızı çözmek için harcadığınız(!) zamanınızı da minumuma indirecek!
YER DEĞİŞTİRME METODU
Hani bizim sorunlarımız ya çözmeye çalıştıklarınız!
Bizim yerimize geçseniz bir aylığına!
Milletvekili, bakan vs maaşı yerine bu ay asgari ücret alsanız mesela!?
Sayın Maliye Bakanımız ve alt kadrosu deneseniz?
Sadece 1 ay!
*O koyduğunuz vergilerin maaşınızdan kesildiğininde ne kadar kaldığını..
*İşveren olarak giderlerin yükünü filan görseniz?
*Kirada oturururken maaşınızın kiraya dahi yetmediğini!
*Ev alma planları yaparken işin içinden nasıl çıkılamadığını!
*Kredi kartları, borçlar..
*Ya da söz dinleyen halk olarak çocuk sahibi olmuş, hatta tam söz dinlemiş olarak "3 çocuğu" olmuş...
*Onların mama, bez, kılık kıyafet, okul vs ihtiyaçlarına nasıl yetişilebilir diye görseniz yerinde?
Kira, gıda, çoluk çocuk, kredi kartı, fatura vs yetirseniz!?
Yanlış anlamayın!
Sizler "EKONOMİST"siniz ya!
Yerinde test edin, varsa yanlışlarımızı düzeltin diye...
Kim bilir belki de yanlışlar sizin YANLIŞLARINIZDIR!
Maksadınız çözmek ya!
Çözelim birlikte, olmaz mı?
Ya da; sadece başınız ağrıdığında dahi gittiğiniz o VIP hastanelerin dışında, "çığır açılmış" devlet hastanelerine, şehir hastanelerine gitseniz?
Ama dip not: Öyle pat diye gidemezsiniz!
*Randevu alacaksınız!
Artık şansınıza..
*3 gün,1 hafta, hatta bölüme özel 15 gün sonraya bile olabilir..
*Dua edin baş ağrınızın sebebi ciddi bir şey olmasın.. (DUA en önemli ayrıntı!)
*Çünkü randevu almak dışında, MR için ayrı, MR raporu için ayrı, sonuç göstermek için ayrı, tedavi planlandıysa ayrı ayrı bekleme süreleri var!
*Ortalama 1-1,5 aya neyiniz olduğunu bulursunuz..
*Ciddi bir şeyse, bu sürede neler olur artık Allah'ın takdiri!
(İmanımız var sonuçta!)
*Ciddi değilse zaten siz teşhis alana kadar iyileşmiş olursunuz rahat olun!
Bunu da özellikle Sağlık Bakanımızın ve alt kadrosunun yapmasını rica edelim..
Mesela; siz veya bir yakınınız bir haksızlığa uğradı diyelim..
Hani ölüm, istismar, mala çökme filan kadar da zor olmasın sizinki!
Yoksa dayanamazsınız mazallah!
Sıradan basit bir hak arama olsun..
Gidin "ADALET" arayın!
Mahkeme masrafı, dava süresinin uzunluğu vs neyse, sabredersiniz bunlara..
Ama!
Karşınızdaki kişinin bir "DAYI"sı varsa o zaman işiniz zor!
O zaman "ADALET" kavramı değişebilir hazırlıklı olun...
Sayın Adalet Bakanımızın ve alt kadrosunun da bunu yapması gerekli..
Sıradan halk gibi..
Karşısında yetkili ve etkili(!) olan kişinin "bir kereden bir şey olmaz, küçüğün rızası varmış" gibi söylemleriyle karşılaşmadan!
Çünkü sizin hak arama çabanız bizimkilerden farklı olacak diye anlaştık ya başta..
O yüzden rahat olun..
Korkmayın!
ADALET, ELBET YERİNİ BULUR!
Az sabır...
Çevre Şehirçilik ve İklim Değişikliği Bakanımız ve alt kadrosu!
Sizden de tüm bunlara ek bir ricamız olacak!
Sizinle ilgili bir çok alan var elbet..
Ama malum geçen hafta sanki deprem haftasıydı..
Bir çok yerde deprem oldu..
Korktuk hepimiz!
Hani o bir türlü yapılamayan, top gibi ayağınızda sektirdiğiniz, arada belediyelere suç, pardon pas(!) attığınız "KENTSEL DÖNÜŞÜM" projeleri var ya..
İşte sizde tam fay hattı üzerine, dere yataklarına, vs..
Kısacası imar iznini bizzat sizlerin verdiği:
*İçi içe binaların yapıldığı sokaklarda!
*"Depreme DAYANIKSIZ!" listesinde!
*Hatta mümkünse bir önceki depremde hasar görmüş!
*Ama, Müteahhiti veya bina sahibi "kart hamilinin yakını" sıfatından faydalanmış!
*Aslında oturulması yüksek riskli ancak "OTURULABİLİR" raporu alınmış(!) bir evde!
*Deprem olduğunda "Toplanma Alanı" olarak belirlenmiş yerlerin evlerden daha tehlikeli olduğu alanları bulunan bir evde ikamet edin lütfen!
*Binip gidecek, içinde sabahlayacak bir arabanız filan da olmayacak!
Ayrıca bunu yapabilirseniz, yani böyle bir evde 1 ay kalırsanız ek bir nüans daha var..
*Siz orada yaşarken deprem olmalı!
*Artık onu da Allah'a havale ederiz!
Yanlış anlamayın..
Hani çözüm adına yer değiştirecektik ya..
Siz yerinde görün, sorunu tespit edin diye..
Ondan sebep deprem olmalı!
Çocuklarınızı da devlet okuluna göndereceksiniz!
*Çocukların balık istifi misali doldurulduğu..
*40-50 kişilik sınıflarda, bir sırada 3 çocuğun oturduğu..
*Ruh halleri geçim sıkıntısıyla alt üst olmuş!
*Sadece zapt etmenin bile imkansız olduğu sayıda çocuğa, bir şeyler öğretmeye çalışan..
*İş yükünü hafifletecek bir sürü atama bekleyen öğretmen arkadaşı olmasına rağmen, yük üstüne yükler bindirilen..
*Yetmeye çalışırken kendini paralayan öğretmenlerin olduğu..
*Koridorlarından tutun her yerinin; bir, bilemediniz iki personelle temizlendiği(!)..
*Yüzlerce çocuğun kullandığı tuvaletlerinin yeterli temizlik malzemesi ve personel olmadığı için mikrop yuvası olduğu..
*Bu sebeple çocukların taşıyıcı hükmünde sürekli hasta olduğu!
*Ne akademik, ne kişisel gelişimlerine dair yeterli olmayan bir sistemin var olduğu...
*"Yeterli ödenek yok" diyerek, aylık yahut yıllık "okul parası" adı altında bizden paraların istendiği..
*Ve bizlerin geçinmeyi başaramazken, çocuklarımızın sağlığı adına yine de zorunda kaldığı ödemeleri olan...
*Çocuğuna kıt kanaat harçlık vererek bu harçlıkla karnını doyursun diye düşündüğü, ama "DEVLET" bünyesindeki okulun, "ÖZEL" işletilen kantini olan...
Falan filan...
İşte bu okullardan bahsediyoruz sayın Milli Eğitim Bakanımız ve alt kadrosu!
Özellikle sizler!
Çocuklarınızı 1 aylığına verseniz ne olur ki!?
İncileri dökülmez korkmayın..
Bizimkiler hayatta çok şükür!!
Toplam 17 bakanlık var derdimizle dertlenen(!)
Hepsini yazamayız elbette...
Kalan bakanlıklara da siz uygulayın zihninizde...
Yani demem o ki;
Masa başında bizim sorunlarımız ile gece gündüz uğraşan(!)
Çözüm bulmak adına çabalayan(!)
Tüm bakanlıkların en tepeden en alta canhıraş(!) bir şekilde çalışan tüm yetklilerini bu "YER DEĞİŞTİRME" metoduna davet edelim..
Zira onların bir suçu yok!
Anlayamazlar ki!
Oturdukları saray(!) yavrusu evlerinde nereden bilsinler bizim evin hallerini!
Bizim aldığımız verdiğimiz, onlarınki ile aynı mı ki bilsinler geçinemediğimizi?
Uyarlayın bakalım diğer tüm sıkıntılarımızı onlara....
Biliyorlar mı, bilmiyorlar!
Bilseler yaparlar mı? (!)
Ya da ne yaparlar?
Bizim gözümüzden görmeleri lazım!
Muhtemelen onlarda üzülüyorlardır(!) halimize!
O zaman ey devlet'i âli!
Ne üzün, ne üzülün!!
Çözümü masa başında arayıp, kürsülerden buyurarak bulamadığınıza göre!
Buyrun bunu deneyin..
Yer değiştirin bizimle!
Çok değil 1 ay!
Aaaa bir dakika!!!
Şimdi farkettim...
YER DEĞİŞTİRMEEEKK!!
Yani kabul etseler mesela...
Biz de onların yerine mi geçeceğiz? !!!
Onların yerine mi karar vereceğiz?
Onların aldığı maaşı mı alacağız?
Onlar gibi altın varaklı muslukları olan mutfaklarda aşüre mi pişireceğiz?
Onların tüm imkanlarını biz mi kullanacağız!
Süpermiş!
Der miyiz?
Şahsım adına diyemem..
Çünkü bize düşündürdüklerine bakarsak onların sayılı nimetlerinin üzerinde, sayısız insanın hakkı var!
Hani bir hikaye anlatılır ya..
Bir padişah varmış.
Ölümden ve sonrasındaki hesaptan çok korkup, hesap nasıl sorulacak acaba diye merak edermiş.
Hikaye bu ya!
Ferman yayınlamış:
"KİM BİR GECE TABUT İÇİNDE MEZARDA YATMAYI KABUL EDERSE ONA ÖMRÜNÜN SONUNA KADAR YETECEK HERŞEYİ VERECEĞİM" diye..
Kimse cesaret edemiş tabii ki..
Bir meczup çıkmış sadece.
Kimsesiz, evsiz, işsiz..
Sadece hayatta kalmak adına yaşaşan..
Üstü başı perişan..
Yırtık ve düğmesi olmayan pantolonunu bile düşmesin diye "sokakta bulduğu" bir urgan ile bağlamış..
"Ben yaparım!" diyerek çıkmış huzura..
Padişah:
"Sabah olunca çıkaracaklar seni ve gelip bana herşeyi anlatacaksın, sonra vaad ettiğim şeylerin hepsi senidir!" demiş..
Dedim ya, hikaye işte...
Yatırmışlar tabuta, kapatmışlar üstünü..
Geceyi geçirmiş..
Hani mezarda ilk gece sorgu-sual gecesiymiş ya..
Neler görmüş, neler sorulmuş padişaha anlatsın diye sabah olunca çıkarıp götürmüşler tekrar huzura..
"Anlat bakalım, ne soruldu, nasıl soruldu?
Anlat ki vaad ettiklerim senin olsun" demiş padişah!
Meczup "Anlatırım ama bir çöp dahi istemiyorum!" demiş..
Herkes şaşkın gözlerle ona bakarken eklemiş:
"Ben bin gece gibi geçen bir gecede; evim, eşim, çoluk çocuğum, arkadaşım, komşum, işim, param pulum yokken sadece sokakta bularak belime taktığım urganın hesabını veremedim, senin vaad ettiklerinle uğraşamam!"
Kıssadan hisse...
Yokun veya yoksulun halinden anlamayan 'var'ın yada varsılın yer değiştirmesi, hayat devam ediyorken olsa daha iyi olur sanki ne dersiniz?
Zira hesap zor!
Herkes kendi yerine göre kendini sorgulasın, hesap günü gelmeden hesabını yapsına vesile olur niyetiyle yaptığımız ironiyi bitirip reelde ez cümle diyelim..
Sorun varsa çözümü sorunun içindedir!
Girin hayatımıza!
Sorunları altın varaklı evlerinizden, ofislerinizden..
Bizim vergilerimiz ile aldığınız maaşları yediğiniz yemekli toplantı(!)larınızdan..
Chek Upp için yattığınız 5 yıldızlı hastane odalarından..
Ahbap-Çavuş ilişkisi ile yürüttüğünüz, küçülmeyen, aksine sürekli büyüyen ticaret(!)hanelerinizden..
HİSSEDEMEZSİNİZ!
Batmadığınız için batanın halinden ANLAYAMAZSINIZ!
Ama atladığınız bir şey var...
Aynı gemideyiz!
Gemi fazlaca su aldı..
Batarsa içinde siz de varsınız!
Ya devlet başa!
Ya kuzgun leşe!
Bu ifadelerin kaynağı net olmasa da Osmanlı dönemi denir ve günümüze de uyarlanabilir..
Ya düzelteceksiniz..
Ya birlikte batacağız!
Leş kargaları her daim, her devirde tepemizde zaten!
Devlet başa!
Başta yetmiyorsa ayağa!
Yani; alt tabakasına, HALKA, HALKINA inmek zorunda!
Görmek zorunda!
Yoksa
Kuzgunlar leşe.....!!!
Rabbim korusun, muhafaza etsin..
Birlik-dirlik, düzen-nizam, hak-hakîkat ve selâmet nasip etsin ülkemize diyelim..
VESSELÂM




