Bir işin ustası olmak, tarih boyunca toplumuzda saygı gördü. Ustalık, bir beceri ve yetenek işi olduğundan saygıyı hak eden bir meslekti. Tarihin en eski zamanlarından beri toplumsal yaşamın içinde yerini aldı ustalar. Onların yaptıkları iş, birçok kişinin günlük yaşamını kolaylaştırdı. Özellikle ustaların aktöresi, toplumun sevgisini, saygısını perçinlerdi.
En başta insanların başını soktukları evler, işlerini daha kolay yapmaları için gerekli araç ve gereçler ustaların yapıtları. Ayrıca her ustanın yaptığı işe göre bir aleti vardır. O aleti de tasarlayıp bulan yine ustalardı. Binlerce yıldır toplumsal yaşamın başköşesine oturtulmuştur ustalar. Yaşımı kolaylaştırmaları, onların saygı görmesinin bir başka nedeniydi.
Ustalık, zamanla kazanılan bir şey. Belli bir eğitim süreci gerekiyor bir işin ustası olmak için. Bu eğitimin kuramsal yanı vardır. Ancak eğitimin ana gövdesi, uygulamalardan oluşur. Bir başka deyişle usta olmak için ilk adımını atan çırak, “İnsan göre göre, hayvan süre süre.” atasözünün gereğince eğitilir. Ustanın kılavuzluğunda eğitim süreci sürüp gider. Zamanı geldiğinde ufak tefek işlerde sorumluluk alır çırak. Giderek sorumluluk alması artar, böylece kendi başına iş yapar. Kendi kanatlarıyla uçacak çırağa ustası el verir. El vermek günümüzün diplomasıdır.
Usta yetiştirme işi, yıllarca usta-çırak ilişkisiyle yürümüş. Zamanla usta yetiştirmek, devletin grevi olmuş. Ülkemizde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı meslek okulları bu işi üstlendi. Böylece ustalık, daha bilimsel duruma getirildi. Ayrıca çağcıl tinbilime uygun eğitim sisteminden geçmekte ustalar. Ne yazık ki ülkemizdeki meslek okullarının sayısı yeterli değil. Genel liselerin çokluğu, mesleksiz yurttaşların yetişmesine neden oluyor. Ayrıca üniversite sayısındaki artış, gençlerin meslek öğrenmesinin önünde en büyük engel. Bu da genç insan işsizliğini oldukça yükseltmekte. İşsizlik yükselirken usta sayısı da azalmakta. Bu da ustaların yaptıkları iş karşılığında oldukça yüksek paralar almasına neden oluyor.
Usta çırak ilişkisiyle usta yetiştirme işi, genellikle amaca uygun olmuyor. Bir süre çıraklık yapan kişi; gerekli zamanı tamamlamadan, yani ustasından el almadan, işini öğrendiğini sanarak ustalığa başlıyor. Çoğu kişi, bu yolla bozup yaparak işini öğrenmeye çalışıyor. Bu da büyük sorunlara yol açmakta. Ustaların bir bölümü işini doğru yapıp yurttaşın sorununu giderirken, bir bölümü ise sorunu daha da büyüterek işi yapmış gibi gidiyor dükkânına. Hem yeni sorun yaratıyor hem de üstüne para alıyor iş bilmez sözde ustalar. Çoğu ustanın dükkânı yok. Adresleri belli değil bunların. Telefonla iş görmekteler. Yanlış iş yaptıklarında onlara bir daha ulaşmak ne yazık ki olanaksız. Toplumsal çürümenin ustalığı da etkilediğini üzülerek söylemeliyim.
Başımdan geçen iki olayı burada paylaşmak isterim. İlk olay beş altı yıl önceydi. Eşim, arabası için bir radyo aldı. Radyoyu yerine takmayı biz beceremedik. Evimize yakın oto sanayi sitesine gittik. Önceden tanıdığımız bir oto elektrikçiye uğradık radyoyu takması için. Saatlerce uğraştı bu iş için. Sonunda bitirdi işi. Borcumuzun ne kadar olduğunu sordum. Radyoya verdiğimiz paranın neredeyse üç katı bir para söyledi. Bu, beni şaşırttı. “Biraz fazla istemedin mi bu iş için.” dedim. “Yok…”deyip “Çok fazla uğraştım radyoyu takmak için.” diyerek sürdürdü sözlerini. Güler misin, ağlar mısın bu savunmaya?
“Bak ustam, senin bu işe çok zaman ayırdığın doğru. Ancak çok zaman ayırman işin büyüklüğünden, çokluğundan değil; işi bilmemenden kaynaklı. Nerdeyse her yıl taşıtların teknolojik özellikleri değişiyor. Ancak ne yazık ki sanayi çarşısındaki ustalar, eski teknolojik bilgileriyle kaldıkları için yeniliğe uyum sağlayamıyorlar. Örneğin; sanayi sitenizin yönetimi, yeni teknolojileri öğrenmeniz, yenilikler euyum sağlamanız için hizmet içi kurslar açıyor mu? Sizlerin eğitimi için bir çalışması, çabası var mı?” dedim. Bu doğrultuda sözlerimi sürdürdüm. Karşımda elleri cebinde duran usta, renkten renge girdi. Titreyen bir sesle “Haklısınız ağabey!” dedi.
Yukarıdaki sözleri söylerken üzüldüğümü söyleyebilirim. Üzülsem de bir kara düzenin çürümüşlüğünü dile getirmeliydim. Çünkü bir insanlık, yurttaşlık görevi olarak benimsemiştim kara düzenle savaşımı. Bir süre karşılıklı sustuk Eşim yanımda, suskun ve şaşkın. Sonrasında cüzdanımı çıkardım. Bunu gören usta, “Para istemez Hoca’m!” dedi. “Yok, hakkını almalısın.” dedim. O, almak istemese de hakkı olabileceğini düşündüğüm parayı, iş önlüğünün cebine soktum. “Sağol Usta’m” deyip iyi günler dileyerek ayrıldık oradan.
İkinci olay ise son aylarda yaşandı. Bir yıl önce bizim banyodan su aktı alt kata. Tesisatçı çağırdık. Kendince bakıp etti, onardı güya akan yeri. Neyse parasını ödedik. Alt katın tavanını da yaptırdık. Bir ay önce yeniden aynı sorun ortaya çıktı. Birkaç tesisatçı çağırdım. Kendilerince sorunu giderdiler. Ancak sorun giderilmedi. Alt kat komşumuz da bizi bu sorunla ilgilenmedik diye mahkemeye verdi. Üstelik yapımızdan karot alınmış, çok geçmeden de çürük raporu çıkmıştı. Komşumuz, bu durumu fırsata çevirmek peşindeydi ne yazık ki. Komşuluk ilişkilerinin geldiği düzeyi anlamak bakımından bu çok çarpıcı bir örnek. En sonunda işten anlayan bir usta bulduk, çözdü sorunu kaşla göz arasında. Hem de önceki ustalardan daha az para aldı onarım için.
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi hem usta bulmak zor hem de işi bilen usta sayısı giderek azalmakta. Bu durum, toplumumuzun geleceğini tehlikeye düşürmekte. Bu da meydanı fırsatçılara bırakmakta. Son yıllarda usta azlığı nedeniyle usta olmayan kişiler ortaya çıktı “ustayım” diye. Bu, çok üzücü bir durum…
Ülkemizdeki usta yetiştirme sorunu ivedilikle çözülmeli. Yetiştirilen kişilere meslek aktöresi öğretilmeli. Ustalık, yeniden eski saygın durumuna getirilmeli. “Alet işler, el övünür.” atasözümüzü, yeniden söylenir duruma getirilmeli.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevi okullardan mesleksiz, işsiz kitleleri toplumun içine salmak değil, elinden iş gelir kişileri topluma hizmet etmek için yetiştirmektir. Bunu yaşama geçirmek için de çağa, toplumun gereksinmelerine uygun bir eğitim sistemi benimsenmeli.
Adil Hacıömeroğlu
17 Kasım 2025




