Kadir Uğur Yılmaz


Türk milletine sesleniş: Bizim tarihimiz sömürgecilik tanımaz


Türkler tarih boyunca bir millet olarak fethetmeyi, yutmayı, sömürmeyi amaçlamadı. Bizim tarihi kaderimizde bir “sömürgecilik” yoktur; medeniyet kurmak, yollar yapmak, ticaret kanalları açmak, farklı halklarla birlikte yaşamak vardır. Gittiğimiz her coğrafyada bırakıp gittiğimiz iz sadece kılıç yarası değildir; çoğu zaman su yolu, kervan yolu, pazar, esnaf, adalet ve düzendir. Bu gerçek, hem tarih bilincimizde hem de ruhumuzda derindir.

Eğer biz gerçekten bir sömürgeci millet olsaydık; diline, dinine, töresine müdahale edip kimliklerini törpüleseydik, bugün dünyanın yarısı Türkçe konuşuyor olurdu — ya da en azından bu milletler, bizim kültürümüzü gönüllü olarak benimserdi. Fakat tarih böyle demiyor. Bizim geleneğimizde egemenlik kurarken bile —çeşitli dönemlerde ve istisnalar elbette vardır— çok kimlikli bir yönetim biçimi, hukukî ayrıcalıklar ve yerel kurumların varlığı görüldü. Bu, bizim karakterimizin bir parçasıdır: fethedilen halkların insanına dokunmamak, onlara kendi yaşam biçimlerini büyük oranda muhafaza edebilme imkânı bırakmak.

Bugün bizi “soykırım”la, “asimilasyon”la suçlayanlar bilsin ki; eğer iddia edilen o vahşet gerçekten Türk milletinin tavrı olsaydı, dünya çok farklı olurdu. Bizim tarihimizde katliamı, kültürel yok etmeyi yaşam tarzı haline getiren bir refleks yoktur. Bu ülkeden, bu milletten çıkanlar insanlık tarihinde çoğu zaman imparatorluk kurarken bile yerel dokuları koruyabilmiş, farklı inanç ve dillerle —zorunlu ve gönüllü bileşenlerle— birlikte yaşamayı başarmıştır.

Buna rağmen tarih boyunca gelip geçen birçok ideoloji, güç ve devlet bizim adımıza yalanlar yazdı; bize düşmanlık tohumları ekti. Bugün sizi bize düşman edenler, yarın sizleri kendilerine köle ettiğinde; ırzınıza, namusunuza, haysiyetinize sınır koyduklarında, bugünkü rahat tavrınıza pişman olacaksınız. Biz size kardeşliğin, düzenin, adaletin ne demek olduğunu gösterdik; fakat dünyada hâlâ güçsüzleri sömüren, kimliklerini silip köleleştiren bir zihniyet var — ve bu zihniyet her dönem mağdur bırakmıştır.

Tarih, masal değildir; içinde hem gurur, hem utanç vardır. Bizim sorumluluğumuz, büyüklerin yaptıklarını kutsamak değil, milletimizin hakkını, onurunu ve iyiliğini korumaktır. Eğer bir millet, kendi tarihinden utanırsa; başkalarının yazdığı yalanlara teslim olur. Bugün bize yönelik iftiraların kökünü kurutmak için yapılması gerekenler açıktır: tarih bilincini güçlendirmek, kültürümüzü dimdik savunmak, gençleri tarih ve ahlakla donatmak. Bu, sadece geçmiş için değil, geleceğimiz için de bir gerekliliktir.

İktidar da muhalefet de bunu bilmeli: Milletin tarihine sahip çıkmak, menfaat siyasetinin ötesinde bir meseledir. Milli bilinç zayıfladıkça; dış etki ve iç fitne daha kolay kök salar. O yüzden uyanık olmalıyız. Kim hangi amaçla düşmanlık tohumları ekiyorsa fark etmeliyiz; millî birliğimizi bölmeye çalışanlara asla izin vermemeliyiz.

Bazı akademik çevrelerde Osmanlı’nın ve Türklerin “emperyal” davranışları üzerine tartışmalar yürütülüyor; tarihçiler bu konuyu farklı açılardan değerlendiriyor ve “emperyalizm” kavramının Osmanlı bağlamında nasıl kullanılacağı hakkında görüş ayrılıkları mevcut. Bu tartışmalar, bizim tarih bilincimizi çarpıtmak için araçsallaştırılmamalıdır.

Son söz: Türk milleti tarih boyunca çoğu zaman mazluma kapı açmış, zulme karşı dimdik durmuş, adaleti kendine şiar edinmiş bir millettir. Bizi yıpratmak isteyenlere karşı en güçlü silahımız; birlik, vakur duruş ve doğru tarih bilincidir. Eğer geçmişimizi küçültürsek, geleceğimizi de kaybederiz. Bu yüzden tarihimizi bilen, töresine saygılı, vatanına bağlı bir nesil yetiştirmek her siyaset kurumunun önceliği olmalıdır.

Unutmasınlar: bizi bize düşman edenler, önce sizi kendilerine dost sanacak; sonra hakkınızı, onurunuzu çalacaklar. O gün geldiğinde “keşke” dememek istiyorsanız bugün uyanın ve tarihinize sahip çıkın.