Esin Kaya
1.11.2025 01:43:23
Merhaba, kimbilir belki birgün tabular yıkılır ve hurafelerden kurtuluruz. Hepsi cehalet, başka birsey değil. Allah akıl fikir versin, mantık yürütmeyi nasip etsin inşallah. iyilikle kalın. Herzaman ki gibi çok güzel ve anlaşılır açıklamalar yapmışsınız, Allah razı olsun 🙏


Tülay Dikmen ile Cuma Köşesi


TOPRAK DUYAR MI ACABA?

YOKSA BİZ Mİ DUYMALIYIZ?


 

En son ölüm sonrası 3-5-7-40-52 gibi sayılı günlerin; din adına ne anlama geldiğini, daha doğrusu "hiç bir anlam ifade etmediğini" anlatmıştık.. 

Konu bu olunca yani; hepimizin kaybettiği yakınları, sevdikleri söz konusu olduğundan, konuya dair farklı açılardan sorular geldi yine.. 

Bu hafta da gelen soruları, devam niteliğinde yazalım dilimiz döndüğünce... 

Her ölüm, geride bir sessizlik bırakır.
Ama bizler fıtrî özelliklerimizden dolayı o sessizliğe pek dayanamayız.
Ve dayanamadığımz noktalarda, kendimizi rahatlatmak için bir takım tutunacak şeyler arar dururuz..
Yine fıtrattan.. 

O yüzden birileri “3 gün kapıda ayakkabı kalır kapıda” diyor, ve yapıyoruz! 

Bir başkası “40’ında ruh evde dolaşır” diye anlatıyor, inanıyoruz!
Gibi, gibi.. 

Aslında tüm bunlar Kur’an’ın söylediği gerçek değil!...
Gerçek sünnet değil!... 

Kulaktan dolma efsaneleri yaşıyoruz sadece.. 

Gelin yine ölüme, ölüye, mezara, mezarlığa dair “sözde” inançlarımızı biraz ilmî, biraz ironik, ama en çok da dürüstçe konuşalım. 

Sizden gelen sorular ışığında.. 

*Mezar ziyaretinde kadınlar başörtü takmak zorunda mı? 
HAYIR. 

*Abdestsiz mezarlığa gidilebilir mi? 
EVET. 

Kur’an’da "mezarlıkta" örtünmeye dair özel bir emir yok; hadislerde de yok! 

Normal şartlarda tesettür emri var..
Mezarlıkta değil! 

Abdest ise ibadet edileceği zaman temizlenmektir..
Kur'an okuyacak ise kişi, alabilir elbette..

Ama ne defin işlemi, ne mezar ziyareti bir ibadet değildir.. 

İbrettir! 

İbret alınması gereken bir olayı "ibadet" sınıfındaymış gibi anlatıp, bunları şartmış gibi sunanlara soralım... 

Defnedilmekte olan kişi yahut defnedilmiş olan kişi bizi görebiliyor mu?
Görmüyor.. 

Peki ziyaret eden kadın; normal şartlarda yaşarken tesettürlü değilse, neden mezarlık ziyaretinde bu şart var? 

Cevap??
YOK!
Çünkü bir dayanağı yok.. 

*Kadınlar özel günlerinde mezarlığa girebilir mi? 
Girebilir!
Hiç bir sakıncası yoktur...


*Yâsîn okumazsak ölü huzur bulamaz mı? 
Kur’an “ölülere değil, dirilere öğüt olsun diye” indirilmiştir! 

Peki Yâsîn Sûresi?
Farkı nedir? 

Buyrun ölü için veya mezar başında okuduğuğumuz YÂSÎN SÛRESİ'nden ayetler..
(Bu konu çok tartışıldığı için bir çok ayeti yazıyorum, okuyalım beraber bakalım "ÖLÜYE" ne anlatıyormuş Rabbimiz bu sûrede acaba?) 

EN BAŞTAN BAŞLAYIP HAYAL EDELİM..
OKUMAYA BAŞLADIK "ÖLMÜŞ" YAKINIMIZ İÇİN!! 

"Yâ. Sîn."1 

"Baştan sona hüküm ve hikmet dolu Kur’an’a yemin olsun ki,"2 

"Rasûlüm! Hiç şüphesiz sen peygamberlerdensin."3 

"Dosdoğru bir yol üzerindesin."4 

"Bu Kur'an da, kudreti dâimâ üstün gelen ve çok merhametli olan Allah’ın, sana peyderpey indirdiği bir kitaptır."5 

"Ataları uyarılmadığı için dinî gerçeklerden habersiz kalmış bir toplumu uyarman için."6 

İlk 6 ayet!
?? 
 

Sonrasında peygamberlerine, tebliğe uymayan, îman etmeyen toplumların başına gelenler "ibret" hükmüyle anlatılmış Rabbimiz tarafından... 

Ve devam... 

"Yazıklar olsun o kullara! Ne zaman kendilerine bir peygamber gelse mutlaka onu alaya alırlardı."30

"Onlardan önce nice nesilleri inkârları yüzünden helâk ettiğimizi görmezler mi? Gidenlerin de hiçbiri geri dönmüyor?"31 

Devamında nankör davranan kullar için dünya nimetleri sıralanır... 

Ve inkarcıların meydan okumaları anlatılır...

"Bir de: “Eğer doğru söylüyorsanız bizi tehdit edip durduğunuz bu kıyâmet ne zaman?” diye soruyorlar."48 

"Anlaşılan onlar, dünyevî meseleler veya şahsî menfaatleri üzerinde birbirleriyle çekişip dururlarken kendilerini apansız ve kıskıvrak yakalayacak olan korkunç bir çığlıktan başka bir şey beklemiyorlar."49 

"O çığlık geldiği zaman ise, artık ne bir vasiyet yapmaya fırsat bulabilirler, ne de âilelerinin yanına dönebilirler!" 50 

Kıyamet, yeniden diriliş, ahiret ve cennet anlatılarak devam eder ayetler.. 

Veee inkarcıların hâli anlatılmaya başlar.. 

“Ben size öğüt vermedim mi: Ey Âdem oğulları! Şeytana tapmayın; çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.” 60 

“Yalnız bana kulluk edin; dosdoğru yol işte budur” diye?" 61 

"Buna rağmen, gerçekten o içinizden nice nesilleri doğru yoldan saptırdı. Aklınızı kullanıp, ona göre davranmalı değil miydiniz?" 62 

"İşte, tehdit edilip durduğunuz cehennem!" 63 

Diye devam eder ve yine dünyada iken nimet olarak verilenler ve nankörlükler sıralanır..
Nankörlük karşılığında bulunacak cehennemin anlatılması ile birlikte! 

Sonra Rasûlünü, Efendimiz'i (SAV) teselli edercesine devam eder Rabbimiz: 

"O halde Rasûlüm! 
Onların ileri geri konuşmaları sakın seni üzmesin. 
Biz onların gizlediklerini de biliriz, açığa vurduklarını da." 76 

Sonraki 5 ayette de Rabbimiz yine; yaratılış mucizesini, "ibret almamız için!" anlatır ve son 2 ayeti de şöyledir: 

"O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “Ol!” der; o da hemen oluverir." 82 

"Her türlü kusurdan ve ortaktan uzaktır o Allah ki, her şeyin mutlak hâkimiyeti ve tasarrufu O’nun elindedir. Siz de sonunda O’na döndürüleceksiniz" 83 

Diyerek mesajını bitirir  Rabbimiz.

Bu ayetler ölen için ne ifade eder?

Onlara mı yoksa,

Bize ="HAYATTA OLAN KULLARINA" mı bu mesajlar?

Evet bu sûre; yani Yâsîn Sûresi, Efendimiz'in (SAV) tabiri ile "KUR'AN'IN KALBİDİR" 

Çünkü sûrenin bütününde; Efendimiz'in (SAV) tebliğ süreci, îman, kıyamet, ölüm sonrası hayat, cennet-cehennem bir bütün olarak anlatılmıştır Rabbimiz tarafından...

Ama okuyanın (yaşayanın) kalbini, îmanını diriltsin, diri tutsun diyedir..
ÇÜNKÜ ANLATILANLAR HİKAYE DEĞİLDİR! İBRETTİR!
ÖLMEDEN ÖNCE(!) DÜŞÜNÜLÜP UYGULANMASI GEREKEN ŞEYLERDİR! 

Peki, ölüye bir anlam ifade eder mi bu ayetler? 

Etmez, neden?
Çünkü duyamazlar artık..
Çünkü; onlar artık hayatta değil! 

Çünkü; bu “SÛRE” içinde, hayatta olanlara ÖLÜM GELMEDEN ÖNCE(!) "NASİHAT", "TAVSİYE", "HEDEF" niteliğindeki ayetler olduğundan dolayı, onlara hiç bir faydası olmayacaktır! 

Okunabilir zararı yoktur, ama faydası okuyan kişiyedir.. 

Yani öyle olmalıdır!
Okuyan kişi anlamalı ve hâlen  hayatta iken ona göre; îman üzere yaşamalıdır!
Yaşamalıdır ki; "ibret" hükmündeki bu ayetler içinden "cennetin" anlatıldıklarına ulaşabilsin! 

TOPRAK DUYMAZ!

BİZ DUYMALIYIZ!

Ölüye tek faydası: Kur'an okuma sevabını ölü adına bağışlayabiliriz.. 

Kur'an okumak ile kazanılan sevabı.. 

Başka bir sûreyi okuduğumuzda da sevap kazanmaz mıyız? 
Elbette.. 

Kazandığımız sevabımıza ortak edebiliriz.. 

Ama bunun için "mezarının başına, ayak ucuna" vs özel bir konuma..
Yahut ille de Yâsîn Sûresi'ne ihtiyaç yoktur! 

Dünyannın bir ucundan da okunabilir...
Başka sûrelerde okunabilir..

Yani dînî bir hükmü yoktur, zorunluluk da değildir! 

*Neden mezar sulanır,  ölüye fayda sağlar mı? 

Su dökmek mezarda bulunan cesede hiç bir fayda sağlamaz.
Onu serinletmez, temizlemez..
Sadece toprağı ıslatır.
Mermeri temizler.. 

Bunu yapmanın da hiç bir hükmü yoktur..
Yine ölüye değil diriye yöneliktir.. 

Ziyarete giden "DİRİ" yakınlık derecesine göre kendini rahatlatır bu şekilde..
Çiçek ekmiştir, onları sular..
Mermer kirlenmiştir, temiz olsun diye yıkar vs..
Mezarı kirli, yahut toprağı kuru kalmış bir ölünün bunların hiç birisinden haberi yoktur! 

Mezara buket halinde çiçek koymak semboliktir..
Hatta bu direkt Hristiyan geleneğidir.. 

Çiçek ekilebilir, yine ölü sahibi için rahatlatıcı olabilir..
Ama mezar üstündeki çiçek ağaç vs ne kadar güzel olursa olsun mezardaki ceset ile hiç bir ilgisi yoktur! 

Tıpkı ekilen bir çiçeğin kurumasının da ilgisinin olmadığı gibi.. 

Zîra konuşulur yine...
"Adamın mezarına ektiğim ot bile kuruyor arkadaş!!"
(Bu cümlenin alt mesajı: "Hayatta iken de öyleydi") 

Ya da: "Mezarındaki çiçekleri bir görsen, ne eksem coşuyor! 
(Bu cümlenin alt mesajı: "Mezarda yatanın güzelliğinden hep bunlar!") 

Bu durum mezarın bulunduğu bölgenin iklim şartları, toprak türü ile ilgilidir, ölü ile ilgili değil! 

Asıl sulama, süsleme, temizleme dua ile mümkündür! 

*Ölü bizi görür, rüyamıza gelir mi? 
Kur’an der ki: 

“Onlardan birine ölüm geldiğinde der ki: Rabbim, beni geri gönder….....
Hayır, bu onun söylediği boş bir sözdür.” (Mü’minûn Sûresi- 23/99–100) 

Yani??
İletişim kesilmiştir! 

“Rüyama geldi” diyen çoğu insan, aslında kendi vicdanından, yahut özleminden dolayı rüyasında görür.. 

Ölü gelmez, kişi görür! 

Kaldı ki, bilimsel olarak da "RÜYA" bilinçaltı yasımasıdır denmez mi zaten? 

*"Ölenin ruhu, kırkı çıkmadan evde dolaşır” sözü doğru mu? 

Hayır. 

Bu da, yukarıda verdiğimiz ayete göre imkansızdır ve ayrıca eski Şaman kültürlerinden kalma bir inançtır! 

Ruhlar “Berzah” denen boyutta bekler (Mü’minûn 23/100),
dünyaya geri dönemezler.. 

*Mezar yaptırmak, taş dikmek dînen gerekli mi? 
*Yaptırmazsak ölen yakınımıza değersizlik midir bu? 

Peygamber Efendimiz (SAV) kendi çocuklarına bile(!) bırakın mezarı yaptırmayı, mezar taşı bile diktirmemiştir!
Umre veya Hacca gidenler görmüştür hiç bir yerde değil mermer sütunlu, kuş yuvalıklı mezarlar; taş dahi, yükselti dahî yoktur! 

Haa illede “yerimiz belli olsun, kim olduğu bilinsin, ziyaret ettiğimde ölen için değilde kendimi iyi hisettmek için yaptırıyorum” diyorsak da; sade olmalı, gösteriş değil tevazuyu yansıtmalıdır. 

Büyük mermer taşları ölüye bir fayda getirmezken dirilere gösteriştir.

İslam’da mezar ziyaretinde hatırlanması gereken taş değil, gösteriş değil; faniliktir, ölümdür!


*Mezar ziyaretini ölü hisseder mi?
Ziyarette ayak ucunda durursak mı bizi görür? 

Yine HAYIR!
Mezar ziyareti ölü için değil, diri için anlam taşır!
Taşımalıdır! 

Ziyaret eden kişi ibret alır, almalıdır!Ölümü hatırlar, hatırlamalıdır! 

Hayatın kıymetini yeniden fark eder, etmelidir.. 

Efendimiz (SAV) buyurur ki: 

"Hastaları ziyaret edin ki, sağlığın kıymetini bilesiniz ve şükredesiniz..
Ölüleri de ziyaret edin ki, ölümü hatırlayıp hayatın değerini bilesiniz ve ona göre yaşayasınız..”
(İbn Mâce, Zühd 32; Müslim, Cenâiz 108) 

Bu hadisten de anlamamız gereken şey, ölü için bizim ziyaretimizin bir anlamı yok! 

Bizim için var..
Manevî olarak var..
Ölen yakınımızı hatırlamak, anmak için.. 

Ama mezar ziyaretinde aslolan "ÖLÜMÜ" hatırlamak olmalı diyor Efendimiz (SAV).. 

Son soru yine çok tartışılan bir konu.. 

*Iskat nedir?
*Ölenin ıskatı tamamlanmazsa ne olur?"

“İskat” kelimesi Arapça kökenlidir ve “düşürmek, indirmek, bir şeyi üzerinden kaldırmak” anlamına gelir. 

Ölünün hayatta iken yerine getirmediği namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerin yerine veya onların borcunun düşürülmesi amacıyla yapılan bağış ya da sadaka verme uygulamasına deniyor.. 

Kişi hayatta iken namaz kılmamış, oruç tutmamış, zekat vermemiş kısacası "FARZ" ibadetleri yerine getirmemiş.. 

Ölmüş..
Üzerine borç olarak kalmış eksik ibadetlerin karşılığında "sadaka" vererek adına da "İskat" diyerek bu borçlar ödenebilir mi acaba? 

Verilene "İskat" deyince kelime mânasından dolayı üstünden borcun kaldırılacağı düşünülmüş herhalde?! 

Hatta “devr-i iskat” diye de bilinen bir uygulama var! 

Eğer ölenin ibadet borçları çoksa! Mantıken karşılayacak para miktarı da çok olmalı ya! 

(Hadi oruç için bir fidye miktarı bellide, namaz için "kur" neye göre belirleniyor acaba??)
(Neyse..) 

Eğer borç kadar çok para da yoksa... 

Belirli miktarda para birkaç kişi (ihtiyaç sahibi) arasında el değiştiriyor. 

Bunu bir imam vs yapıyor.. 

Veriyor, geri alıyor, yada kişiler arası dönüyor para.. 

Tur döndükçe sanki o para aynı miktar değişmiş de artıyor gibi düşünülüyor galiba!? 

"Aldım-kabul etttim.." gibi cümleler eşliğinde tabii ki! 

Ve ardından son kişi olarak kimde kaldıysa, sadaka olarak o kişiye veriliyor.. 

Yahut vekil olarak biri alıyor, fakirlere dağıtıyor!


Yine soru ile cevaplayalım.. 

Böyle bir şey mümkün mü?
Mantıklı mı? 

O zaman bu durumda kimse namaz kılmasın, oruç tutmasın ?!
Zor çünkü! 

Para biriktirelim "ISKATIMIZ" için, olsun bitsin!? 

Yapmayın etmeyin.. 

ADETTEN İBÂDET ÜRETMEYİN!

Sadaka verin tamam...
AMA! 

“Bu sadaka, babamın namaz borcunu düşürsün” değil,
“Bu sadakanın sevabı babama ulaşsın” niyetiyle... 

ÇÜNKÜ "ISKAT" yani "üzerinden düşürmek" diye bir şey; ne ayette, ne sahih hadiste YOKTUR!


Gerçek din hurafeyle, örfle, âdetle değil; ayetle, sahih hadislerle, gerçek sünnetlerle yaşanandır.. 

İSLÂM MANTIK DÎNİDİR!

İslâm, hurafeye değil hakikate dayanır.
Ölüyle iletişim kurmanın yolu, yahut faydalı olmanın yolu bunlar değil, sadece DUA ve SADAKADIR!

Ölçü budur, bu olmalıdır.. 

Rabbimiz yine Kur’an'da, “Atalarından kalma gelenek dînini sorgusuz takip edenleri” uyarır! 

"İnkârcılara: “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiği zaman: “Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüze uyarız” derler. 
Peki, ya ataları aklını kullanamayan ve doğru yolu bulamayan kimseler ise?" (Bakara 2/170)


"Biz böyle gördük.."
"Filanca hoca böyle anlattı..."
"Bizde âdet böyledir..." 

DİYEMEYİZ!
DEMEMELİYİZ!

Rabbim hepimize verdiği aklı "hakkıyla" kullandırsın...
Bid'atlardan, hurafelerden kurtulup gerçek anlamda "emredilmiş" olanı yapabilmeyi nasip eylesin... 

Yâ Rab!
Kusurumuzu affet..
Bizi kendine "kul" olarak kabul et..
Emânetini alma zamanına kadar, bizi emânetinde emîn kıl.. 

Diyerek duamızla bitirelim. 

                                                              VESSELÂM....