Mehmet Cemil Efendi’nin Hesabı
Sene 1919…
İstanbul işgal altında. Şehrin üzerine çöken o karanlık, sadece sokaklara değil, milletin ruhuna da çökmüş. İşte o günlerde, sıradan bir memur değil; onuru, namusu ve milletini yüreğinde taşıyan bir Türk polisi görevine gitmektedir: Polis Mehmet Cemil Efendi.
Gülhane civarında tramvaydan inerken insanların telaş içinde kaçıştığını görür. Bir milletin yüzyıllardır yaşadığı acının bir sahnesi daha, gözleri önünde kurulmaktadır. Beş-altı sarhoş Senegal asıllı Fransız askeri, kasaturalarıyla masum insanlara saldırmakta; bir arabayı devirip içindeki Türk kadınlarını taciz etmektedir. Engellemek isteyen bir arabacı, bir şerbetçi, bir Türk askeri…
Hepsi süngü darbeleriyle yere düşer.
Ve o anda bir Türk polisi, “bekleyelim, oluruna bırakalım” demez.
Silahına sarılır.
Çünkü devlet yoksa bile millet vardır. Çünkü namus, işgal çizmeleri altında çiğnenemez. Mehmet Cemil Efendi iki Fransız askerini öldürür.
Bugün aynı sahne yaşansa “kahraman” deriz.
O gün ise İstanbul’un başındaki sözde makam sahipleri, işgalcinin karşısında el pençe durmayı tercih etti.
Polis Müdürü Nurettin Bey, hadiseyi dinler dinlemez telefona sarılır ve Fransızları arar. Sonra kendi memurunu, kendi devletinin üniformasını taşıyan bir polisi kolundan tutup Fransızlara teslim eder. Tarihte utanç sahnesi nasıl olur? İşte böyle olur.
Mehmet Cemil Efendi Kumkapı’daki Fransız Hapishanesi’ne atılır.
3. duruşmada “nefsi müdafaa” kabul edildiği hâlde 10 yıl kürek cezasına çarptırılır ve Fransa’ya gönderilir.
Marsilya… Provasisi… Ve sonunda Papillon filmine dahi konu olmuş olan Fransız Guyanası’ndaki Şeytan Adası.
Düşünün…
Güneşin bile esirleri yaktığı bir adada, zincire vurulmuş bir Türk polisi.
Kaçmaya çalışır, yakalanır.
Tekrar dener, yine yakalanır.
Ama pes etmez… Çünkü o, devletine değil, milletine sadıktır.
Ve sonra…
Herkes onu unutur.
Bir kişi hariç: Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Atatürk’ün Fransa Büyükelçisi üzerinden yaptığı girişimlerle, 1929’da Mehmet Cemil Efendi İstanbul’a döner.
Karaköy İskelesi’nde 50 emniyet mensubu tarafından alkışlarla karşılanır.
Polisler çiçek getirir, altın bir dolmakalem armağan edilir.
Gazeteler manşet atar.
Ama Şeytan Adası’nın izleri ağırdır…
Teşkilata dönse de devam edemez.
Henüz 44 yaşında hayata veda eder.
Bugün birileri hâlâ işgalcinin önünde eğilmeyi meziyet sanıyorsa bilsin ki tarih onları değil, Mehmet Cemil Efendi’yi yazdı.
Süngülenen Türk askerini, çiğnenen Türk kadınını, namusunu savunan Türk polisinin direnişini yazdı.
Millet, kahramanını unutmaz.
Korkağı da affetmez.
Ruhu şad olsun…
Bu kıymetli hatırayı gündeme taşıdığı için Fatih Eryılmaz’a ayrıca teşekkür ederim.
Strateji Uzmanı
Gazeteci – Yazar
Gökalp Şentürk




