Uluslararası siyaset, güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir satranç tahtası gibidir. Her hamle, sadece bugünü değil; geleceği, bağımlılık zincirlerini ve stratejik özerkliği belirler. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin önerdiği “TRÇ İttifakı” (Türkiye-Rusya-Çin) kavramı da bu küresel denklemde yeni bir jeopolitik vizyonu işaret ediyor gibi görünmektedir. Ancak bu öneri, duygusal değil; rasyonel, hukuki ve stratejik temelde analiz edilmelidir.
⚖️ İttifakın Kodları: Niyet Ne, Gerçeklik Ne?
“TRÇ” düşüncesi dört temel kodla şekillenmektedir:
1. Güvenlik Arayışı: Türkiye’nin NATO bağımlılığından kurtularak bölgesel güç olma arzusu.
2. Enerji ve Ekonomi Dengesi: Rusya’nın enerji arzı, Çin’in finansal kaynakları ile Türkiye’nin üretim gücü arasında bir ortak alan yaratma hedefi.
3. Çok Kutupluluk Eğilimi: ABD merkezli sistemin dışında yeni güç merkezleriyle denge kurma düşüncesi.
4. İç Politik Hesaplar: Bağımsızlık ve millilik söylemini güçlendirme, iç kamuoyuna yönelme stratejisi.
Ancak bu kodların her biri kendi içinde ciddi çatışma potansiyeli taşır. Rusya ile güvenlik işbirliği NATO’yu rahatsız ederken, Çin’le ekonomik ortaklık Batı finans çevreleriyle ilişkileri zedeleyebilir.
📜 Uluslararası Hukuk Açısından Mümkün mü?
Uluslararası hukuk, devletlerin kendi aralarında ittifak kurmasını yasaklamaz. Ancak Türkiye hâlihazırda NATO üyesi olduğu için, yeni bir askeri-politik blok oluşturması siyasi ve operasyonel çelişkiler doğurur.
Hukuken mümkün olsa da, bu adım NATO nezdinde “güven sorunu” anlamına gelir. Bu durum, geçmişte S-400 krizinde yaşandığı gibi teknoloji ambargosu, yaptırım ve bilgi paylaşımının kısıtlanması sonucunu doğurur.
🔍 Gerçekleşirse Türkiye’yi Neler Bekliyor?
Kısa Vadede:
• Batı ile gerilim artar. NATO içindeki güven aşınır, F-35 benzeri programlardan dışlanma süreci genişler.
• Finansal risk yükselir. Batı kaynaklı sermaye ve yatırım azalır, Rusya ve Çin kredilerine bağımlılık artar.
• Enerji avantajı kısa süreli kazanç sağlar ancak ekonomik bağımlılık derinleşir.
Orta ve Uzun Vadede:
• Savunma ve teknoloji bağımlılığı artar. Rusya ve Çin ile kurulan derin ilişkiler, stratejik özerkliği sınırlar.
• Zaten bir türlü ilerlemeyen AB süreci fiilen donar. Gümrük Birliği güncellenemez, ihracat dengesi Batı’dan Doğu’ya kayar ama kalite ve inovasyon seviyesi düşer.
• Türkiye’nin köprü rolü zayıflar, taraflardan birinin “uydu devleti” haline gelme riski doğar.
🌍 Bölgesel ve Küresel Etkiler
“TRÇ hattı” gerçekleşirse, Orta Doğu, Kafkasya ve Akdeniz’de yeni fay hatları oluşur.
• İran güç kazanır,
• İsrail ve Yunanistan Batı’nın yeni ön cephe ülkelerine dönüşür,
• NATO’nun güney kanadı zayıflar.
Bu durumda Türkiye, kısa vadede jeopolitik ağırlığını artırıyor gibi görünse de, uzun vadede yalnızlaşma riskiyle karşı karşıya kalır.
💣 Kazanım mı, Kayıp mı?
Eğer bu ittifak duygusal ve ideolojik reflekslerle kurulursa, bu gaflet olur.
Ancak çok kutuplu dünyada dengeci, akılcı ve çıkar odaklı bir diplomasiyle yürütülürse, belirli oranda kazanım sağlanabilir.
Sorun, bu dengeyi sürdürebilmektedir. Türkiye tarih boyunca Batı ile Doğu arasında denge kurduğu ölçüde güçlenmiş, bir tarafa tamamen yaslandığında ise bedel ödemiştir.
🧭 Stratejik Gerçeklik: Türkiye’nin Gücü Denge Yeteneğindedir
Türkiye’nin çıkarı; Batı’yla kavga edip Doğu’ya teslim olmakta değil, her iki kutupta da masada söz sahibi olabilmekte yatar.
Bu denge; bağımsız diplomasi, güçlü ekonomi ve teknolojik atılımla mümkündür.
Köprü olabilmek, iki kıtayı birleştirmek kadar iki sistemi uzlaştırma becerisi ister.
Köprü yıkılırsa, sadece iki kıta değil, bir milletin geleceği de kopar.
Sonsöz olarak:
TRÇ önerisi, Türkiye’nin bölgesel vizyon arayışını gösterir; ancak bu adımın stratejik temelleri eksik, ekonomik maliyetleri ise yüksek görünmektedir. Gerçek bağımsızlık; ittifak değiştirmekle değil, üretim, savunma, enerji ve teknoloji bağımsızlığı ile mümkündür.
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar




