Afyonkarahisar’da yaşananlar, siyasetin yalnızca rakiplerle değil, bazen kendi içimizdeki çetelere karşı da sınandığını gösteriyor. Burcu Köksal’ın sosyal medyadaki haykırışı, sadece bir belediye başkanının kişisel öfkesi değildir; yılların emekçisi olarak partiden beklentisinin yerle bir oluşunun, ihanete dönmüş iç siyasetin açık itirafıdır. “Bulunduğum yerdeyim” demek, bir mücadeleyi bırakmama kararıdır — ama aynı zamanda partinin vicdanına ve sorumluluğuna bir sınavdır.
74 yıl sonra kazanılan belediyeyi, gecesini gündüzüne katarak hizmet etmek amacıyla alan bir isim; görevini yaparken parti içi saldırılarla, iftiralarla ve linç kampanyalarıyla karşılaşıyorsa burada işin rengi değişir. Siyasette rekabet doğaldır; ancak içeriden gelen karalama, iftira ve kişisel husumetler başka bir şeydir. Seçilmişe yönelik hakaret ve karalama, sadece o kişinin itibarını zedelemez — seçmene, siyasi kültüre ve partinin itibarına da ağır darbe vurur.
İddialar ciddi: PM üyesi bağlantıları, gençlik kolları içinde tarafgirlik, disiplinin işletilmemesi ve genel merkez ile il yönetiminin sessizliği... Yargı süreçleri ayrı tutulsa bile, partinin kendi içinde adaleti tesis etmesi beklenir. İddialar asılsızsa gereği yapılmalı; asılsız değilse sorumlular açığa çıkarılmalı. Her iki durumda da tek çare şeffaflık ve hesap verebilirliktir.
Genel merkezin ve il yönetiminin rolü nettir: Susmak korumak değildir. Ödüllendirmek, cezasız bırakarak pozisyonlarını güçlendirmek değil; partinin bütünlüğünü korumak için haklıyı haklı, haksızı haksız diye ayırt etmektir. Aksi takdirde parti, içeriden çürümeye maruz kalır ve halkla kurduğu güven bağını kaybeder.
Burcu Köksal’ın sözlerindeki en dokunaklı nokta yalnızlık hissidir. Ömrünü verdiği yere güvenemeyen bir siyasetçinin hali, hepimizi sorgulamaya zorlamalı. Siyasette en acı şey, dışardan gelen saldırıları anlamak; ama içeriden gelen ihaneti kabullenmektir. Parti önce kendi içindeki adaleti tesis etmeli; seçilmişlerin yanında durmalı, iftiraya maruz kalanların hakkını savunmalıdır.
Son söz: Demokratik bir yapı, eleştiriye açıktır ama iftiraya, linçe ve örgütlü karalamaya teslim olmaz. Burcu Köksal yalnız bırakılıyorsa bunun hesabı sorulmalıdır — hukuk zemininde, parti mekanizmalarında ve nihayetinde kamu vicdanında. Eğer bir siyasi yapı, kendi seçilmişini koruyamıyorsa, sandıkla gelen gücün anlamı kalmaz. Şimdi hesaplaşma zamanı; suskunluk değil, adalet bekleniyor.




