Utkan Uğur


Osmanlı ordusunda yer alan Venezuela asıllı Türk subayı Rafael de Nogales Méndez


Eğer Osmanlı ordusunda Latin Amerika asıllı bir subay vardı, dense inanmayan çok insan olacaktır ülkemizde.

Bu subay Türklere büyük hayranlık duyduğu için Osmanlı uyruğuna geçti ve ordumuz için mücadele etti, dense bir Latin Amerikalının kilometrelerce uzakta, okyanus ötesindeki bir millete nasıl hayranlık duyabileceğini soranlar olacaktır.

Hatta bu subayın Osmanlı için çarpıştığını, ölüm tehlikeleri atlattığını hatta yaralandığını ve dahası Osmanlı Sina’dan çekilirken bir Türk çocuğu kadar üzüldüğünü belirtsek bizi alaya alanlar dahi olabilir.

Halbuki bu söylediklerimizin hepsi de hakikat.

Evet, Osmanlı vatandaşlığına geçip Türk ordusu için savaşan hatta savaşın sonunda madalya ile taltif edilen Venezuela asıllı Türk subayı Rafael de Nogales Méndez’den resmi tarih pek bahsetmese de bu şahsiyet bir zamanlar ülkemizden fırtına gibi geçti.

I. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı saflarında cepheden cepheye koşan Venezuela asıllı Rafael de Nogales Méndez’in yüzbaşılıktan generalliğe doğru yükselen hayatı ışık tutularak aydınlatılmayı bekliyor. Osmanlı için katıldığı çatışmalar esnasında birçok defa ölümden dönen, bir kez de yaralanan bu zâtın, Osmanlı Sina’dan çekilirken topraklarını kaybeden bir vatan evladı gibi üzüldüğü bugün pek hatırlanmaz.

14 Ekim 1877’de Venezuela’da dünyaya gelen Rafael de Nogales Méndez, eğitimini Avrupa’da alıp İspanyol ordusunun bünyesinde göreve başlamıştır. 

1914 yılında I. Dünya Savaşı patladığında Bulgaristan’da Almanya’nın Sofya ataşemiliterliğini yapan Binbaşı Von der Goltz ile tanışan Rafael de Nogales Méndez, 1915 yılında Alman askeri uzmanlarıyla birlikte İstanbul’a geldi.

Osmanlı topraklarında bulunduğu süre içerisinde Fethi Okyar ile tanışma imkanı bulan ve Türk ulusunun misafirperverliğinden çok etkilenen Rafael de Nogales Méndez’in kanı Türklere oldukça ısınmıştır. Bunun etkisiyle Osmanlı tabiyetine geçerek 3. Ordu emrine atanan Méndez, 12 Şubat 1915’te Haydarpaşa Garı’ndan trenle ilk görev yeri olan Doğu Cephesi’ne hareket etmiştir.

Buradaki görevi sırasında imparatorluğun vatandaşı olan Ermenilerin ihanetlerini ve gerek orduya gerekse masum halka verdikleri zararlara yakından şahitlik eden Méndez, 30 bin kişiden oluşan Rus destekli Ermeni kuvvetlerine karşı komuta ettiği 12 bin Türk askeriyle birlikte önemli başarılar kazandı. Bir türlü engellenemeyen Rus ilerleyişinin durmasına büyük katkılar sunduğu için Osmanlı ve Alman nişanlarıyla onurlandırıldı. 

1917 yılında ise Güney Cephesi’nde görevlendirilen Méndez, Süvari Tümeni emrine girerek Gazze Cephesi’nde görev aldı. Burada Türkçe öğrenme imkanı bulan Méndez, burada Türk askerini de yakından tanıdı. Çatışmalar esnasında birçok kez ölüm tehlikesi geçiren Méndez, bir defa da yaralanmıştır.

Savaştan sonra Arjantin’de yayınladığı “Hilalin Altında Dört Yıl” adlı eseriyle Osmanlı tabiyetinde olduğu sürede bizzat şahit olduğu devrin çalkantılarını anlatırken Osmanlı ordusundan firar edip Rusların yanına geçen Ermeni asker kaçaklarının Türk köylerini bastığından ve Müslümanları katlettiğinden bahseden, ayrıca Sina Cephesi’nde yaşadıklarını anlatırken ”Osmanlıların son sancaktarı ve halifenin temsilcisi” olmasından söz etmesinden Türklüğü içine özümsediği anlaşılan Méndez, Osmanlı ordusunun Sina Cephesi’nden çekildiği esnada topraklarını kaybeden bir vatan evladı gibi üzüldüğünü de aynı eserinde belirtmiştir.

1919 yılına gelindiğinde Osmanlı ordusunda yapmış olduğu büyük hizmetleri ve gösterdiği fedakarlıklar sebebiyle kendisine teşekkür edilerek ülkesine uğurlanan Méndez, 10 Temmuz 1937 tarihinde 60 yaşındayken Panama’da vefat etmiştir. Daha sonra ülkesi Venezuela’da ebedi istirahatgahına defnedilen Méndez, gerçekten ”Memleket, vatan denen yer doğduğun değil doyduğun yerdir.” sözünün tescillenmiş haliydi. 38 yaşına kadar hiç görmediği bir ülkenin, bir milletin öz evladı gibi kendini görmenin ete kemiğe bürünen hali olan Méndez, bu ülke için vücudunu taşın altına koymuş her kahraman gibi hatırlamamız, anmamız icap eden bir şahsiyettir. Işıklar içinde uyusun, ruhu şad, mekanı uçmağ olsun…