Hadi Önal


NEDENLERİN İZİNDE (37)

TARİH YALNIZCA ÖVÜNÇ DEĞİL AYNI ZAMANDA İBRET LEVHASIDIR


 

Tarih: Bir milletin hafızası, bir toplumun pusulasıdır. Peki, biz bu pusulayı doğru okuyabiliyor muyuz? Yoksa her seferinde yönümüzü kaybedip aynı çukura düşmeye mahkûm mu oluyoruz? Bizim, millet olarak tarih anlayışımız, çoğu zaman övünmekle sınırlı kalıyor. Zaferleri anlatırken göğsümüz kabarıyor, gururlanıyoruz; fetihleri sayarken sesimiz gürleşiyor. Ama iş bozguna, yenilgilere, hatalara, ihanetlere geldiğinde, birden üzerimize ölü toprağı serpilmiş gibi susuyoruz. Oysa tarih yalnızca övünç değil aynı zamanda ibret levhasıdır. Ne demişti Milli mücadeleyi bire bir yaşamış İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy:

“' Tarih ' i ' tekerrür ' diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

Evet, tarihimizle övünmeliyiz; çünkü övünülecek bir tarihimiz var; elbette, atalarımızın yaptıkları ile gurur duyacağız; ancak yapılan hataları, yanlışları, yenilgileri de bilecek ve onlardan ders alacağız. Ders alacağız ki aynı hatalara, aynı yanlışlara bir daha düşmeyelim. Malazgirt’i övünçle anlatacağız; ama Türk’ün Türk’e kırdırıldığı Fetret Devri’ni unutmayacağız. İstanbul’un fethinde coşacağız; ama Viyana önlerinde yaşadığımız bozgunu hatırlamak ağırımıza gitmeyecek. Neden bozguna uğradığımızın sebeplerini araştıracağız. Mohaç’la övünecek; ama Evladı Fatiha’nın yurdu Balkanları neden kaybettiğimizi de aklımızın bir köşesine yazacağız. Çanakkale’de yedi düvele karşı iman dolu göğsümüzü siper ederek kahramanca çarpıştığımızı bizleri onurlandıracak; ama bir Türk devletinin payitahtı İstanbul’un 16 Mart 1920’de İtilâf Devletleri'nce nasıl resmen işgal edildiğini de unutmayacağız. Cumhuriyet’in kuruluş destanını gururla okuyacak; ama kurtuluşun ve Cumhuriyetin bize kazandırdıklarına sahip çıkmamanın bizi nerelere sürükleyebileceğini iyi hesap edeceğiz.

Tarih, yalnızca şanlı sayfalarıyla okunursa, ders değil masal olur. Masalın sonu ise hep mutlu biter; ancak tarih, masal değil bir milletin geçmişi, yaşanmışlıkları, ibret alınacak mazisi; geleceğinin de taşlarının döşeyecek ustalarını yetiştiren kitabıdır. 

Bakın, bu kitapta okunması gereken neler gizli: Mesela biz, kapitülasyonları “geçici” bir kolaylık saydık; ama onların koskoca imparatorluğu nasıl bağımlı hale getirdiğini göremedik, çocuklarımıza da okutmadık! Osmanlı’nın 1854’ten sonra kolaya kaçarak aldığı dış borçların sonucunda batağa sürüklendiğini, Duyun-u Umumiye gibi bir garabeti başımıza musallat edeceğinin hesabını yapamamdık.1980 öncesi bu milleti mezhep çatışmalarına taşıyan oluşumlardan ders çıkarttık mı? Çıkartamadık! Ülkemizi bölmek, milletimizi etnik kimliklere ayırarak bizi bir birimize düşürmek isteyen bölücülere karşı birlik, dirlik içerisinde dimdik ayakta durabildik mi? Duramadık! Çok uzaklara gitmeye gerek yok daha dün yaşadığımız 15 Temmuz ihanetinin sebep ve sonuçlarını tahlil edebildik mi? Edemedik! Bugün, ABD- İngiltere- İsrail üçgeninde oluşturulan BOP’un ülkemizi bölmek üzere planladığı ve taşeron olarak kullandığı terör örgütünün yapacaklarından ders çıkartabiliyor muyuz? Hayır! İçte ve dışta “dost bildiklerimiz(!)” tarafından nasıl sırtımızdan hançerlendiğimizi görebiliyor muyuz? Hayır!

Dedim ya Tarih; ibret almak, aynı hatalara düşmemek için vardır. Osmanlı’nın son döneminde borç batağına saplandığını bu borcun Osmanlının yıkılışını hazırlayan önemli sebeplerden biri olduğunu biliyor; ama aynı tabloyu yeniden yaşamaktan kaçınmıyorsak; yabancı fonlara, küresel sermayeye bel bağlıyor, kendi öz kaynaklarımızı kendi elimizle satıyor ya da ipotek ettiriyorsak demek ki biz gerçek anlamda tarihimizden ders almamışız.

Eğitimde, evlatlarımızın kendi öz değerlerinden ve bilimden nasıl uzaklaştırıldığını; tarikat ve cemaatlere nasıl teslim edildiğini görüyor; ama ses çıkaramıyorsak demek ki biz, körüz ve okuma özürlüyüz. Öyle ya tarihten ders alabilseydik, öğretmeni değersizleştirmez, üniversiteleri biat kültürünün değil, özgür düşüncenin kaleleri yapardık.

Dış politikada, “denge” uğruna bir gün Batı’ya, ertesi gün Doğu’ya yaslanmamız, dün yüzüne tükürdüklerimizin bugün ellerini öpmemiz; U dönüşleri ile kendi kendimizle çelişmemiz, hep tarihimizi okumama ve değerlendirmeyişimizden kaynaklanmaktadır.

Tarih, “Hey Heylerin” alkış salonu değildir. Tarih, düşünme, sorgulama ders çıkarma kütüphanesidir. Ecdadımızın kahramanlıkları ile elbette övüneceğiz. Onları şükranla yâd edeceğiz. Ama aynı ecdadın düştüğü tuzaklardan, yaptığı hatalardan da ders alacağız ki aynı tuzaklara aynı hatalara düşmeyelim.

Devlet olarak, millet olarak başımızı ellerimizin arasına koymalı: “Allah’ın en güzel nimetlerle donattığı bu cennet ülkede neden insanımız yoksulluk çekiyor? Neden, ekonomik ve siyasi bağımlılıktan kurtulamıyoruz? Neden eğitimi; bilimin değil ideolojinin gölgesine bırakıyoruz? Neden işsizlik bu kadar yüksek? Neden ahlaksızlık çukurunda debeleniyoruz?” sorularına cevap bulmak için çok ama çok düşünmeliyiz. “Neden dış politikada aynı zikzakları tekrar edip duruyoruz?”, Neden Haim Nahum doktirinine hizmet ediyoruz?”,diye kendimize sormalıyız. Var olmanın ve varlığını sürdürmenin tek yolu tarihi doğru okumak ve değerlendirmek ve ondan ders çıkarmaktan geçer. Millet olarak, yarınlarda hür, özgür, bağımsız kalmak ve söz sahibi olmak için sormalı, sorgulamalı,  öz eleştiri yapmalı,  yaşananlardan ders çıkarmalıyız. Yoksa…  

 

Hadi Önal/12 Ekim 2025/ Elazığ