Önümüzde ki hafta yani 22 Kasım Cumartesi günü yapılacak olan Serhat Ardahan Dernekler Federasyonunun kongresinin hazırlıklarının yoğunluğu içinde geçen gripli bir haftanın bitimine doğru yol alırken, SARDAFED ile yeniden gireceğim gibi görünen yeni yolun bir hayli yorucu olacağını da düşünüyordum.
Çünkü daha önce iki dönem başkanlığını yaptığım ve şu an adları anılmayan ekibimle birlikte tarih yazan ARDAFED’li yılları hatırlatan bir ağırlığın çöktüğü omuzlarım eşliğinde bu pazar CAN TEMPO TV‘de bir kez daha yayınlayacağımız, GAZETECİLERLE GÜNDEM adlı program öncesi yaptığım onca görüşme dolaysıyla bir hayli yorgun bir yüz ile önce yemek yemeye sonra kuaförüme doğru yürürken hem hasta olmam, hem de memleketim gibi iyiden iyiye soğuyan hava eşliğinde üşüdüğümü de anlıyordum.
Ve yemekten sonra tv programımız, ‘Gazetecilerle Gündem’e hazırlanmak için her cumartesi günleri gittiğim kuaförüm Ümit dostum, yine bir komedi stand upu olan ve bir psikoloğa gidene sorulan ‘Hasan abi bugün psikoloğa gidecektin ne yaptın ya?’ sorusuna verilen ‘Okumuş kadın İncinmişsin dedi..’ moduna girmiş olan beni görünce, ‘Abi sen hiç viagra reçetesi yazdın mı?’ diye sorması ardından azda olsa gülen yüzüme bakarak, ‘Abi yanlış anlama ben ciddiyim. O kadar yazıyorsun birde viagra reçetesi yaz’ diyordu.
Karikatürist, komedyen, stand-up sanatçısı, sinema oyuncusu, senarist, film yapımcısı ve yönetmenliğinin yanında müzikle de uğraşan ve düzenlediği skeçlerinde hayat denen bu yolda yaşadıklarımızı muhteşem bir anlatımla anlatan ünlü stand up göstericisi Cem Yılmaz’ı izleyenin gözyaşları akana kadar güldüren o komedi denen ama gerçek olan iktidarsızlığı anlatan anlatımını bana ve sana hatırlatan ama hiçte düşündüğüm hatırlatma olmayan bir şeyi anlatıyordu.
Yine bir başka dost olan ama benim ve kuaför Ümidin dünyasından çok kendi dünyasında olan Engin’in de, ‘Evet abi Ümit abinin dediği reçeteyi bir yaz. Yazda bu reçetenin neden bize yazılmadığını da sor hele..’ demesi üzerine ‘bana iyi gelmiyor’ hissi ile görmeyi ve anlatılmasını sevmediğim rüyanın üzerime bıraktığı can sıkıcı etkisinden uyanıp, öğlen yemeğini akşama doğru Kartal merkezde bulunan dönerci lokantasında ki hatıralarda kalan anılarımın eşliğinde yerken neden incindiğimi psikolog kuaförümde saç, sakal toparlaması yapıldığı esnada onlara üstü kapalı açıklıyordum.
Ve, ulusal tv kanalı olan TEMPO TV’de her pazar canlı olarak saat: 15.00’da yayınladığımız, ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı program öncesi geçen zaman ve yaşanan, yaşatılanlar dolaysıyla her gün biraz daha beyazlanan saç, sakallarımı kuaförüm Ümide toparlatıp, eve dönüp, yeniden başına oturduğum bilgisayarımda dolaşırken gördüğüm ve ‘Osmanlı‘yı paramparça yapan Ortadoğu’nun bugünkü mimarı olan Irak ve Lübnan‘ı kuran bir kadın..’ denen ‘Çöl Kraliçesi Gertrude Bell..’ adlı belgeseli tıklıyor, onu dinlerken haberlerimle yeniden hırsla, hızla sevişmeye başlıyordum.
Bir iki haberi yeni haberimi yazıp, www.kuzeyanadolugazetesi.com adlı haber sitemize ekleyip, çeper dibi dediğim sanaldan paylaştıktan sonra kuaförüm Ümidin anlattığı viagranın anladığınız viagra olmadığını da anlıyordum.
Çünkü sizin anladığınız viagranın, 2 kuzenin kurduğu ve sadece silah ve teknoloji devi sanılan ama hemen her konuda dünya lideri olan dostum şu an bulunduğum, komşusu Kocaeli’nin Darıca‘sında başlayıp, kız kuleli Üsküdar’ında atı alıp, geçemediğim İstanbul gibi Amerika’nın asla uyumayan şehri diye adlandırılan New York şehrinde bir kimya şirketi olan Charles Pfizer ilaç firması tarafından üretilen bir ilaç olduğunu yine dünyanın cendermesi Amerika‘nın icadı olan google amca da bir kez daha okuyordum.
Ve şu ‘Sertleşme bozukluğuna karşı kullanılan bir ilacı almak için hangi doktora gitmek gerekir?’ diye sorsam ben dahil çoğumuz Cem Yılmaz’ın, ‘Bahattin abi tam ölmüş mü?’ stand up gösterisinde ki gibi olduğu bir cevap vereceğimizi de bir kez daha gülümseyerek hatırlıyorum.
Cem Yılmaz’ın bir kez daha izleyip, gülerken Çöl Kraliçesi Gertrude Bell’e dönüp, buna benzer olan Umay Umay‘ın, ‘Oruspu Kırmızı’ kitabını hatırlıyor ve benim, unutulanlar dosyasına eklediğim ve artık yazmamaya gayret ettiğim, ‘Kırımızı Orospu‘ cumartesi yazılarımdan yeni birini sanki yazdığımı anlıyordum, anlamamazlıktan gelsem de..
Ve Kuaför Ümidin ‘Abi sen hiç viagra reçetesi yazdın mı?’ sorusunun Cem Yılmaz’ın stand up gösterisinde dediği gibi o çok üretilen ama hiç satılamayan (!) yani kullanılmayan (!) ve Bahattin abiyi kalp krizinden öldüren ama tabutta bile dik (!) duran viagra olmadığını Ümidin dediği, Engin’in onayladığı viagranın aslında para olduğunu, para olursa ilaç viagraya gerek olmadığını ve ‘Okumuş kadın, hayatını şey etmişler demedi de incin misin’ denmeyeceğini iddiasını düşünüp, kendisine hak verirken viagraya gerek olmadan Bahattin abinin hiç inmeyeni Alaman aşısı değil, Ardahan aşısı diye vurulanların gittiğim lokantada ki yediğim o güzel döner gibi hiç bir şey yememişcesine nasıl olup, aç kalmadıklarını da düşünüyordum..
Ve yine kuaförüm Ümit’in anlattıklarına bir kez daha dönüp onun yaşadıklarımla bir hayli incinip, beyazlanan saç ve sakallarımı kesip, yere dökerken bu konuda dediklerini de düşünüp, ‘yaşandı, bitti’ demenin ne kadar kolay olduğunu da koskoca Osmanlıyı batıran Çöl kraliçesi diye anılan Gertrude Bell’i, Umay Umay’ın Oruspu Kırmızı ve benim yaşadıklarımla, yazılarıma konu olan ‘Kırmızı Oruspu’larımın da benim kadar incinip, incinmediklerini düşünürken, ceplerinde olan yastık altı çil, çiller denen sarılarla ve paramızı pul eden yeşil viagralarla sanal ortamlarda kendileri gibi kırmızı kemanlarla dolaştıklarını da hatırlıyordum..
Ve onarı görünce, duyunca, düşününce onca Ardahan aşısına karşın onların hiçte incinmediklerini ve o giydikleri ve İspanyol boğaları denenleri üzerlerine çeken kırmızılarıyla hala çöllerde dolaşıp, gördükleri yeni ve sanırım daha enerjik seraplara kattıkları viagralarla aşılanarak aldıkları enerjilerle bir hayli mutlu yaşadıklarını düşünüp, bana yaşattıklarına bir kez daha incinip, of çekiyor ve doktor olmasam da, kuaförüm Ümidin, arkadaşım Engin’in benden çok istedikleri o viagra reçetesini, ‘Bu yazıyı hem onlara, hem de okuyanlara belki iyi gelir’ diyerek biraz değil, bol kırmızılı da olsa yazmış incitilen hayata hediye değil, bir kenara not ediyordum..




