Son zamanlarda ulusal medyada yer almasada yerel ve muhalif medyada yer alan haberlere göre Kazakistan ve Özbekistan'ın ardından Türkmenistan'ında Rum kesiminde büyükelçilik açacağı Türk ülkelerinin Kıbrıs Türk'ü kardeşlerini 12 Milyar Euroya sattığı yönünde haberler ve yazılar okudum. Türk ülkelerinin bu yönde karar alması Kıbrıs için mücadele eden Türk halkını derinden yaraladı.
Peki, Türk devletleri neden böyle bir adım atıyor? Bu kararın arkasındaki olası sebepleri anlamak, bizi daha sağlıklı bir değerlendirmeye götürecektir.
* Türk cumhuriyetlerinin böylesi bir karar almasında en büyük etkenin Avrupa Birliği'nin Rus-Ukrayna savaşının ardından Türkistan açılımını yapmak zorunda kalması
* ABD seçimleri sonucunda Trump'un başkan olarak seçilmesinin ardından AB-ABD arasında fikir ayrılıklarının yükselmesi sonucu AB ile Türkistan ülkeleri aralarındaki ilişkileri stratejik ortaklık seviyesine yükseltmesi ve Türkistan ülkelerine 12 Milyar Euro yatırım yapacağını açıklaması
* Türkistan ülkelerinin üzerinde yüzyıllar boyunca süren Rus ve Çin'e yönelik bağımlılıklarından kurtulmak istemeleri.
* Türkiye'nin gerek Türk Devletler Teşkilatında gerekse Türk cumhuriyetleri ile olan ilişkilerinde Kıbrıs'ı ve Kıbrıs hassasiyetini yeteri kadar izah edememeside bunda etkili olmuştur.
Türk dünyasında son dönemde yaşanan diplomatik gelişmeler, Kıbrıs meselesini yeniden gündeme taşıdı. Özellikle Türk devletlerinin Güney Kıbrıs'ta büyükelçilik açma yönündeki adımları, bu ülkelerin Rusya’ya yakın bakış açılarının dış politikalarına yansımasının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Bu yaklaşım, Türkistan coğrafyasının giderek daha realist, yani çıkar temelli bir politika izlediğini gösteriyor. Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek var: Türk Devletler Teşkilatı, her geçen yıl artan stratejik önemiyle sadece sembolik değil, aynı zamanda jeopolitik bir birlik olma yolunda ilerliyor. Bu yapı, Türkiye başta olmak üzere tüm üye ülkeler için önemli bir diplomatik zemindir. Kıbrıs meselesi bu birlik içinde bir kırılma noktası yaratır mı bilinmez, fakat tarihte benzer bir deneyimimiz mevcut. 1992’deki Türk Dili Konuşan Devlet Başkanları Zirvesi, fikir ayrılıkları nedeniyle zamanla işlevsiz hale gelmişti. Bugün yaşananlar da benzer bir dağılma sürecini gündeme getirse de, Türkiye’nin yüzyılı aşan devlet geleneği ve kriz yönetimindeki tecrübesi, bu süreci sağduyuyla ele almasını sağlayacaktır. Türkiye, kardeş ülkelerin attığı bu adımı tepkiyle değil, diplomasiyle karşılayacak olgunluğa sahiptir.
Kıbrıs meselesi sadece bugünün konusu değil, derin tarihi kökleri olan bir mesele. 1571’de Osmanlı’nın adaya gelişiyle başlayan Türk hâkimiyeti, 1878’de İngiltere’ye kiralanmasıyla kırıldı. 1914’te ise İngiltere adayı ilhak etti. 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, iki toplumlu bir yapıydı ancak kısa süre içinde Rumların Enosis hayaliyle tek taraflı bir devlete dönüşmeye başladı.
Rumların kurduğu EOKA terör örgütü, Kıbrıs Türklerini adadan sürmek ve katletmek için faaliyet gösterdi. 1958’den 1974’e kadar Kıbrıs Türkleri birçok katliam yaşadı :
* 12 Temmuz 1958 çalışmak için çeşitli yerlere giden Türklerin yolu rum teröristler tarafından kesilerek tarihe Sinde Katliamı olarak geçen 5 Türk'ün açılan ateş sonucu hayatını kaybetmesi ve 2 Türk'ün yaralanması ile sonuçlandı.
* 13 Temmuz 1958 küçük bir Türk köyü olan Atlılar'da 3 Türk hayvanlarını otlatırken rum terörister tarafından öldürüldü.
* 13 Temmuz 1958 Arnayi'de hayvanlarını otlatmakta olan 3 Türk çoban birden bire Rum askerleri tarafından saldırıya uğradılar, 2'si öldürüldü ve 1'i ağır yaralı kurtuldu
* 19 Temmuz 1958 Günümüzde Üç Şehitler olarak bilinen köyde 3 çocuk Rum askerleri tarafından vuruldu
* 19 Temmuz 1958 Halkın Sesi gazetesine göre “Olay Goşşi Türk köyünde cereyan etmiştir. Köylerine köy yakınındaki bir bölgeden su getirmeğe giden üç genç Türk, Rumların pusularına düşmüşler ve neticede her üçü de vaka mahallinde hayata gözlerini kapamışlardır.
* 20 Aralık 1963 Rum teröristler tarafından Tahtakale semtinde otomobillere açılan ateş sonucunda Zeki Halil ve Cemaliye Emirali hayatını kaybetti.
* 20 - 31 Aralık 1963 tarihe Kanlı Noel olarak geçen rum teröristlerce gerçekleştiren katliam sonucunda 364 Kıbrıs Türk'ü hayatını kaybederken Türkleri destekleyen rumlar dahil EOKA'cı teröristler ve Türkler ile yaşanan çatışmalar sonucunda 174 Rum'da yaşanan bu kanlı saldırılarda hayatını kaybetti. Kanlı Noel sonucunda Kıbrıs Türkleri'nin 4'te 1'i yerlerinden göç etmek zorunda kaldı. John Terence O'Neill ve Nicholas Rees de 30 bin Kıbrıs Türkünün göç etmek zorunda kaldığını belirtmiştir
* 21 - 22 Aralık 1963 günü rum teröristler tarafından tarihe Ayvasıl Katliamı olarak geçen ve 21 kişinin üzerinde olduğu tahmin edilen Türk'ün (21 kişi sadece cansız bedenleri bulunanlar) ayrılıkçı EOKA'cılar tarafından katledildi.
* 24 Aralık 1963 EOKA barbarlığını anlatan en bariz olaylardan birisi de tarihe Kumsal Katliamı olarak geçen vahşettir. EOKA'cı teröristler Kumsal kentinde 11 Türk'ü acımasızca katletti. Yaşanan bu kötü olayı hafızalara kazıyan ise Binbaşı Nihat İLHAN'ın (Tabip) eşi ve çocuklarının evlerinin küvetlerinde vahşice katledilmesi olayıdır. Bugün bu ev Barbarlık Müzesi olarak olarak ziyarete açılmıştır.
* 26 Aralık 1963 tarihe Türkeli Katliamı olarak geçen vahşette köyde yaşayan 21 Türk rum teröristlerce katledildi ve toplu mezarlara gömüldü.
* 13 Şubat 1964 tarihinde rum teröristler tanklar ile Türk sivillere saldırması sonucu 16 Türk hayatını kaybetti ve 35 Türk yaralandı.
* 12 Mayıs 1964 Gazimağusa'da üç Rum'un öldürülmesinine karşılık Rumlar'da aynı şehirde 17 Türk'ü katlettiler.
* 13 Mayıs 1964 Birleşik Krallık hakimiyetinde olan bölgede Rum teröristler 11 Türk'ü katletti.
* 15 Kasım 1967 Grivas komutasındaki Yunan ve Rum teröristler 24 Türk'ü Geçitkale'de katlettiler.
* 20 Temmuz 1974 günü Türk ordusu harekata başladığında rum teröristler yaşları 25 ile 55 arasında değişen 13 Türk'ü idam ettiler.
* 23 Temmuz 1974 günü rum teröristler Limasol'da yaşayan 200 kişilik Türk'ün 36 sını katlettiler
* 14 Ağustos 1974 günü Muratağa,Sandallar ve Atlılar'da yaşananlar kanları donduracak derecede barbarcaydı. Adı geçen köylerde neredeyse tüm Türk nüfusu katledilmiş 126 Türk'ün cansız bedenine ulaşılmıştır.
* 14 Ağustos 1974 esir değişimi için götürüldüklerine inandırılan en küçüğü 9 yaşında olan erkek ve çocukların 84'ü otomatik silahlarla taranarak öldürüldü
Kıbrıs Türklerine yapılan zulümlerin başlıcaları ve en çok hafızalarda yer tutanlarını listeledim. Rum barbarlarca yapılan katliamlar adada bir soykırım yapıldığının en bariz örneğidir.
Bugün Türk cumhuriyetlerinin Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açması, sadece Kıbrıs Türkleri için değil, Türk dünyasında kardeşlik duygusu açısından da bir kırılma yaratıyor. Daha da önemlisi, bu süreçte Türkiye’nin sessizliği dikkat çekiyor. Türk Devletleri Teşkilatının aksakallılarından sayılan Binali Yıldırım ve Türk Devletleriyle İlişkiler Başkanı Kürşat Zorlu gibi isimlerin konuyla ilgili hiçbir açıklama yapmamış olması, Türk halkı tarafından ayıplanan bir durum oldu. Geçtiğimiz yıl KKTC’nin teşkilata gözlemci üye olarak kabul edilmesi, umut yaratmıştı. Ancak bazı Türk medya organlarının “KKTC tanınacak” haberleri, aslında temelsiz beklentilerden ibaretti. Burada suç sadece diğer Türk devletlerinde değil, meseleyi abartan ve altı boş bir şekilde yansıtan bizim siyasetçilerimizde ve medyamızda.
Bu noktada biraz da özeleştiri yapmak gerekiyor. Belki de KKTC’nin tanınmasının önündeki en büyük engel Türkiye’nin kendi dış politika yaklaşımıdır. Türk Devletler Teşkilatında Kıbrıs’ın önemini yeterince anlatamamış olmamız, politika olarak pasif kalmamızın bir sonucudur. 2007 senesinde Kırgızistan meclisinde KKTC nin tanınması için milletvekili Aslan MALİYEV "Kırgızistan'ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıması gerektiğini söylemişti. Bu söylem üzerine de bir milletvekilinin, AB ülkelerinin, Kıbrıs konusunda Türkiye'ye destek verilmesi halinde Kırgızistan'a yaptırımlar uygulayabileceğini söylemesi üzerine, o günlerde KKTC Dostluk Grubu Başkanı olan Sadır Japarov, "Hiç kimsenin Kırgızistan'ın dış politikasına ambargo koyma hakkı yoktur. Kırgızistan yalnızlığa itilmiş soydaşlarının yanında yer alıyor ve almaya devam edecektir. Bunu herkes böyle bilsin. Çalışmalarımızı kimse engelleyemez" diye konuşmuştu. O dönem KKTC dostluk grubu başkanı olan Sadır JAPOROV bugün Kırgızistan'ın seçilmiş cumhurbaşkanıdır.
Türk halkı, Türk dünyasından Kıbrıs konusunda sadece anlayış değil, somut adımlar da bekliyor. KKTC’de büyükelçilik açılması, kardeşliğin en açık göstergesi olacaktır. Aksi takdirde bu gelişmeler hem Türkiye’nin itibarına hem de “tek millet, çok devlet” anlayışına zarar verebilir.
Bu noktada sessiz kalmak değil, diplomasiyi daha aktif kullanmak, kardeşlerimizi yeniden ikna etmek en doğru yoldur. Bugün susarsak, yarın bu suskunluk çok daha büyük bir yalnızlığa yol açabilir.




