Rafet Ulutürk


Kendini Kaybetme Korkusu, Mutluluk Yanılsaması ve Yeniden İnşa Gücü


İnsanın en büyük yanılgılarından biri, çevresindekileri mutlu etmeye mecbur olduğunu sanmasıdır. Sanki ilişkilerin devamı, dostlukların ömrü, insanların gönlümüzdeki yeri; bizim onları memnun etme kabiliyetimize bağlıymış gibi yaşarız. Bu yüzden en çok “insanları kaybetmekten” korkarız.

Oysa gerçek tehlike, insanların gitmesi değil; onların memnuniyetini sağlama çabasıyla kendimizi kaybetmemizdir.

Çünkü insanları mutlu etmeye çalışırken, kendi ihtiyaçlarımızı unutuyor, sınırlarımızı silikleştiriyor, kendi sesimizi kısmayı öğreniyoruz. Bir noktadan sonra verdiğimiz tavizler, birer “eksiltme”ye dönüşüyor. Ve bir gün dönüp baktığımızda, en büyük kaybın insanlar değil, bizim kendimiz olduğunu fark ediyoruz.

Bu noktada hayatın basit ama sert bir gerçeği var:
Bu dünyada gerçekten mutlu edebileceğin tek varlık çocuktur.
Çünkü çocukların mutluluğu sade, beklentileri temizdir. Yetişkinlerin mutluluğuysa geçmişin yükleri, kırgınlıkları ve bitmeyen talepleriyle doludur; doyurmak zordur, sürdürülemezdir.

İşte bu yüzden insan, önce kendini koruyarak yaşamalıdır.
Ve bunun için bazen yıkılmak da gerekir.

Çünkü insan, yıkıla yıkıla inşa eder kendini.
İmar olmak için, viran olmak gerekir bazen.

Her düşüş, bir kabuğun kırılmasıdır; her kaybediş, yeni bir katmanın açılması… Kendimizi yeniden kurduğumuz her süreçte, daha gerçek, daha dayanıklı ve daha bilinçli hâle geliriz. Yıkılmaktan korkanlar, hiçbir zaman gerçekten yükselmeyi öğrenemez.

Ancak hayat yalnızca kayıplardan ibaret değildir.
Geriye dönüp baktığımızda, izi kalan insanlar vardır.
Mesafe koyduğumuz, yollarımızın ayrıldığı, bağlarımızın inceldiği insanlar…

Ve işte burada bir yaşam ölçüsü ortaya çıkar:

Aranızdaki tüm bağlar kopsa bile;
ismi anıldığında “Güzel insandı.” diyebileceğiniz insanlar biriktirin.

Çünkü insanın geride bıraktığı şey, kalabalıklar değil “izler”dir. Daima iyi anılmak için çabalamak değil; iyi olmak, temiz kalmak, kimseyi kırmadan kendi yolunu yürümek, insanın en sağlam mirasıdır.

Sonuçta mesele, insanları kaybetmek değil;
kendini kaybetmeden, karakterini zedelemeden yaşamaya devam edebilmektir.
Ve belki de bütün yolun özeti şu cümlede saklıdır:

“Gereğini yap.”
Kendini unutma, sesini kısma, ışığını söndürme.
Düş, kalk, yeniden inşa ol.
İyi kalpleri biriktir ama kendi kalbini ipotek etme.

Çünkü hayatın sonunda anlarız ki:
Kaybetmek kaderdir,
Ama kendini kaybetmek, insanın kendi eliyle yazdığı en büyük hatadır.