Kadın meselesi, yüzyıllardır dinin değil, insanların tartıştığı bir konudur. Çünkü çoğu zaman “Kuran ne diyor?” değil, “biz ne istiyoruz?” sorusuna göre hüküm verilmiştir. Bugün İslam toplumlarının en büyük çıkmazlarından biri de budur: İlahi hükmü değil, ataerkil gelenekleri “dini hüküm” zannetmek.
Kuran’a baktığınızda kadının yaratılışında bir eksiklik, aklında bir noksanlık, şahsiyetinde bir değersizlik yoktur. Aksine, insan olarak eşittir. Allah, “Sizi bir nefisten yarattı ve ondan da eşini yarattı” (Nisa 1) buyurur. Yani erkek üstün değildir, kadın da ikincil değildir. Her ikisi de aynı özden, aynı sorumlulukla yaratılmıştır.
Ama iş uygulamaya gelince, asırlar boyunca bazı erkek egemen anlayışlar, Kuran’daki bu eşitliği örflerle, hadis yorumlarıyla, hatta siyasi çıkarlarla gölgeledi. Kadın evine hapsedildi, sesi kısmak “edep” sayıldı, fikir beyan etmesi “fitne” görüldü. Oysa Kuran, kadının düşünmesini, konuşmasını, mümin erkeklerle birlikte toplumsal görev almasını engellemez. Bilakis, “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiliği emreder, kötülükten men ederler.” (Tevbe 71) der.
Demek ki Kuran’a göre kadın toplumun aktif bir parçasıdır. Ne perde arkasında bir gölge, ne de sadece evin içinde bir “görevli”dir. Fakat bu özgürlük sınırsız da değildir. Çünkü İslam’da her özgürlük, bir sorumlulukla sınırlıdır. Erkek için de, kadın için de. Kadının sınırı iffettir, onurdur, ölçüdür. Tıpkı erkeğin sınırının da haddi bilmek, ahlakı korumak, adil olmak olması gibi.
Kuran, “kadın örtünsün, eve kapansın” demez. “Kadınlar örtülerini üzerlerine alsınlar ki tanınıp incitilmesinler” (Ahzab 59) der. Yani maksat baskı değil, korunmadır. Bugün örtüyü özgürlük sembolü yapan da var, baskı aracı haline getiren de. Her iki uç da Kuran’ın dengesini bozuyor.
Kuran’daki kadın ne Batı’nın “sınırsız özgürlük” anlayışına benzer, ne de Doğu’nun “sus, itaat et” modeline. Kuran’daki kadın; düşünen, üreten, iffetli, adil, onurlu ve kendi kimliğini bilen insandır. Kadınlık Kuran’da bir eksiklik değil, rahmetin adıdır. Çünkü “Rahman” isminin kökü “rahim”dir — yani ana rahmi. Kadın, yaratılışın sembolüdür.
Sonuç olarak; mesele kadının yeri değil, erkeğin niyeti meselesidir. Çünkü Kuran’da kadının yeri bellidir — hür, onurlu, eşit. Ama insan, kendi hırsını, geleneksel korkularını “din” diye süslediğinde, o kutsal denge bozulur. Bizim yapmamız gereken, Kuran’ı erkeklerin değil, Allah’ın gözüyle okumaktır.
Ey Türk milleti,
Kadınını dışlarsan yarınını da karartırsın. Kadına değer vermek Batılılaşmak değil, Kuran’ın özüne dönmektir. Çünkü medeniyetin ölçüsü, caminin yüksekliği değil; o caminin avlusunda bir kadının ne kadar onurlu yürüyebildiğidir.




