Bazen bir cümle çıkar karşımıza; hem içimizi ısıtır hem de hayat denen uzun yürüyüşte bize rehberlik eder:
“Senin yüreğin güzel olursa sözün de güzel olur, yolun da güzel olur, sonunda güzel olur.”
Ne kadar basit, ne kadar yalın…
Ama bir o kadar da derin. Çünkü güzellik dediğimiz şey dışarıdan bize sunulan bir hediye değil; içimizde taşıdığımız bir kaynak, bir başlangıç noktasıdır. İyi bir yürekle atılan adımın izi temiz olur; güzel bir söz ise çoğu zaman en zorlu kapıları bile açar.
Fakat hayatın gerçekleri her zaman böylesine şiirsel değildir. Kötüler vardır, olacaktır da… Bazen cesur, bazen gürültülü, bazen sakince aramıza karışmış halde. İnsan “Boş ver” demek ister; çünkü bazen susmak, yorulan ruhun kısa bir molasıdır. Ama sadece “boş vermek” her zaman çözüm değildir.
Toplum dediğimiz büyük yapı, iyi insanların duruşuyla ayakta kalır. Cesur bir yüreğin söylediği doğru söz; adil bir yolun taşlarını döşer. Güzel bir yürek, yalnızca kibar olmak değildir; gerektiğinde haksızlığa karşı söz söyleyebilmektir. Çünkü herkesin “nasıl olsa hak ettiğini bulur” diye arkasını döndüğü yerde kötülük daha rahat, adaletsizlik daha pervasız olur.
Yine de unutmamak gerekir: İnsan kendi içini temiz tutarsa, yolun sonunda karşısına çıkan manzara da değişir. İyi olmak, bazen bir başkaldırıdır; bazen bir onarım çabası; bazen de sadece dünyanın gürültüsüne rağmen içindeki ışığı söndürmeme kararlılığıdır.
Belki de asıl mesele şudur:
Güzel bir son istiyorsak önce güzel bir yürek taşımalı, ama aynı zamanda yolun hakkını vermeliyiz.
Yani hem iyiliği içimizde büyütmeli hem de adaletin gerektirdiği cesareti göstermeliyiz.
Çünkü sonunda herkes hak ettiğini bulur; fakat insanı asıl tanımlayan, o sona hangi yürekle yürüdüğüdür.




