Gürkan Karaçam


Gölgenin Bildiği: Uykuda Olanlar, Gömülü Yaşayanlar


Sevgili zeki insan… Bazı hayatlar anlatılmaz; bazı hayatlar yalnızca sezilir.

 

Sıradanlığın İçindeki Çatlak

Bir öğretmen düşün…
Tebeşir tutan parmaklarının arasından, sanki bir dünya haritasının sınırları süzülüyor.
Sorularına verdiği yanıt, öğrenciyi değil; görünmeyen bir düzeni yokluyor.

Bir avukat düşün…
Ceketinin cebindeki kalem, karar defteri değil, tarihin kenarına düşülmüş bir dipnot gibi duruyor.
Duruşmada kullandığı kelimeler, sanki yalnız müvekkilin değil, bir milletin kader doğrusu boyunca ilerliyor.

Bir tamirci düşün…
Yağlı elleriyle motoru sökerken bile zihninde başka bir mekanizma çalışıyor:
Dünyanın gıcırdayan çarkları, insanlığın arka dişlileri, devletlerin sessiz hesapları.

Dışarıdan baktığında üçü de sıradan:
Biri derse girer, biri davaya, biri arızaya…

Ama sevgili zeki insan,
hayat bazen öyle kırılgan bir çizgi çizer ki,
sıradan ile sıradışı arasında yalnızca derine bakanların görebileceği ince bir çatlak bırakır.

Ve o çatlağın içinden sızan ışık, işte bugünün konusudur.

 

Gömülü Olmanın Sessizliği

Gömülü ajan…

Bu ifade kulağa basit gelebilir ama zeki insan bilir:
Basit görünenin ardında en karanlık derinlikler saklanır.

Gömülü olmak, yalnızca saklanmak değildir.
Bir hayatın içini doldurmak, o hayat olmak,
kendi gerçeğini toprağa gömüp,
başka bir gerçeği kökleriyle birlikte taşımak demektir.

Gömülü ajan;
bir öğretmendir,
bir avukattır,
bir tamircidir,
ama aslında hiçbiri değildir.

Gömülü ajan devletin değil, derin aklın eseridir.
Bu insanlar kimliklerini değil, varlıklarını gömerler.

Hiçbir kâğıt izi yoktur.
Hiçbir fotoğrafta gerçek hayatıyla yan yana durmaz.
Bir gün kaybolsa, “nereye gitti?” diye soracak kimse bile olmayabilir.

Çünkü gömülü ajan, önce kendini unutmakla görevlidir.

 

Uykuda Olanların Sırrı

Bir de uykuda ajan vardır.
Gömülü ajan yaşar, çalışır, görünür;
uykuda ajan ise görünmeden yaşar.

Onu kimse “özel” bulmaz.
Kimse hakkında “bir şey biliyor” demez.
O da zaten bilmezmiş gibi yaşar.

Ama dostum, bir insanın bilmediğini sanması başka,
bilmediğini göstermesi başkadır…

Uykuda ajan, yıllarca sıradan bir hayatın içine gömülmüş bir bekleyiş sanatıdır.
Onu uyandıracak şey,
bazen bir söz,
bazen bir simge,
bazen bir telefon tuşu,
bazen bir cümledeki tek kelimedir.

Ve o kelime duyulduğu anda,
uyuyan akıl uyanır,
satır aralarında yaşayan görev nefes alır.

Gömülü ajan varlığını gömer,
uykuda ajan zamanını gömer.

 

Bilginin Fazlası ve Şüphenin Doğuşu

Geri dönelim üç kişiye:

Öğretmen…
Bir coğrafya sorusunda enerji hatlarının hangi devleti neden rahatsız ettiğini anlatırken
Bunu bu kadar ayrıntılı nereden biliyor?” dersin.
Belki bilmesi gerekir.
Belki de gerekmemesi gerekir.
Bu kısmı okuyan zeki insan kendi seçer.

Avukat…
Bir davayı çözümlerken olay örgüsündeki görünmeyen niyeti okur.
Kanıtlar değil, insanların sessizliğine bakar.
Bir an için göz göze gelirsiniz;
Bu adam yalnızca hukuk okumamış” diye için titrer.
Sonra bu düşünce kendini kapatır.
O da bir işarettir aslında.

Tamirci…
Basit bir arızayı anlatırken,
dünya düzenini anlatır.
Çünkü hangi parçanın sistemde neyi bozacağını,
hangi küçük hatanın büyük kırılmaya dönüşeceğini bilir.
Sen bunu ustalık sanırsın,
belki de ustalıktır zaten.
Belki değildir.

İşte gizem tam burada başlar:
Bilmesi gerekmeyen birinin bildiği her şey, onu bir adım öne çıkarır.

Ama o adımı kim attı?
O adım nereye gider?
Ve o adımı atan tam olarak kim?

Cevap, zeki insanın zihninde bir kapı açar.
Ama kapıyı açmak yetmez; içeri girmek cesaret ister.

 

Uyanma Anı ve İçten Gelen Emir

Her insanın hayatında bir an vardır.

Bir öğretmenin bir öğrenciyi korurken yaptığı hamle…
Bir avukatın bir dosyada bulduğu küçücük hata…
Bir tamircinin duyduğu tek bir cümle…

Hepsi bir ana denk gelir.
O an, yıllardır görünmeyen bir hazırlığın,
derine saklanmış bir görevin
Artık vakti geldi” dediği andır.

Gömülü ajan için bu an,
bir anahtarın kilitle buluşması gibidir.

Uykuda ajan için bu an,
yıllardır dondurulmuş bir kimliğin
birdenbire çözülmesi gibidir.

Ve zeki insan bilir:
En büyük emir, dışarıdan gelen değil,
içeriden duyulan emirdir.

 

Türkiye’nin Sessiz Gücü: Gölgedeki Zihinler

Türkiye’nin gücü yalnız ordusunda değil,
ders anlatan öğretmeninde,
dava alan avukatında,
tezgâhını açan tamircisindedir.

Bu ülke,
gömülü ya da uykuda değil,
uyanık zihinlerle yükselir.

Eğer Türkiye,
bu görünmeyen zihinleri bir araya getirebilirse,
dünyanın hesapları bir gecede değişir.

Ve kimse bunu açıkça fark etmez.
Çünkü zeki insan bilir:

“Görünen güç korku yaratır;
görünmeyen güç kader yazar.”

 

Gerçek Basit Değildir, Basit Görünür

Sevgili zeki insan…
Bugün sana sıradan insanların arasındaki
sıradan olmayan zihinleri anlattım.

Belki hepsi gerçekten sıradandır.
Belki hiçbiri değildir.
Belki de gerçek, senin karar verdiğindir.

Ama şunu unutma:

“Hayatta hiçbir şey bu kadar basit değildir;
basit görüneni anlamak için gölgeyi okumak gerekir.”

Ve kim bilir…
Belki bu satırları okurken bile,
içindeki sessiz bir odada bir şeyler
çoktan uyanmıştır.

Gürkan KARAÇAM