Rafet Ulutürk


Etnik Kart Bir Jeopolitik Risktir: Devlet Vatandaşını Sahiplenmezse Başkaları Kullanır


Bulgaristan’da etnik gerginlik çoğu zaman iç siyasi bir tartışma, bir provokasyon ya da bir liderin ölçüsüz sözleri olarak görülüyor. Oysa birkaç adım geri çekilip tabloya geniş açıdan baktığımızda, durumun çok daha tehlikeli bir boyutu olduğunu fark ederiz.

Bu artık sadece söylem meselesi değil.
Bu, devlet istikrarı ve jeopolitik risk meselesidir.

Son günlerde Delyan Peevski’nin kullandığı dil – sahiplenici “benim Türklerim”, tehditkâr “nefret eken nefret biçer” çıkışı – sadece iç politikaya yönelik bir güç gösterisi değildir. Bunlar sinyaldir. Ve bu sinyaller farklı merkezlerde farklı şekillerde okunabilir: bölgede, komşu başkentlerde, Brüksel’de, Ankara’da, Moskova’da.

Tehlike de tam olarak burada başlar.

1. Etnik Barış Bir Slogan Değil, Stratejik Bir Kaynaktır

Balkanlarda etnik meseleler hiçbir zaman masum olmamıştır.
Bu yalnızca kültürel bir konu değil, aynı zamanda bir güvenlik meselesidir.

Bulgaristan’ın sırtında hâlâ ağır bir tarihsel yük taşıyor:

Türk azınlığı,

Pomak bölgeleri,

Vatan değiştirme sürecinin acıları,

karışık nüfus yapısı,

ekonomik olarak geri bırakılmış bölgeler,

henüz kapanmamış yaralar.

Bir politikacının etnisite üzerinden konuşmaya başlaması –
“biz ve onlar”,
“benim insanlarım”,
“yabancılar” –

yalnızca iç güveni sarsmakla kalmaz.
Aynı zamanda jeopolitik dengeleri de kırılganlaştırır.

2. Bulgaristan’ın Etrafındaki Herkes Bu Gerginliği Takip Ediyor

Hiçbir dış aktör, AB içinde bir etnik gerginliği görmezden gelmez.

Türkiye için Bulgaristan’daki Türkler kültürel ve tarihsel bir köprüdür.

Rusya için AB içinde her ayrışma, nüfuz artırma fırsatıdır.

Avrupa için Bulgaristan dış sınırdır ve istikrarı kritik önemdedir.

Bu nedenle Peevski’nin sözleri sadece Sofya’da duyulmaz.
Onlar aynı zamanda dış politika koridorlarında da yorumlanır.

Ve bu yorum çoğu kez: zayıflık.

3. Çözülemeyen Etnik Mesele Her Dönem Bir Araç Haline Geliyor

Etnik kartın bugün hâlâ işe yaramasının nedeni basit:
Bulgaristan kendi geçmişiyle tam bir yüzleşme yapmamıştır.

Arşivler tam açılmadı,

Özürler yarım kaldı,

Tazminatlar yetersiz kaldı,

Entegrasyon politikaları göstermelik yürütüldü.

Sonuç?
Azınlıklar bir boşluğun içinde bırakıldı:

Tam kabul edilmemiş, tam korunmamış,
ama her zaman siyasetin eline hazır bir araç olarak verilmiş.

Ve bu 35 yıldır böyle.
Nesilden nesile.

4. Devlet Vatandaşını Korumazsa Başkaları Kullanır

Asıl tehlike tam burada.

Bir toplum yoksullaştırıldığında,
siyasi ağırlığı azaltıldığında,
kurumlara güveni kırıldığında
kolayca manipüle edilebilecek bir hâle gelir.

Bu durumda o insanlar şunların hedefi olur:

oy peşindeki partiler,

bölgesel “aracı figürler”,

dış aktörler,

yerel güç ağları.

Kısacası:

Eğer devlet vatandaşına sahip çıkmazsa,
başkaları sahip çıkıyormuş gibi yapar.

Ama hiçbir zaman onların iyiliği için değil.

Ve ülkeyi çok daha tehlikeli yollara sürükleyebilirler.

5. İç Çatışma Silahla Değil, Sözle Başlar

Balkan tarihi acı bir gerçeği defalarca kanıtladı:

İç çatışmalar önce silahla değil, sözle başlar.
Önce söylem bozulur.
Sonra güvensizlik artar.
Sonra komşu komşuya şüpheyle bakar.

Eğer ekonomik çöküş, devlet zafiyeti ve siyasi manipülasyon bir araya gelirse,
bir toplumun ateş alması için bir kıvılcım yeter.

Peevski gibi figürler – farkında olarak ya da olmayarak –
bu kıvılcımı sağlayabilir.

6. Son 35 Yılın Acı Dersi

Bulgaristan’daki Türk toplumu, 35 yıldır acı dolu bir bellek taşıyor.
Bu süre boyunca Bulgar partilerinin çoğu onları:

“oy deposu” olarak gördü,

ama gerçek temsil sağlamadı,

hakları konuşuldu ama korunmadı,

umut verildi ama yatırım yapılmadı.

Bugün yine aynı hatalar tekrarlanırsa,
Türk toplumu bir kez daha kenara itilirse,
onlara oy verdikleri için değer verilir ama vatandaş oldukları için değer verilmezse:

o eski yara yeniden açılır.

Ve bu kez sonuçları çok daha ağır olabilir.

7. Sonuç: Bulgaristan Yeni Bir Hata Kaldıramaz

Bir ülke istikrarını tehditlerle değil,
ayrıştırıcı söylemlerle değil,
azınlıkların siyasi kullanımına dayalı oyunlarla değil korur.

İstikrarın yolu:

çalışan kurumlar,

kapsayıcı ekonomi,

gerçek temsil,

birleştirici siyaset,

vatandaşına sahip çıkan bir devlet anlayışından geçer.

Aksi hâlde boşluğu başkaları doldurur.
Ama o boşluk hiçbir zaman iyi niyetle doldurulmaz.

Ve Bulgaristan için en büyük risk tam da budur.