Rafet Ulutürk


Devletin Unuttuğu İnsanlar: Sessiz Çoğunluğun 35 Yıllık Yorgunluğu



Siyasetçiler yüksek sesle konuşur, kameralar onları izler, gazeteciler analizler yapar…
Ama bu gürültünün altında her zaman bir kesim vardır ki, ne sesi duyulur, ne derdi anlaşılır:
Unutulmuş vatandaşlar.

Bugün Bulgaristan’daki tartışmalar Peevski’nin sözleri etrafında dönüyor olabilir.
Ama asıl mesele onun ne dediği değil;
toplumun bir kesiminin bu sözleri neden bu kadar ağır duyduğu.

Bir devlet vatandaşlarına sahip çıkmazsa, yalnızca bir politik hata yapmış olmaz.
Onları korumasız bırakır.
Güvensiz bırakır.
Başka güçlerin etkisine açık hâle getirir.

Ve bu durum bir günde oluşmaz.
35 yılın birikmiş acısından süzülerek gelir.

1. “Kimse bizi duymuyor” hissi bir toplumu en çok yaralayan şeydir

Bulgaristan’daki Türkler ve Pomaklar, yıllardır aynı cümleyi farklı şekillerde kuruyor:

“Biz ne zaman konuşsak birileri rahatsız oluyor.”

“Biz oy veriyoruz, karşılığında hak değil; sadece seçimden seçime hatırlanmamız geliyor.”

“Bizim sorunlarımız hep erteleniyor.” "Vakıflarımızı kimse görmüyor"

“Biz vatandaşız ama öyle hissettirilmiyoruz.”

Bu cümleler siyaset biliminin değil, kırılmış kalplerin cümleleridir.
Bir toplum kendini sahipsiz hissediyorsa, bu artık bir azınlık sorunu değil;
devletin vatandaşlarıyla kuramadığı ilişkinin sorunudur.

Ve sahipsizlik hissi, en tehlikeli duygudur.
Çünkü insanı devletten uzaklaştırır; umutsuzluğa iter; yalnızlaştırır.
Yalnız kalan topluluk ise kolayca manipüle edilir.

2. Etnik kartın yarası dilde değil, hafızadadır

Peevski’nin kullandığı dil neden bu kadar sarsıcı oldu?

Çünkü sorun yalnızca bugün söylenen sözlerde değil,
onların çarptığı hafızadadır.

Bu hafızada şunlar var:

Değiştirilen isimler,

kapılara işaretlenen evler,

zorla sürgünler,

yıllarca süren suskunluk,

“konuşma, başına iş alırsın” öğütleri,

seçimden seçime verilen boş vaatler,

çocukların bile ezbere bildiği adaletsizlikler.

Bu yüzden etnik kart masaya sürüldüğünde,
insanlar yalnızca bir politikacıya değil,
bir travmaya tepki verir.

3. Devlet ilgilenmezse insanlar ilgilenen ilk elde tutunur

Toplulukların en kırılgan noktası şudur:
Kendilerini koruyan kimse yoksa, koruyormuş gibi görünen herkese açık hâle gelirler.

Bugün Bulgaristan’da bazı siyasetçilerin, bazı dış odakların ya da bazı yerel “güç sahiplerinin” Türkler üzerinde rahatça etkili olabilmesinin nedeni:

devletin güven vermemesi,

adaletin ulaşmaması,

ekonominin eşit işlememesi,

seslerini duyuracak kanalların olmaması.

Boşluk hep doldurulur.
Ama doğru kişiler tarafından değil.

Bir devlet vatandaşını ihmal ettiğinde, onu “kucaklayan” ilk güç çoğu zaman en tehlikeli olandır.

4. Sessiz çoğunluğun sabrı tükendiğinde hiçbir sistem ayakta kalamaz

Bir ülkeyi güçlü yapan şey, büyük liderler değil,
sessiz çoğunluğun adalet duygusudur.

Eğer bu duygu kırılırsa:

insanlar birbirine değil devlete küser,

devlete küsen toplum her risk karşısında savunmasız kalır,

savunmasız toplum yanlış insanlara inanır,

yanlış insanlar toplumu uçuruma sürükler.

Bugün Peevski gibi figürlerin kullandığı dil bu yüzden tehlikeli:
Toplumu değil, toplumsal yarayı hedef alıyor.

Bu yara hafife alınırsa, ülkenin geleceği de hafife alınmış olur.

5. 35 Yıllık Acının Özeti: “Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz?”

Türk toplumu yıllardır aynı sorunun cevabını arıyor:
“Bu devlet bizi gerçekten istiyor mu?”

Bu basit ama acı bir sorudur.
Ve cevapsız bırakıldığında ülkede onarılması zor bir kırılma yaratır.

Siyasetçiler Türkleri sadece seçimde hatırladı.

Devlet yatırımı, hizmeti, desteği hep gecikti.

Haklar konuşuldu ama uygulanmadı.

Gençler ya göç etti ya umudunu kaybetti.

Bugün yaşanan her şey, bu 35 yıllık reçetenin yeniden yüzeye çıkmasıdır.

Ve insanlar artık aynı oyunu görmek istemiyor.

Sonuç: Bu ülke vatandaşını korumazsa tehlike büyür

Peevski’nin sözleri bugün tartışılıyor olabilir.
Ancak yarın başka biri aynı dili kullanabilir.
Sorun kişilerde değil; vatandaşlarını sahipsiz bırakan sistemdedir.

Bir devlet şunu unutmamalıdır:

Sahip çıkmadığı vatandaşını herkes kullanır.
Kullanılan toplum ise en küçük kıvılcımla bile çatlar.

Bugün Bulgaristan’ın önündeki temel soru şudur:

Bu ülke kendi insanını gerçekten kucaklayacak mı,
yoksa onları siyasi rüzgârların insafına mı bırakacak?

Cevap ne olursa olsun, geleceği o belirleyecek.