10 Kasım… Bulgaristan’ın modern tarihinde dönüm noktası olarak anlatılan bir tarih. Bir dönem, komünizmin çöküşünü ve özgürlüğün başlangıcını simgelediği düşünüldü. Oysa Bulgaristan’ın son otuz yılına baktığımızda görüyoruz ki bu tarih, bir başlangıçtan çok, uzun ve sessiz bir çözülüşün işaret fişeğiymiş.
Komünizmin Çöküşü Değil, Sistemin Dönüşümü
Bulgaristan’da komünizmin devrildiğini değil, dönüştüğünü söylemek belki de daha doğru.
Macaristan’da, Çekya’da, Polonya’da halk hareketleri güçlü görünürken, Bulgaristan’da değişim daha çok Sovyet perestroykacılarının kendi çıkarlarını koruma hamleleriyle şekillendi.
Todor Jivkov’un devrilmesi bile halk iradesinden çok siyasi mühendislikle gerçekleşti.
Bugün ilginç bir paradoks yaşanıyor:
Bir zamanlar o perestroyka düzenini sürdürenlerin çocukları, Avrupa-Atlantik değerlerinin en ateşli savunucuları rolünde.
Oysa ülke, değerlerden çok yönünü kaybetmiş durumda.
9 Milyondan 6 Milyona: Nüfusun Sessiz Göçü
Bir zamanlar 9 milyonluk Bulgaristan, bugün 6 milyon bile değil.
Bu yalnızca doğum oranlarının düşmesiyle açıklanacak bir tablo değil; bu, ülkenin kendi gençlerini tutamaması demektir.
Gençler, yalnızca daha iyi maaşlar için değil, daha iyi bir gelecek hissi için ülkeyi terk ediyor.
Gidenler arasında mühendisler, doktorlar, teknisyenler, bilim insanları, yazılımcılar… yani ülkenin geleceği var.
Kalanlar ise yaşlanıyor.
Böylece Bulgaristan, kendi demografik omurgasını kaybediyor.
Bir Zamanlar Üreten Ülke, Bugün Tüketen Toplum
Bulgaristan bir dönem bilgisayar üreten, motor üreten, elektronik geliştiren güçlü bir sanayi ülkesiydi.
Bugün ise çoğu üretim alanı ya kapanmış ya da yabancı şirketlerin taşeronluğuna dönüşmüş durumda.
Ekonomi büyüyor gibi görünse de kalkınma gerçekleşmiyor.
Çünkü büyüme dış yatırımlara ve düşük işgücüne dayanıyor; yani ülkeyi ileriye taşımıyor, sadece ayakta tutuyor.
Siyaset Değişiyor, Mantık Değişmiyor
Bugün Bulgaristan’ın en güçlü siyasi figürlerinden Boyko Borisov’un geçmişte Todor Jivkov’un kabinesinde bulunmuş olması bile tek başına çok şey anlatıyor:
Bu ülkede isimler değişiyor ama siyaset kültürü değişmiyor.
Halkın beklediği büyük dönüşüm hiçbir zaman gelmedi.
Çünkü Bulgaristan hâlâ eski reflekslerle yönetilen, yeni görünen ama eskiyi yeniden üreten bir siyaset düzeni içinde sıkışmış durumda.
Asıl Tehlike Dışarıda Değil: İçeriden Çöküş
Bulgaristan’ın bugün yaşadığı tehlike ne Moskova’dan ne Brüksel’den ne Washington’dan kaynaklanıyor.
Asıl tehlike içeride:
Nüfus azalıyor,
Kurumlar zayıflıyor,
Üretim gücü çöküyor,
Gençler kaçıyor,
Toplum yaşlanıyor,
Siyaset tıkanıyor.
Yani Bulgaristan’ın sorunu bir dış tehdit değil; ulusal çözülme.
Bu, tanklarla yaşanan bir yıkım değil; umut erozyonuyla gelen bir yok oluş.
Bulgaristan Yok Oluşa Doğru mu Gidiyor?
Eğer bu gidişat kesilmezse, açık konuşmak gerekirse, evet:
Bulgaristan sessiz bir yok oluşa doğru gidiyor.
Bir ülke, sınırları değişmediği hâlde varlığını yitirebilir.
Bu, ancak toplumun umudu bittiğinde gerçekleşir.
Bugün Bulgaristan’ın yaşadığı en büyük trajedi, umudun azalmasıdır.
10 Kasım Bir Kutlama Değil, Bir Uyarı
10 Kasım bir bayram değil; bir yüzleşme günü olmalı.
Çünkü yüzleşmeden değişim olmaz.
Bulgaristan, yeniden doğmak istiyorsa önce bugünün gerçeğini kabul etmek zorunda:
Bu ülke hızla yok oluşa sürükleniyor — ve bu gidişat kader değil, tercihlerle değiştirilebilecek bir süreç.




