Bulgaristan’da yaşanan son gelişmeler –özellikle Rumen Spetsov (Румен Спецов’un) ЛУКОЙЛ şirketlerine özel yönetici olarak atanması– aslında ülkenin içinden geçtiği çok daha büyük bir sorunun yalnızca yüzeyini gösteriyor. Hükümet değişiklikleri, sancılı koalisyonlar ve dış baskılar ortasında Bulgaristan’da artık açık bir soru var: “Bu devleti kim yönetiyor?”
Ancak bu soru sorulurken, çoğu kez asıl mesele gözden kaçırılıyor: Belki de sorun kimde değil, sistemin kendisinde.
Atamalar, Lisanslar ve Anlık Krizler: Büyük Resmi Gizleyen Ayrıntılar
Spetsov’un atanması teknik bir hamle gibi görünse de aslında siyasi bir gerçeği ortaya koyuyor: Bulgaristan, stratejik sektörlerde hâlâ tam bağımsız hareket edemiyor.
İngiltere’nin Lukoil’e ilişkin verdiği özel lisans kararı ise ülkenin egemenlik kapasitesinin ne kadar sınırlı olduğunun dışarıdan verilmiş bir işareti niteliğinde.
Devlet kendi iç tartışmalarına gömülmüşken, dış aktörler Bulgaristan’ın kaderine yön verebiliyor. Bu, sadece siyaset biliminin bir konusu değil; bir ulusal güvenlik sorunu.
Cumhurbaşkanının Parti Kurması: Çözüm mü, Yeni Bir Kriz mi?
Toplumun bir kesimi, devletin toparlanması için Cumhurbaşkanının siyasi bir hareket başlatması gerektiğini savunuyor. Ancak bu öneri, çözüm gibi görünse de birkaç büyük risk barındırıyor:
1. Cumhurbaşkanının tarafsızlığı ortadan kalkar.
Bu durum sadece yeni bir güç kavgası yaratır.
2. Devlet içindeki güç dengeleri kırılır.
Yargı–hükümet–cumhurbaşkanı üçgeninde yeni çatlaklar oluşur.
3. Yeni bir siyasi krizi mümkün kılar.
Bulgaristan’ın en büyük sorunu, bir liderin eksikliği değil; istikrarsızlığın bitmeyişidir.
Cumhurbaşkanının parti kurması, birleştirici olmaktan çok merkezkaç bir etki bile yaratabilir.
O hâlde asıl soru değişiyor:
Bulgaristan gerçekten bir “lider” mi arıyor, yoksa işleyen bir sistem mi?
Sorun Kişilerde Değil, Devlet Mimarisi’nde
Bulgaristan’ın son yıllardaki çöküş sinyalleri kişisel hatalardan değil, kurumsal zaaflardan geliyor:
Güçlü bir bürokratik gelenek yok,
Siyasi partiler ideolojiden çok koalisyon matematiği ile çalışıyor,
Ekonomi dışa aşırı bağımlı,
Yargı bağımsızlığı erozyona uğramış,
Toplumun güveni çökmüş durumda.
Bu tabloya bakıldığında Bulgaristan’ın gerçek ihtiyacı, güçlü bir kişinin çıkıp “Ben kurtarırım” demesi değil; kurumların yeniden inşa edilmesi, demokratik süreçlerin onarılması ve ekonominin bağımsızlaştırılmasıdır.
Bugün Bulgaristan’ı Kim Yönetiyor?
Gerçekçi cevap şu olabilir:
Bulgaristan’ı kurumlar değil, koşullar yönetiyor.
Enerji güvenliğinden dış politikalara, ekonomik krizden toplumsal psikolojiye kadar her alan, proaktif politikalar yerine tepkisel reflekslerle idare ediliyor.
Hükümetler değişiyor, ama devletin ruhu değişmiyor.
Yönetici isimler değişiyor, ama sorunlar olduğu yerde duruyor.
Yol Ayrımı: Çöküş mü, Yeniden Doğuş mu?
Bulgaristan bugün iki seçenekle karşı karşıya:
1. Mevcut yönetim biçimi devam ederse:
Yavaş çöküş,
Artan bağımlılıklar,
Süregelen siyasi karmaşa,
Kurumsal çürüme,
Genç nüfusun hızla göç etmesi…
Bu senaryonun belirtileri şimdiden görülüyor.
2. Sistemsel reformlara dayalı yeni bir siyasi dönem başlarsa:
Şeffaf enerji politikası,
Bağımsız kurumlar,
Koalisyon pazarlıklarının yerine gerçek siyasi vizyonlar,
Cumhurbaşkanının veya bir liderin değil, devletin güçlendirilmesi.
Gerçek çözüm burada: kişilerde değil, devlet yapısında.
Son Söz
Bulgaristan’ın kaderi bir kişinin çıkıp parti kurmasına bağlanamayacak kadar ciddi ve derin.
Evet, güçlü liderler tarihsel dönemeçlerde önemlidir. Ancak bugün Bulgaristan’ın ihtiyacı bir kahraman değil, işleyen bir devlet aklıdır.
Asıl soru da budur:
Yeni Bulgaristan’ı kim kuracak? Bir lider mi, yoksa toplumun kendisi mi?




