Bulgaristan’da dün kurulan Hak ve Özgürlükler İttifakı (APS), daha doğar doğmaz büyük bir gürültü kopardı. Kurucular tespih taneleri gibi sıralandı, davullar çalındı, Ahmet Doğan “onursal başkan” ilan edildi. Fakat bugünün coşkusu, yarının siyaset sahnesine bir güvence sunmuyor. Aksine, daha ilk günden oluşumun geleceğini ağır ve karmaşık bir tablo kuşatmış durumda.
Siyasetsiz Siyaset: Fikir Yok, Kadro Yok
APS’nin kuruluşu, Bulgaristan’ın 36 yıllık demokrasi tarihinde sıkça gördüğümüz türden—bir grup küskünün yeni bir tabela açması. Ancak mesele tabelanın kendisi değil, içinin bomboş oluşu. Yeni oluşum:
Yeni bir ideoloji sunmadı,
Geçmişin hatalarıyla yüzleşmedi,
Ahlaki meşruiyetini tesis edecek bir söylem geliştirmedi.
Daha kötüsü; APS’nin genetik kodu hala eski alışkanlıklarla, eski gölgelerle dolu. Siyasal olan ile devletin karanlık yapıları arasındaki bağları koparacak bir irade de görünmüyor.
Artık 1990’da Değiliz
Bugün Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman toplumunun 1990’lardaki kimlik, hak ve görünürlük sorunları büyük ölçüde çözülmüş durumda. Tam da bu nedenle “hak ve özgürlükler” gibi sihirli kelimeler artık kimseyi etkilemiyor. Çünkü bu kavramlar yıllarca yenilenerek değil, tüketilerek kullanıldı. Mevcut kriz de buradan besleniyor.
Demitolojize Edilmiş Bir Lider: Doğan’ın Gölgeli Dönüşü
Ahmet Doğan’ın APS’nin başına onursal lider olarak getirilmesi, bir yenilikten çok çaresizlik işareti gibi duruyor. Çünkü:
Eski ekibinin en etkili isimleri ortada yok,
Genç kadrolar ya uzak duruyor ya da ilgisiz,
Yeni yöneticilerin çoğu kamuoyunca tanınmıyor.
Hatta liste o kadar “zayıf” ki Doğan’ın ilk eşinin bile yönetime dahil edilmesi bir tür kadro kıtlığının itirafına dönüşmüş durumda.
Doğan’ın yıllardır sustuğu, kamuoyuyla temas kuramadığı da ortada. Dünkü konuşmasında söylediği “İyi değilim” cümlesi ise siyasi liderlik açısından alarm verici. Seçmenler artık yollarına kendinden emin, geleceği okuyabilen liderlerle yürümek istiyor; sağlık, enerji ve irade tartışmalarıyla değil.
Türkiye’nin Sessizliği: Stratejik Bir Mesafe
APS’nin önündeki en büyük bilinmezlerden biri Türkiye’nin tavrı. Ankara’nın son yıllarda Doğan’a dair mesafeli, hatta soğuk tutumu biliniyor. Bunun kökenleri hem siyasi gelgitlere hem de geçmişteki derin devlet ilişkilerine dayanıyor. Bu nedenle Türkiye’nin APS’ye sıcak bakması şu aşamada pek mümkün görünmüyor.
Devlet Desteği Olmadan “Yeni” Parti Olur mu?
Daha da önemlisi, Bulgaristan’daki güvenlik yapıları ve eski bürokratik çevreler de APS’ye mesafeli. Oysa Doğan’ın geçmişteki tüm siyasi varlığı tam da bu yapılarla kurduğu bağlara dayanıyordu. Şimdi aynı kurumlar ilgisiz.
Siyasette destek olmadan engel olmak kolaydır; bu kayıtsızlık APS için en büyük tehlikedir.
Sonuç: APS Bir Başlangıç Değil, Bir Bitme Hali
APS, bir siyasi proje olmaktan çok, eski bir modelin son kez canlandırılmaya çalışılması gibi duruyor. Ne yeni bir toplum vizyonu, ne yeni bir liderlik kültürü, ne de çağın ruhunu okuyacak bir kadro yapısı var.
Ahmet Doğan için ise bu süreç bir fırsattan çok tarihî bir kapan, belki de siyaset sahnesindeki en zor sınavı. Çünkü bu kez:
Ne devlet desteği var,
Ne güçlü kadrolar,
Ne de toplumla gerçek bir bağ.
Bir siyasetçinin en acı sonu ise yenilmek değil; artık kimsenin kendisini ciddiye almamasıdır. APS’nin kuruluşu bu açıdan bir dönemin bittiğini gösteriyor. Bundan sonrası, eski alışkanlıklarla yeni bir yol inşa edilemeyeceğinin somut bir ispatı olabilir




