Anıtkabir…
Sadece mermerden bir yapı değildir.
O, Türk’ün yeniden ayağa kalkışının, bir milletin küllerinden doğuşunun taşlara kazınmış destanıdır.
Atatürk’ün naaşı oradadır evet…
Ama asıl olan, Atatürk’ün fikirlerinin, ülkülerinin, nefesinin hâlâ orada dolaşıyor olmasıdır.
Bugün çıkıp da, cehaletin sisli koridorlarında dolaşan bazıları, bu abideye “Yunan yapıtı” deme hadsizliğine kalkışıyor.
Bilmiyorlar ki, Anıtkabir’in her taşı, Türk mimarisinin vakarını; her sütunu, Türk devlet aklının asaletini; her çizgisi, Atatürk’ün ufkunu taşır.
Çünkü bu yapı, bir mezar değil, bir milletin ebedî yeminidir.
Atatürk, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” dediğinde dünya bunu bir diplomasi cümlesi sandı.
Oysa Atatürk, Türk milletinin yüreğine kazınacak bir insanlık ülküsü çiziyordu.
Bu yüzdendir ki Anıtkabir’i tasarlayanlar, yapıyı bir parkla değil, bir barış ormanıyla çevrelemeyi seçtiler.
Yurtta barışı temsilen kendi fidanlıklarımızdan on binlerce ağaç getirildi.
Ama Atatürk’ün ufku yalnız bu topraklarla sınırlı mıydı?
Hayır!
24 ülkeye çağrı yapıldı.
“Dünya barışı adına bir fidan gönderin” denildi.
Ve dünya, büyük bir Türk evladının hatırası karşısında saygıyla eğildi.
Amerika’dan mavi ladin…
Finlandiya’dan huş…
Japonya’dan kiraz…
Irak’tan Musul fıstığı…
İngiltere’den meşe…
Kanada’dan akçaağaç…
Çin’den göknar tohumu…
Ve tarih boyunca rekabet ettiğimiz Yunanistan bile 5 kayın, 5 göknar gönderdi.
Demek ki mesele siyaset değilmiş…
Mesele sınır da değilmiş.
Mesele, insanlık tarihine geçen bir lideri takdir etmekmiş.
Bugün Anıtkabir’in rüzgârında hışırdayan her yaprak, bize aynı gerçeği hatırlatır:
“Böyle bir devlet adamı bir daha gelmez.”
Evet…
Bazı borçlar ödenmez.
Atatürk’e duyduğumuz borç da böyledir.
Ona borçlu olmak, bir yük değil; bir şereftir.
Bizim neslimiz de, gelecek nesiller de bu borcu taşımaya devam edecektir.
Çünkü o borç, bu milletin başını dik tutan onurdur.
Anıtkabir’e her çıktığınızda o sessiz orman size bir şey fısıldar:
“Bu millet var oldukça, Atatürk de yaşayacak.”
Ve biz, Türk Milliyetçileri…
O’nunla aynı ülkünün, aynı ahlâkın, aynı devlet terbiyesinin takipçileri olarak, bu emaneti sonsuza kadar taşıyacağız.




