ÜLKEMİZDE MEVCUT SİYASİ PARTİLERİN “ TÜRK MİLLETİ KARŞISINDAKİ YETERSİZLİĞİ ”!

ÜLKEMİZDE MEVCUT SİYASİ PARTİLERİN “ TÜRK MİLLETİ KARŞISINDAKİ YETERSİZLİĞİ ”!

ÜLKEMİZDE MEVCUT SİYASİ PARTİLERİN “ TÜRK MİLLETİ KARŞISINDAKİ YETERSİZLİĞİ ”!

Demokrasiyi, 'ehliyetsiz olanların yönetimi' olarak tanımlayan Platon'dan günümüze değişen nedir? Oysa Ülkemizde var olduğu iddia edilen Kitle partileri içinde yer alan Komünist ve faşist partileri ötekilerden ayıran husus ideolojilerinde ve bu ideolojiye uygun örgütsel yapılarındadır. Eski Yunan'ın doğrudan demokrasisinden, çağımızdaki temsili demokrasiye, başka bir deyişle yöneten demokrasiden yönetilen demokrasiye geçişle sorunlar ne kadar çözümlenmiştir ve siyasi partiler temsili demokrasinin tek vazgeçilmez aracı mıdırlar? Bu soruları yanıtlayabilmemiz için, sanırım, öncelikle temsili bir sistemde ve özellikle Türkiye koşulları içerisinde siyasal partilerin işlevlerinin yeterliği ya da yetersizliği tartışılmalıdır. Günümüzde ulus, kendisine ait egemenliği iktidara belirli bir süre için seçimle gelen temsilcileri eliyle kullanır; egemenliği kullananlar arasındaki sınırlar başka bir deyişle iktidarın işlevsel bölüşümü Anayasada belirlenir. Seçimle işbaşına gelenler iktidarı, güçler ayrımı esasına göre öteki erklerle paylaşmak durumundadırlar. Demokratik bir ülkede seçilmiş karar organları asli temel ve kurucu bir iktidar kullanır ve siyasal kararlar seçilmiş temsilcilerce alınır. Temsili sistemin işlerliği, uygulamada, siyasal partilerin iktidar için serbestçe yarışmaları ve seçimlere katılımlarıyla gerçekleşir. Temsili demokraside, iktidarı elinde bulunduranların işbaşına gelmeleri serbest ve dürüst bir seçimle gerçekleştiği oranda sistemin demokratik olduğu söylenebilir. Temsili sistemde seçmen, oyunu kullanırken politikayı belirlemekten çok, beğendiği partiyi seçer. Politikayı belirleme ve sorunları çözme işi, büyük oranda seçilen siyasal partinin aday gösterdiği kişilere düşer. Genel seçimler arasında çoğunluğu sağlayabilen parti iktidar yetkisini kullanırken halka ait egemenlik ya da ulusal istenç, yeni seçime kadar genellikle dinlenmeye çekilir. Yeni bir Avrupa Çin Paris Yasası (Şartı)'na göre ise, demokratik yönetim, düzenli aralıklarla yapılan, özgür ve adil seçimlerde ifadesini bulan halkın istencine dayanmalıdır. Halkın istencinin belirlenmesinde siyasal partilerin yeterliği konusu ise tanışmalıdır.

SİYASAL PARTİLER

1- Siyasal partiler, belli bir ideolojiyi ya da programı yaşama geçirebilmek ve yasal yollardan iktidarı elde etmek amacıyla örgütlenmiş kuruluşlardır. 2- Siyasal parti, demokratik bir yönetimde, iktidar yetkilerini kullanan ya da iktidarı serbest seçimle ele geçirebilmek için özgür bir ortamda yarışan ve belli bir programa bağlı olarak bir araya gelen kişilerin oluşturduğu siyasal bir örgüttür. Siyasal temsilin en önemli unsurlarından biri, siyasal partilerin engelsiz örgütlenebilmeleri ve serbest bir ortamda iktidar için yarışabilmeleridir. İki partili ya da çok partili sistemler, çoğulcu, liberal ve yarışmacı demokratik rejimlerin özelliğidir. Tek partili sistem ise otoriter ya da dikta yönetimlere ilişkin bir niteliktir. Siyasal partilerin İngiltere'de ilk ortaya çıkışı, XVIII. Yüzyılda parlamentonun iki temel eğilime göre gruplaşmasının sonucudur. XIX. Yüzyıl ortalarında Krala ve kiliseye bağlı olanların oluşturduğu Tory'ler Muhafazakâr Parti'nin; gelişmekte olan burjuvazinin temsilcilerini içeren Whig'ler ise liberal Parti'nin kuruluşunu sağlamışlardır. 3 - Muhafazakâr parti, genelde, krala ve kiliseye bağlılığı; Liberaller, Parlamento'nun yetkilerinin arttırılmasını, kişisel özgürlükleri ve ticaret serbestliğini savunmaktaydı. Siyasal partilerin bugünkü anlamda doğuşunun ilk örneğini 1787 Anayasası'nın hazırlanması sırasında Amerika Birleşik Devletlerinde görmekteyiz. Başlangıçta federal devletten yana olanlarla federalizme karşı olanlar arasında ortaya çıkan görüş ayrılığı, daha sonra, burjuvayı temsil edenlerle; toprak sahiplerini, çiftçileri ve yoksul halk tabakalarını savunanlar biçiminde iki ayrı grubun oluşumuna neden olmuştur. İlk grubu temsil edenler Cumhuriyetçiler, toprak sahiplerinin haklarını savunanlar ise Demokratlar adlarıyla iki siyasal partide toplanmışlardır. Avrupa'da XIX. Yüzyılda, siyasal partilerin kurulması aristokratik ve monarşik rejimlerin, temsil esasına dayalı hükümet sistemlerine dönüşmesiyle gerçekleşmiştir. Başlangıçta İngiltere, Avrupa ve Amerika'da kurulan asillere (toprak sahiplerine) ve burjuva seçkinlerine (tüccarlar, bankerler, sanayiciler, iş adamları) dayanan gevşek örgütlü muhafazakâr ve liberal partilere, XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren emekçileri temsil eden ideolojik, disiplinli partiler katılmıştır. Siyasal partiler, başlangıçta, seçme ve seçilme hakkının varlıklı kişilere tanındığı sınırlı oy sisteminde az sayıda aktif ve seçkin üyelerden, oluşan kadro partileri olarak gözükmüşlerdir. Genel oy hakkının tanınması, sanayi devrimi ve işçi sınıfının güçlenmesi kadro partileri yanında 'kitle partilerinin' doğumuna neden olmuştur. Kitle partileri, çok sayıda üyeden oluşan ve olabildiğince çok sayıda kişiyi üyeliğe kabul etmeye çalışılan partilerdir, Oy hakkının yaygınlaşması, her kesimden oy toplayan esnek görüşlü, ideolojik tabana oturmayan toplayıcı partilerin üçüncü bir grup olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kitle partileri içinde yer alan Komünist ve faşist partileri ötekilerden ayıran husus ideolojilerinde ve bu ideolojiye uygun örgütsel yapılarındadır.

TÜRKİYE’NİN SİYASİ TARİHİ…

Türkiye’de siyasal partiler tarihsel yaklaşım Osmanlı'da II. Meşrutiyet ilk yasal partilerin kuruldukları dönemdir. 1889’da gizli örgüt olarak 'Osmanlı ittihat ve Terakki Cemiyeti' adıyla kurulan bu parti, 1907 tarihinde çoğunluğu asker ve sivil 'mekteplilerden oluşan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile birleşerek Terakki ve İttihat Cemiyeti adını aldı. II. Meşrutiyetin ilanında büyük etkisi bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti (Cemiyet-i Mukaddese), 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanıyla yasal statü kazanmış ve o yıl yapılan seçimlerde Ahrar Fırkasını hezimete uğratarak, Meclis-i Mebusan içinde büyük bir çoğunluğa sahip olmuştur. 1911 yılında Hürriyet ve İhtilâf Fırkası kurulmuş Osmanlı sivil ve asker aydınları, bir yanda seçkinci, merkeziyetçi, Türkçü, ittihat ve Terakki iktidarı; öte yanda merkeziyetçi, Osmanlıcı, liberal düşünceler etrafında toplanan Hürriyet ve ihtilâf Fırkası muhalefeti olarak iki düşman kampa ayrılmıştı. 1912’de yapılan 'sopalı seçim” sonucunda İttihat ve Terakki çok büyük bir ekseriyetle yeniden iktidara gelmiştir. Bu parti, Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı'nın mağlubiyeti üzerine kendisini fesih kararı almıştır. İkinci Meşrutiyet döneminde ki siyasi partiler,10 Cumhuriyet döneminde 1925’de kurulan Terakkiperver cumhuriyet Fırkası ile 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası, çok kısa süre için yaşamlarını devam ettirebildiler. 1923 de Halk Fırkası adıyla kurulan ve 1935’de Cumhuriyet Halk Fırkası (CHP) adını alan Parti 1945'e kadar Kurtuluş savaşı sonrasın da gerçekleşen devrimleri hayata geçirmek için 'tek ve hakim siyasi parti olarak ' siyasal yaşama devam etmiştir, 1946’da Cemiyetler yasasında yapılan değişiklikle çok partili döneme geçiş Millî Kalkınma Partisi, Ocak/ 1946’da Demokrat Parti, 1948 yılında Millet Partisi kuruldu. 1950 yılında demokrasi yolunda bir adım daha atılarak 'gizli oy, açık sayım' esası kabul edildi. Çok partili döneme geçiş, iktidardaki CHP’yi lâiklik anlayışından ödün vermeye itti: İlkokullarda ihtiyari din dersleri konuldu, imam hatip okulları, ilâhiyat fakültesi açıldı. (1949), Köy Enstitülerinin kapatılmasına karar verildi. Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle tek parti döneminde sinmiş olan dinci akımlar (Nurcular vb.) birer siyasal güç olarak ortaya çıkmaya başladılar. 11 Dinsel görüşlerin politika malzemesi yapılması olgusu hızlandı. 1950 - 1960 arasında Türkiye, ideolojik farklılıkları olmamasına karşın hiç bir konuda anlaşamayan, çatışmacı bir kültürle beslenen dinci İslamcılar adım adım laiklikten uzaklaşarak cumhuriyetin çağdaş ve modern yapısından uzaklaştılar “ bugünkü koşullar bundan 70 yıl önce din iman denilerek atılmış temellerin getirdiği koşulardır… 1961 Anayasası, siyasal partileri, Türkiye'de ilk kez, Anayasa kurallarıyla güvenceye aldı. 1961 Anayasasını takiben 1965 yılında kabul edilen 648 sayılı Siyasal Partiler Yasasıyla siyasal partilerin hukuksal statülerinin günün gereksinmesine göre düzenlenebilmesi olanaklı oldu. 1961 Anayasasının getirdiği özgürlükçü ortam ülkede yeni düşünsel akımların yeşermesine neden oldu. Seçim sisteminde, nispi temsil esasının kabul edilmesi, farklı görüşlerin siyasal partiler yoluyla TBMM'nde temsiline olanak sağladı Türkiye işçi Partisi, Meclise girmeyi başardı; sayıca bir hayli azlık olmalarına karşın Meclisteki çalışmaları ve parti ideolojisi yönündeki görüşleriyle yeni bir ses getirdi, parlamenter sistemin işleyişine katkıda bulundu. Siyasal partiler arasında ideolojik farklılaşmanın ilk kez bu dönemde belirginleştiği görüldü. Türkiye, böylece, gerçek anlamda çok partili sistemi yaşamaya başladı. Bu durum, koalisyon hükümetlerine bağlı istikrarsız hükümetler dönemi (1961 - 1965, 1973 - 1980) ile birlikte, 1961 Anayasasının öngördüğü demokratik ortama karşı esen ters yönlü rüzgârla beraberinde Türkiye siyaseti adım adım demokratikleşmeden İslami siyasallaşmaya getirildi. Öğrenci hareketleri aralarına karışan ajanlar yoluyla kışkırtıldı, gençlik ikiye bölündü ve sonuçta masum öğrenci hareketleriyle başlayan oluşum akıl almaz cinayetler dönemine dönüştü. 12 Mart 1971 Muhtırasını izleyen 1971 - 1973 ara döneminin özelliği, azınlık ya da partiler üstü hükümetlerin kurulması ve bu hükümetlerin görünüşte de olsa, Meclisteki çoğunluk partileri tarafından desteklenmesidir. Bu dönemde, Millî Nizam Partisi laiklik ilkesine aykırılık tutumu nedeniyle; AYM tarafından kapatıldı. Türkiye Emekçi Partisi de, işçi Partisi'nin benzeri gerekçeyle kapatıldı. 12 Eylül 1980'i takiben siyasal partilerin faaliyetleri tümüyle askıya alındı ve Danışma Meclisinin açılması öncesinde siyasi partiler feshedildi. Siyasal partilerin hukuksal statüleri 1982 Anayasası'nda, 1961 Anayasası'na göre, yasak alanlar genişletilerek yeniden düzenlendi. 1983 yılında seçimlerin yapılmasına karar verildiğinde 'az sayıda ve kontrollü' siyasal partilerin kurulması istendi ve bu amaçla 'veto” aracı ve 'barajlı seçim sistemi' uygulandı. Millî Güvenlik Konsey'inin görüşüne göre, istikrarlı bir rejim için bir merkez, bir sol ve bir de sağ görüşlü parti yeterliydi. 24 Nisan 1983 günlü, 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasası Anayasadakilere ilaveten ve ayrıca siyasî partilerin uyması gereken yeni yasaklar getirdi.

GÜNÜMÜZ ŞARTLARINDA Kİ SİYASAL PARTİLERİN İŞLEV

Siyasal partilerin en önemli işlevi, toplum içindeki dağınık siyasal görüşlere ve eğilimlere açıklık getirerek onlara yön vermeleri gerekirken tam tersi Türk halkını etnik ve mezhepsel olarak bölmeyi ve bu parçalanmışlıktan siyasi getiri içinde olmaları ülkemiz için en büyük felakettir… Özelliklede AKP ve AKP’yi oluşturan çağdışı zihniyet ülke sorunları yerine “ tıpkı 1919 öncesinde ki gibi din iman diyerek cumhuriyeti laiklikten ve çağdaş modern kimliğinden uzaklaştırmayı hedeflemekteler “ AKP karşısın da muhalefet olarak konumlanmış sözde muhalefet partileri de bu fili eyleme sesiz kalarak bir anlamda AKP ve zihniyetinin tüm siyasi faaliyetlerini onaylamış durumdalardır… Oysa günümüz şartların da ki siyasi partiler, yarının yönetici kadrolarının yetiştirmek yerine var olan kirlenmişlik duygularını esiri olarak, toplumun dikkatinin ulusal ve uluslararası sorunlar üzerinde sorunlara açıklık getirmeleri yerine toplumu kutuplaştırarak mevcut pozisyonlarını sürdürme peşindeler özellikle iktidar yetkilerini kullandıkları dil ve din azınlığın ezilmesini sağlamıştır… Anayasaya göre, siyasi partiler demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez unsurladır; siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri demokrasi ilkelerine uygun olmalıdır ). Demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez öğesini oluşturan siyasal partiler, sorunlar karşısında çözüm üreterek ve siyasal kadroları yetiştirerek işlemlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Siyasî partilerin seçim öncesinde halka tanıttıkları programlanın iktidara geldiklerinde yerine getirmeleri ve böylece verdikleri sözü tutmaları halka verdikleri sözleri tutmaları zorunludur. Çünkü demokratik yönetimlerin görevi mevcut Anayasaya ve yasalara uygun hareket etmeye zorunlu kılar.

ÜLKEMİZDE SİYASAL YAŞAMDAKİ SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ

Siyasetin, sadece, siyasal partilerde yapılması dönemi geçmiştir. Demokratik bir ülkede iktidar, tabana dayalı toplumsal örgütlenme biçiminde görünür; siyasal istence bağlı olarak kurulur ve çoğulcu bir düzende halkın katılımıyla kurumsallaşması Anayasal bir zorunluktur. Çok partili temsil sistemindeki tıkanma ya da tekleme karşısında halkın, istencini ortaya koymasında ve siyasal kararların alınmasına katılmasında siyasal partiler yanında sivil toplum örgütleri de önemli rol almasının önü açılmalıdır “ bugün bu şartlar AKP tarafından kapatılmıştır “? Sivil siyaset toplantı ve yürüyüşleri AKP engelledi Anayasasının, temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen Anayasa maddelerini askıya alan bir yönetim asla 21, yüzyıl şartlarında asla demokrat değildir… Halkın doğrudan siyasete katılımını ve özgür, düşünceyi açıklama ve yayma, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüklerini kısıtlama girişimi içinde olan bir siyasi anlayış asla adil ve hukuka uygun bir siyasi parti değildir… Çünkü AKP 1982 Anayasasının getirdiği yasaklardan daha fazla yasakçı ve baskıcı siyaseti kendi lehine düzenledi.? KEMALİST HAREKET LİDERİ // Ali Berham ŞAHBUDAK.. 

Haber Editörü

Dikmen Hakan

hakandikmen30@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku