ANKARA-BHA
Türkiye’nin nüfus artış hızında son yıllarda yaşanan yavaşlama, ülkenin demografik yapısının geleceğine ilişkin kaygıları artırıyor. Uzmanlar, doğurganlıktaki gerilemenin uzun vadede yalnızca nüfus artışını azaltmakla kalmayacağını; işgücünün daralması, sosyal güvenlik sisteminin zorlanması, sağlık ve bakım hizmetleri için ihtiyaçların büyümesi gibi çok boyutlu etkiler doğuracağını vurguluyor.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de “toplam doğurganlık hızı”, 2001’de 2,38 çocuk seviyesindeyken 2014’ten itibaren hiç durmadan geriledi. 2014’te 2,19 olan oran, 2018’de 2’nin altına düştü ve sonraki yıllarda düşüş ivme kazandı. Doğurganlık hızı 2019’da 1,89, 2020’de 1,77, 2021’de 1,71, 2022’de 1,63 ve 2023’te 1,51 olarak kaydedildi. 2024’te ise 1,48’e inerek Türkiye’nin nüfusunu yenileme eşiği kabul edilen 2,1 seviyesinin oldukça altında kaldı.
Uzmanlara göre bu eğilim devam ederse Türkiye, doğurganlıkta Avrupa Birliği ortalamasının da gerisine düşebilir.
TÜİK Başkan Yardımcısı Furkan Metin, mevcut seviyenin 1,4’e yaklaşmasının “yüksek alarm” anlamına geldiğini belirterek, Türkiye’nin geçen yıldan itibaren “çok yaşlı ülkeler” sınıfına dahil olduğunu söyledi. Metin, önümüzdeki 25 yıl içinde yaşlı nüfus oranının yüzde 25’in üzerine çıkabileceği uyarısında bulundu.
Doğurganlık hızındaki gerilemenin ortanca yaşa etkisine dikkat çeken Metin, şöyle konuştu:
“Türkiye, 1990’lı yıllarda 20 yaşında bir genç gibiydi. Bu düşüş devam ederse 40 yıl sonra ortanca yaş 45’i geçecek. 45 yaşındaki Türkiye’nin dinamizmi, 20’li yaşlardaki Türkiye ile aynı olmayacak.”
Metin, doğurganlıktaki düşüşün birkaç yıl daha devam etmesi halinde geri dönüşü çok zor bir döneme girileceğini ifade etti. Yaşlanan nüfusun sosyal güvenlik sistemine ciddi yük getireceğini ve mevcut modelin sürdürülemez hale gelebileceğini dile getirdi.
Metin, Türkiye’de sezaryen doğum oranlarının dünya ortalamasının üzerinde olduğunu hatırlatarak, geç evlilik ve sezaryen doğumların çoklu çocuk sahibi olmayı zorlaştırdığını belirtti. Tek çocuk sahibi olmanın veya evlenmemenin ilerleyen yaşlarda yalnızlık riskini artırdığını dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:
“Her 5 haneden 1’inde yalnız bir kişi yaşıyor. Bu kişilerin yüzde 35’i 55 yaş üzerindeki kadınlar. Ailenin önemi geç yaşlarda ortaya çıkıyor ama o yaşa gelindiğinde çocuk yapma pişmanlığı fayda etmiyor.”
MSÜ Deniz Harp Okulu Dekanı Prof. Dr. Cemalettin Şahin de Türkiye’nin yaşadığı nüfus krizinin yeni olmadığını, yaklaşık 20 yıldır aynı eğilimin sürdüğünü hatırlattı. Tarihsel süreçte Türkiye’nin hem nüfusu artırmaya hem azaltmaya yönelik politikalar yürüttüğünü anlatan Şahin, günümüzde ise hızlı yaşlanmanın tarımdan sanayiye birçok alanı tehdit ettiğini söyledi.
Şahin, konut mimarisinden eğitim sürelerine kadar toplumsal yapıyı etkileyen birçok başlıkta düzenleme gerektiğini belirterek, “Bugün Türkiye kendi tarımsal ürünlerini toplayacak insan gücünden mahrum hale geldi. Gelecek çok iyi görünmüyor, topyekûn bir seferberlik lazım.” değerlendirmesinde bulundu.