Türkiye’nin en kapsamlı üreme tıbbı organizasyonlarından biri olan kongre, dört gün boyunca yoğun bilimsel programı, üst düzey konuşmacıları ve yüksek katılım oranıyla dikkat çekti.
27 ülkeden 100’den fazla yabancı katılımcı, toplam 800’den fazla katılımcıyla gerçekleştirilen kongrede; Türkiye’den 185 konuşmacı ve oturum başkanının, 17 ülkeden 38 yabancı bilim insanının görev aldığı oturumlarda yeni gelişmeler katılımcılarla paylaşıldı. 14 Bilimsel Oturum, 68 Yuvarlak Masa Toplantısı, 4 Uydu Sempozyumu, 3 Hemşirelik Oturumu ve 4 Kursu’nun yapıldığı bilimsel programda; 41 Sözel Bildiri, 6 Poster Bildiri sunuldu.
Bu yılki kongre, hızla değişen üreme tıbbı uygulamaları, azalan doğurganlık oranları, infertilite yönetimi, yardımcı üreme teknolojilerindeki yenilikler ve etik-hukuki boyutlar gibi alanlarda güncel bilgi paylaşımına ev sahipliği yaptı. Kongre; genç araştırmacılar, embriyologlar, klinisyenler, akademisyenler ve sağlık profesyonellerine çok disiplinli bir platform sundu.
TSRM’nin kurumsal işbirliği yaptığı Amerikan Üreme Tıbbı Derneği (ASRM) ve Middle East Fertility Society (MEFS) yanında Avrupa Üreme Tıbbı camiasında tanınmış birçok yabancı uzmanla birlikte Türkiye’nin önde gelen hekim ve araştırmacıları da sunumlarıyla programa katkı sağladı.
Etkinlik aynı zamanda genç araştırmacılara yönelik özel oturumlarla dikkat çekti. Genç meslektaşlar çalışmalarını sunma, alanında uzman isimlerden geri bildirim alma ve uluslararası bağlantılar kurma imkânı buldu. Bu yaklaşım, TSRM’nin genç bilim insanlarını destekleme vizyonunu güçlendirdi ve Türkiye’de üreme tıbbı alanındaki akademik üretkenliği artırma hedefiyle uyumlu oldu.
Kongrenin bildirileri üreme tıbbının önde gelen dergilerinden Reproductive Biomedicine Online tarafından özel bir sayıyla yayınlarak dünya çapında bilim insanlarıyla paylaşıldı. Reproductive Biomedicine Online baş editörleri Prof. Nick Macklon, Prof. Juan Garcia Velasco ve Mr. Duncan Nicholas yüksek etkili dergilerde yayın yapmak konulu bir çalıştay düzenleyerek ülkemizin genç bilim insanlarına destek oldular.
Kongre süresince katılımcılar, bilimsel oturumların yanı sıra sosyal etkinliklerle de bir araya geldi. Antalya’nın dünya standartlarındaki kongre ve konaklama altyapısı, delegelerin hem verimli hem de keyifli bir kongre deneyimi yaşamasını sağladı. Bilimsel ve sosyal programın dengeli yapısı, TSRM 2025’i bölgenin en nitelikli profesyonel buluşmalarından biri haline getirdi.
TSRM, kongre süresince elde edilen bilimsel çıktılar ve kurulan iş birliği ağlarının, ülkemizdeki üreme sağlığı hizmetlerinin daha da güçlenmesine katkı sağlayacağını vurguladı.
Üreme Endokrinolojisi ile İnfertilite Eğitimi Bir Yan Dal Olmalıdır
Hekimler birçok alanda temel uzmanlık eğitiminde sağlanandan daha derin, daha kapsamlı, daha özel bilgi birikimini zorunlu kılmaktadır. Dünyada tıpta yan dal eğitimi giderek daha kritik bir rol üstlenmekte; uzman hekimlerin belirli bir alanda ileri düzey yetkinlik kazanmalarını sağlayarak hem klinik sonuçların iyileştirilmesine hem de bilimsel ilerlemenin hızlanmasına katkı sunmaktadır.
Bu kapsamda, Üreme Endokrinolojisi ve İnfertilite alanı, modern tıbbın en hızlı gelişen, en çok bilimsel yenilik üreten ve en yüksek multidisipliner iş birliği gerektiren dallarından biri olarak öne çıkmaktadır. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığının temel eğitiminden çok daha ileri düzeyde hormonal, genetik, metabolik, cerrahi ve laboratuvar bilgi birikimi gereklidir.
Bu alanı özel kılan başlıca unsurlar şunlardır:
Hormon fizyolojisinin ileri düzeyde anlaşılması
Üreme biyolojisi ve embriyoloji bilgisi
İleri düzey ultrasonografi ve endoskopik cerrahi teknikler
Yardımcı üreme teknolojileri laboratuvar süreçleri
Genetik ve metabolik hastalıkların infertilite ile ilişkisi
Üreme sağlığında etik ve hukuki düzenlemeler
Bu alanlarda yeterliliğin sağlanması, yalnızca temel uzmanlık eğitimiyle mümkün değildir. İn vitro fertilizasyon (IVF) laboratuvar süreçlerinden gonadotropin yönetimine, genetik danışmanlıktan endometrial reseptivite analizlerine kadar çok sayıda ileri düzey süreç, özel bir eğitim gerektirir.
Üreme endokrinolojisi ve infertilite, Batı’da uzun yıllardır bağımsız bir yan dal olarak kabul edilmiştir.
ABD’de, Amerikan Obstetrik ve Jinekoloji Kurulu (ABOG) tarafından resmî olarak tanımlanmış üç yıllık bir yan dal eğitimidir. Yan dal eğitimi olmaksızın IVF kliniklerinde sorumlu hekimlik yapmak veya akademik olarak bu alanda çalışmak mümkün değildir.
Kanada’da Royal College of Physicians and Surgeons, iki yıllık ayrı bir yan dal uzmanlık alanı olarak yapılandırmış ve eğitim programlarını ülke çapında standardize etmiştir.
İngiltere’de Üreme Tıbbı ve Cerrahisi, Royal College of Obstetricians and Gynaecologists tarafından üç yıllık bir yan dal olarak tanımlanmış ve kapsamı düzenlenmiştir.
Avrupa Birliği ülkelerinde ESHRE (European Society of Human Reproduction and Embryology) tarafından klinisyen, embriyolog ve laboratuvar sorumluları için ileri düzey sertifikasyon ve yetkinlik sınavları uygulanmaktadır.
Buna karşın ülkemizde, maalesef böyle yapılandırılmış bir yan dal bulunmamaktadır. Sadece 6 aylık bir sertifikasyon ile üremeye yardımcı teknoloji eğitimi verilmektedir. Üremeye yardımcı teknolojiler, yani tüp bebek için bile kısa olan bu eğitim, üremem tıbbının diğer yanlarını kapsamadığı için eksik olmakta, süresinin kısalığı sadece eğitimi yetersiz kılmanın ötesinde dünyada bu programlardan verilen sertifikaların tanınmamsına neden olmaktadır.
ESHRE’nin Üreme Tıbbı Yan Dal eğitimi için hazırladığı müfredat, Ekim 2025’te Avrupa Tıpta Uzmanlık Dernekleri Federasyonu (European Union of Medical Specialists) tarafından tanınarak Avrupa çapında üreme endokrinolojisi ve infertilite yan dal eğitiminin standardı olarak tanınmıştır. ESHRE Üreme Tıbbı yan dal eğitimi kurulu koordinatörlüğünü yürüten, Prof. Dr. Barış Ata, ESHRE Akreditasyon programları koordinatörü Prof. Dr. Antonis Makrigiannakis ve Prof. Dr. Tatjana Motrenko ile TSRM kongresinde bu programın tanıtıldığı bir oturum düzenleyerek ülkemizde bilinirliğine katkıda bulundular.
Türkiye, IVF uygulamalarında dünya çapında başarıya sahip bir ülke olmasına rağmen, bu alanda yan dal yapılanmasının eksikliği hem klinik hizmetlerde hem akademik üretimde sınırlandırıcı rol oynamaktadır. Üreme endokrinolojisi ve infertilitenin bağımsız bir yan dal olarak yapılandırılması:
Eğitim standartlarının yükselmesine,
Klinik başarı oranlarının ve hasta güvenliğinin artmasına,
Bilimsel araştırmaların güçlenmesine,
Uluslararası akreditasyon süreçlerinin kolaylaşmasına,
Genç hekimlerin spesifik alanda kariyer planı yapabilmesine imkân sağlayacaktır.
Ülkemizde Tıp Eğitimi Sağlık Bakanlığı’nın Tıpta Uzmanlık Kurulu tarafından düzenlenmektedir. Tıpta Uzmanlık Kurulu’nun ESHRE’nin hazırlamış olduğu Avrupa çapında kabul edilen müfredatı değerlendirerek bu konuda ilerleme sağlayacağını umuyoruz.
IVF’ye Yapılan Kamu Yatırımı Türkiye’ye Net Ekonomik Getiri Sağlıyor
Türkiye’de doğurganlık oranlarının hızla düşmesi, nüfusun yaşlanması ve gelecekteki işgücü daralması kamu politikaları açısından önemli riskler doğuruyor. Reproductive BioMedicine Online’da yayımlanan yeni çalışma, tüp bebek tedavisine yapılan devlet desteğinin yalnızca bir sağlık harcaması değil, aynı zamanda uzun vadeli yüksek getirili bir ekonomik yatırım olduğunu ortaya koyuyor.
Prof. Dr. Hakan Yaralı önderliğinde Anatolia Tüp Bebek Merkezi ve Hacettepe Üniversitesi uzmanlarınca yürütülen araştırma, Türkiye’de tüp bebekle dünyaya gelen tekil bebeklerin yaşam boyu devlete sağladığı net vergisel katkıyı hesapladı. Sonuçlar çarpıcı; Devletin yüzde 80’ini karşıladığı IVF maliyetleri ve bireyin yaşamı boyunca aldığı eğitim, sağlık ve sosyal destek harcamaları hesaba katıldığında bile, IVF ile doğan bir birey 40 yaşından itibaren devlete net katkı sunmaya başlıyor.
Araştırmaya göre tüm yaş grupları birlikte değerlendirildiğinde bir canlı doğuma ulaşmak için ortalama kamu maliyeti 3.785 dolar. Buna karşılık IVF ile doğan bir vatandaşın devlet bütçesine indirilmiş değerle ortalama 1.651 dolar net vergi katkısı bulunuyor. Yani devletin yaptığı başlangıç yatırımı, bireyin çalışma yaşamına katılmasıyla birlikte geri dönüyor ve kamu maliyesi orta vadede kâra geçiyor.
Bu bulgular, doğal yolla doğan bireylerdeki tabloyla da büyük ölçüde paralel. Doğal gebelikle dünyaya gelen bireylerde mali denge 38 yaşında sağlanırken, IVF ile doğanlarda bu yaş ortalama 40 civarında gerçekleşiyor. Çalışma aynı zamanda 38 yaşına kadar olan anne yaş gruplarında devletin IVF’ye yaptığı yatırımın her durumda pozitif net getiri sağladığını gösteriyor.
Araştırmacılar, hızla yaşlanan Türkiye nüfusu ve azalan doğurganlık oranları düşünüldüğünde bu verinin kritik olduğunu vurguluyor. IVF’nin yalnızca bireysel ailelerin çocuk sahibi olmasına yardımcı olan bir tedavi olmadığı; aynı zamanda ülkenin gelecekteki üretim gücünü, vergi tabanını ve ekonomik sürdürülebilirliğini destekleyen stratejik bir yatırım olduğu belirtiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün infertiliteyi bir hastalık olarak tanımladığı ve tedaviye erişimi temel bir hak olarak gördüğü hatırlatılıyor. Yeni çalışma ise bu çerçeveyi genişleterek, tüp bebek tedavilerinin kamu finansmanı açısından da rasyonel ve geri dönüşü yüksek bir politika aracı olduğunu bilimsel verilerle ortaya koyuyor.
Türkiye’nin doğurganlık hızındaki düşüş göz önüne alındığında, IVF erişiminin genişletilmesinin hem demografik açıdan hem ekonomik olarak ülkeye uzun vadeli kazanç sağlayacağı açıkça görülüyor. Çalışmanın sonuçları, karar vericilere IVF’nin sağladığı vergisel getirileri dikkate alan daha güçlü bir kamu destek mekanizmasının ekonomik olarak da haklı olduğunu gösteriyor.
Konuşmacılar:
Prof. Dr. Barış Ata
Türk Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği (TSRM) Başkanı - Kongre Başkanı
Prof. Dr. Yaprak Üstün
Türk Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği (TSRM) Genel Sekreteri
Prof. Dr. Işıl Kasapoğlu
Türk Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği (TSRM) Yönetim Kurulu Üyesi – Kongre Sekreteri
Doç. Dr. Ali Sami Gürbüz
Türk Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği (TSRM) Yönetim Kurulu Üyesi