TAVUK GÖTÜ TÖVBE TUTMAZ!
TAVUK GÖTÜ TÖVBE TUTMAZ!
Hayvan türlerinin çokluğundan mıdır yoksa insanların olgu ve durumlara karşı
gösterdiği farklıktan mıdır bilinmez, atalarımız, düşünce, yargı ve tecrübelerini hayvanların
öne çıkan bazı özelliklerini insanlarla bütünleştirerek ve insanları hayvanlara benzeterek
anlatmışlardır. Her biri köklü bir tecrübenin, engin bir deneyim ve düşüncenin ürünü olan bu
benzetmelerden kaynaklı atasözleri, bizleri uyarır ve uyandırmaya çalışır.
Diyelim ki ardına düşüp gittiğimiz insan; yalancının, şaklabanın, işe yaramazın biri ve
her an başımızı belaya sokacak yaradılışta; bu durumda hemen atalarımız devreye girer:
“Kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmaz/ kurtulamaz.” ,der. Böylece biz insanların
kendimize rehber edindiğimiz kişi seçiminde çok titiz davranmamız gereğini öğütler. Öyle ya
kafaları çıkarları ile doğru orantılı olan kişilerden insana hayır gelmez. Bu tiplerin peşine
düşenlerin de başları beladan, dertten, sıkıntıdan hatta felâketten kurtulmaz.
Bilirsiniz pek çok insan, kötülüğü kendisine dokunmayan zararlı birinin yaşayıp
gitmesine aldırış etmez ve ses çıkarmaz: “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, nasılsa
“her koyun kendi bacağından asılır”, der ve umursamaz. Ancak empati kurulmadan sineye
çekilen her umursamazlık; insanı, insan olmaktan uzaklaştırmakla kalmaz erinde geçinde o
umursamazlık onu da huzursuz etmeye başlar.
Atalarımızın söylediği her söz kıymetlidir, değerlidir. Dini hassasiyetlerimizle de
örtüşür. Ne diyor Nisâ Suresi 58. ayet: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve
insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” O nedenle
emanet edeceğimiz her ne ise vereceğimiz kişileri iyi değerlendirmeli ve özenle seçmeliyiz.
“Kediye ciğer emanet edilmez.”, diyen atalarımız boşuna bu sözü söylememişler. Sahi ciğer
dedim de aklıma geldi. Bazen, çaresizliğimiz “ciğeri beş para etmez insanlardan” medet
ummaya mecbur bırakır insanı. İşte o zaman da “Denize düşen yılana sarılır.”, sözü düşer
aklımıza. Bilirsiniz, akılsız, ahmak ve yumuşak başlı insanlar, istemediği durumlara karşı
seslerini çıkaramazlar. Bu durumdan dolayı da çıkarı ağır basanlar, sömürür bu zavallıları.
Böylesi duruma düşenler için atalarımız, hemen imdada yetişir ve “İnsan eşek olunca semer
vuran çok olur.”, der; der de biz insanlara ne yapıp edip eşek olmamayı öğütler.
Ne olursa olsun, “balık baştan koktu”, “atı alan Üsküdar’ı geçti.”, “at izi it izine
karıştı” bundan sonra yapacak bir şey yok deyip karamsarlığa düşmek kenara çekilmek
yanlıştır. “Ölme eşeğim ölme yonca bitsin de ye!” diyerek bize çizilen yolda başımızı öne
eğip yürümek ve akıbetimizi beklemek yaradılış gayemize ters düştüğü gibi kendimizi de
inkârdır. O halde “Meydanı boş bularak bulanık suda balık avlamaya çalışanları”, “kurt
dumanlı havayı sever” mantığı ile hareket edenleri görmezden gelmenin, “Devletin malı
deniz yemeyen domuz” diye düşünen domuzlarla mücadele etmemenin haklı hiçbir
gerekçesi yoktur, olamaz. “Deveyi havuduyla yutanlarla”, “kuzu postuna bürünmüş
kutlarla” kıyasıya ve açık bir biçimde mücadele etmek şarttır, elzemdir. Yoksa
“beslediğimiz kargaların gözlerimizi oymaları” şiddetini artırarak devam eder.
Tavuklar, istedikleri kadar “bugün son, bir daha yumurtlamayacağım" desinler,
istedikleri kadar yemin etsinler ertesi gün yine yumurtlayacaklardır. Atalarımız boşuna,
"Tavukgötü tövbe tutmaz.", dememiş. O nedenle yalan söylemeyi huy edinmiş
oryantallerin bu huylarından vazgeçmesini beklemek beyhudedir, “deveye hendeği
atlatmakla” eşdeğerdedir.
Atalarımız, “İt kağnı gölgesinde yürür de kağnı gölgesini kendi gölgesi sanırmış”,
diyor. O halde kağnı gölgesinde yürüyüp de kağnının gölgesini kendi gölgesi sanan itlere
karşı insan olarak gardlar alınmalı ve bu “at cambazlarına” meydanın boş olmadığı her
durumda ve her platformda hatırlatılmalıdır.
Hadi ÖNAL/3 Eylül 2023/ ELAZIĞ