İstanbul… Sadece bir şehir değil; kokuların, seslerin ve tarihin iç içe geçtiği canlı bir sahne. Sultanahmet Meydanı’na adım atan her ziyaretçi, Ayasofya’nın görkemli silüeti ve bölgedeki diğer tarihi eserler kadar sokaklardan yükselen lezzet kokularıyla da büyüleniyor.
Şehrin yüzlerce yıllık kültürü, bugün hâlâ simit tezgâhlarında, kestanecilerde ve mısır arabalarında yaşamaya devam ediyor.
Bölgenin olmazsa olmazlarından olan ve neredeyse her gelen yerli ve yabancı turistin mutlaka denediği lezzetlerden olan simit, kestane ve mısır, adeta şehrin birer simgesi, tarihin birer sırdaşı olmuş durumda.
Bölgede tarihin izini sürenler, bir yandan hayal dünyalarında geçmişe yolculuk yaparken öte yandan gelen mısır ve kestane kokusuyla yeniden günümüze, sokağın eşsiz lezzetlerine merhaba diyor.
Ayasofya'nın ihtişamının altında sıralanan seyyar arabalarda közde pişen sıcak kestaneler, serin rüzgârın estiği sonbahar günlerinde kokusuyla insanları cezbederken mısırın tüten sıcak buharı ve tatlı kokusu ise adımların tezgâhlara doğru ilerlemesini sağlıyor.
Sokakların vazgeçilmez lezzetleri ve tarihi atmosfer yalnızca bölgede gezenleri değil, henüz İstanbul'u görmemiş olanları da medeniyetlere tanıklık eden bu kadim şehre gelmek için daha da heveslendiriyor. Çünkü burada her köşe başı, her taş, her tezgâh; geçmişle bugünü birbirine bağlayan benzersiz bir hikâye anlatıyor.
İstanbul’un sokaklarında dolaşırken simidin, kestanenin ve mısırın kokusu; Ayasofya'nın heybeti ve Sultanahmet'in huzuruyla birleşerek şehri başlı başına yaşayan bir masala dönüştürüyor. Bu masalı gerçekten anlamak ise ancak bu sokaklarda kaybolmakla mümkün olabilir. (İLKHA)
