Van'ın Bahçesaray (Müküs) ilçesindeki Sündüs (Miran) Yaylasında 14'ü çocuk 24 kişinin vahşi bir şekilde katlanmasının üzerinden 30 yıl geçti. Olayın acısı aradan geçen zamana rağmen tazeliğini koruyor.
Hicret Güzel
O gün Ahmet Sevgili'den başka yere dinleyen Sabahattin Samsa da Ahmet Sevgili'nin dilinden katliamı şöyle anlatmıştı:
Daha sonra çadırlarda bulunan birden fazla benim çadırıma topladılar. Bu arada ben harcamaktan yararlanıyorum. Ama beni dinlemediler. Sonra biri bana Kürtçe olarak 'burası neresi' diye sordu. Ben de ona 'burası bizim yaylamız, adı da Miran Yaylasıdır' dedim. Ve içlerinde biri vardı grupları cepheydi. Sarı sakallı, uzun kilolu, mavi gözlü ve diğerlerine emir vererek 'çadırlara bakın, kimse başka çadırlarda kalmasın, hepsini buraya toplayın' diye emir verdi. Diğer çadırlarda yatan bütün çocukları toplayıp getirdiler. Ama yan tarafta bir çocuk ağlaması geldiğinde çocuğunun annesi 'bırakın ben gideyim çocuğumu getireyim' dedi. Daha sonra birleştiren biri 'sen bırak biz getiririz' diyerek çocuğu almaya gitti. Çocuğu alırken getirdi ve daha kapıdayken bebeği annesine doğru fırlattı. Biz o an anladık ki bunlar iyi adamlar değil. Başlarında olan adam dedi ki: 'Sizin kocalarınızın köy korucuları, siz de bunun cezasını çekeceksiniz' dedi. Ama orada kalan ailelerin hiç biri hatta akrabalarımız dahi korucu değildi. Biz de köy korucusu hiç yoktu. Bu arada benim Şimdi yalvarmaya başladı 'ne olur kocamı öldürmeyin' diye. Çadırın içinde birkaç tane gaz lambası yanıyordu, biraz seyritı ve artık kadınlar ve çocukları ağlayarak gözleme atmaya görüyor. O bir cebinden bir telsiz çıkardı ve bir yerlerle temasa geçti. Telsizi kapattıktan sonra elindeki silahları bir el ateşledi. Kurşun göğsümü sıyırarak arkamda bulunanşime isabet etti veşim yere yığıldı. Gruptan 3 kişi kadın ve çocukları taramaya göze çarpıyor. Çadırdan çıktılar, Çatırı biraz kıvılcım sonra içerden bir çocuk ağlaması ve birkaç tane yaralı kadının inleme sesi geldi. Biri evin arkasına yanaşarak tekrar çadırı taramaya başladı. Ağlayan çocuk sesi ve yaraların inlemesi kesildi. Çadırların evlerinin kadınların topladığı odunları ateşe vermekten kaybolurlar. Bu sırada bir kadının daha kurşun isabet etmemişti. Ben de ayağımdan vurulmuştum ve sabaha kadar o şekilde kalmıştım. Sabah yaralayan ayağımı eşarbı bir ile bağladım ve ilçeye gittim.'
'Manzara karşısında aklımızı yitirdik'
Ahmet Sevgili'nin yaralı bir şekilde ilçeye geldiği ve kendilerinin haber vereceklerini söyleyen Sabahattin Samsa, 'Biz hemen yaylaya akın ettik. , birlikler geldi.Ama biz gördüğümüz manzara karşısında merkezimizi yitirdik.Kollarında bebekleri ile can veren kadınlar...Birçok insanın akli cennetini kaybetti.Hasta olup yataklara düşenler oldu.Biz de o sabah diğer çadırlardan topladığımız battaniye ve bez tarafından getirip parçalanmış cesetleri toplamaya başladı.At sırtında. patika yollardan cesetleri ilçeye toplandı.O zaman hücresinde otopsi falan yapılmadı, herkesin kendi cenazesini tanıdı.Ve herkes o şekilde cenazelerini yıkamaca bütün cenazeler bir mezarlıkta tanımlandı.' şeklinde konuşmuştu.
Katliamın yapıldığı gece başka yaylada bulunan bir çobanın Sündüs Yaylası'na yakın bir yere bir helikopterin indiğini kendilerinin söylediğini ifade eden Samsa, 'Çobanlar 3 tane el fenerinin yaylaya doğru muhafaza ve sonraki silah seslerinin geldiğini söylediler. da açıklamalarına rağmen bu ifadeler savcılık tutanaklarına işlenmedi.' dedi.
'Olay aradan geçen bunca zamana rağmen bir muamma olarak kaldı'
Ülkenin karanlık bir dönemin yaşadığını ve bölgenin 70-80 yıllık despot bir yapılanma muhteşem karanlığın gerçekleşmesinin sonunda olağan üstü hal bölgesi olarak ilan edildiğini ifade eden merhum Abdulhelim Almalı ise şu değerlendirmelerde bulunmuştu:
O dönem aktörlerine bakıyorsunuz, Olağan Üstü Hal Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Van Jandarma Tabur Komutanı Veli Küçük. Bir başka aktör, o dönemde yine Van Valiliği olan Mahmut Yılbaş… Bunlar, hep derin yapılanmaların askerleriydi. derin çatışmalarda asıl kurbanları bölge halkı oldu.Yapılan bu katliamı PKK üstlenmedi.Bu olay, aradan geçen bunca zamana rağmen bir muamma olarak kaldı.'