Şehrin ayrıcalıklı tek bir özel hastanesi ve ortaya atılan dedikodu: “Kaçak”…  

Şehrin ayrıcalıklı tek bir özel hastanesi ve ortaya atılan dedikodu: “Kaçak”…   

Şehrin ikincisi bile olmayan çok özel hastanesi vardı; demli bardakların, muhabbet ortamında. Halen daha mantıklı bir açıklaması bile yapılamayan ve kısaca “arz/talep” meselesi denilerek konusu unutturulup, kapatılan…

Şehrin ayrıcalıklı tek bir özel hastanesi ve ortaya atılan dedikodu: “Kaçak”…    

Sabah ayazının kokusu da, üşütmesi de bir başka olur benim memleketimde. 

Bir de yanan bir soba ve üzerinde de kaynayan bir demlik bulunursa var ya; deme gitsin keyfin tadı…

Bu şehrin dedikodusunun kralı yapılır sabahçı kahvelerinde.

Önce; sabahın ağarmasına müteakip, yanan sobayla içilen çayın deminde tadı alınır, öğlen olmadan sokağa yayılır ve ikindi zamanı ortaya atılan ne ise asıl gerçeğe dönüşür ve akşama ise kendin bile inanırsın henüz sabah dillendirdiğine.

Denemek isteyen sokak orada işte.

Henüz bu sabah, ince belli bardaktan elimi, dilimi ve hatta boğazımı yakarcasına içtiğim çayım boğazımda düğümlenir gibi oldu; 

Neredeyse boğulacaktım.  

Yan masada bulunan dedelerim, biraz siyasetten vurdular. İktidar partisinin işi bu defa imkansızın üzerinde bir şey olacağa benziyor ya neyse. Sözüm ona cumhuriyetin savunucusu konumunda olduğu yalanını her zaman söyleyerek ortaya çıkan bir partinin ise bu şehirde hiç ama hiç şansı bile kalmamış. Ardı ardına gelen iki parti var ve bu şehir bu defa ne gemiler yakacak iyi çok iyi tahlil etmek lazım gelir.

Aslında siyaset bu şehrin tuzu ekmeği. 

Ama ne hikmetse ekmeğinde hiç tuzu olmayan şehirlerin en başında gelir.

Kıymet bileni olmaz şehr-i kadim Erzurum’un.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu sabah siyaset hiç açmadı bizi.

Ve içtiğimiz çayımızı sonlandırarak, başka bir sohbet sobası aradık memleketimin ayaz kokan sokaklarında… 

Çok iyi biliyordum ki sandığa saniye kala bile renkler ve zevkler hiç ama hiç belli olmazdı bu şehirde. Üstelik bizim buralarda tribün taraftarlarından daha bir hoyrat olurdu siyaset holiganları…

Ama yine de görünen o ki tencerenin dibi çoktan düşmüştü.

Sonra kahveden çıkarken, siyasetin divası konumunda olan Demirel’in bir lafı gelmişti aklıma, tencere tava içeren…

Gün iyiden iyiye ağarmış ve kim, kimdir de seçilir olmuştu ya neyse. 

Yediğimiz ayazın tadını sineye çeke çeke; ben, keyfim ve keyfimin kahyası üç kişi girdik başka bir sabahçı kahvesine.

Nar gibi kızarmış sobanın yanında tütsülenen birkaç orta yaş sıkıntısı çeken aşina yüz ve soba üzerinde fokurdayan dedikodu kazanı…

Şehrin ikincisi bile olmayan çok özel hastanesi vardı; demli bardakların, muhabbet ortamında. Halen daha mantıklı bir açıklaması bile yapılamayan ve kısaca “arz/talep” meselesi denilerek konusu unutturulup, kapatılan…  

Hemi de ruhsatı yokmuş diye konuşulan… 

Ama o kahve senin, bu kahve benim diye gezinirken; dedikodu sohbetinin yarısında kavuşup, kulak misafiri olduk ve bombanın başını kaçırdık iyi mi? 

Yani,  bu çok ama çok özel hastanenin ek inşaatının ruhsatı mı, yoksa kendi işletme ruhsatı mı yok; işte onu anlayamadık. Duyumların ve dedikoduların da bu tarafı kötü işte.

Neyse belediye de bir tanıdık bulur, hangi ruhsatın olmadığını öğreniriz öğrenmesine de; ya gerçekten de böyle bir ruhsat sıkıntısı var ise işin içerisinde, işte o zaman öğreniriz gerçeğini veya aslını…

Hatta soruşturmaya bile gerek duyulmaksızın buradan soralım derim, hem de her şey ortada ve aleni olsun değil mi? 

Kimseden veya kimselerden bir şey saklamadan.  

Değil mi ki biz de bir dedikoduyla yola çıkmamış olalım. 

Duyumla kalmayalım ve işin doğrusunu muhatabından öğrenelim.

Gerçekten de bu şehrin var olan ve ne hikmetse bir başkasına nasip olmayan bu çok özel durumun ruhsat olayının aslı astarı nedir acaba?

Ek olarak yapılan ve her geçen gün taş üzerine taş koyulan ve değer üzerine değer katılan hastanenizin inşaat ruhsatı mı yok, yoksa işletme ruhsatınız mı yok? 

Hani biliyoruz ki; inşaat ruhsatı olunmayan her şeyin yıkıldığı ve ruhsatı olmayan her işletmenin kapatıldığı bir ortamda, size göre sırf yatırım yaptığınız için her şeyin mubah görüldüğü ama bize göre kanunen kaçak olan bir şeyler mi var?

Acaba “kaçak” diye sorsak diyoruz…

Var mı?      



Haber Editörü

Vedat Kan

vedudi25@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku