Prof. Dr. Kenan Özcan: ‘Maraş Katliamı darbeye giden sürecin karanlık eşiklerinden biridir’

Prof. Dr. Kenan Özcan: ‘Maraş Katliamı darbeye giden sürecin karanlık eşiklerinden biridir’

ADIYAMAN (PERRE) - Şeriban ÖZÇAKMAK - ADD Adıyaman Şube Başkanı Prof. Dr. Kenan Özcan, Maraş Katliamı'nın 47. yılı dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, olayın mezhep temelli tarihsel nefretin ve 12 Eylül darbesine giden sürecin önemli bir kırılma nokta

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Adıyaman Şube Başkanı Prof. Dr. Kenan Özcan, Maraş Katliamı'nın 47. yılı dolayısıyla yazılı bir açıklama yaptı. Özcan, 19-26 Aralık 1978 tarihlerinde Kahramanmaraş'ta yaşanan katliamın, Türkiye'de mezhep temelli tarihsel nefretin ve siyasal kutuplaşmanın ağır bir sonucu olduğunu ifade etti.

Açıklamasında, Maraş'ta yaşananların sıradan bir toplumsal gerginlik olarak değerlendirilemeyeceğini belirten Prof. Dr. Özcan, şiddetin tarihsel olarak birikmiş önyargılar üzerinden planlı ve organize bir şekilde hayata geçirildiğini vurguladı. Hedef alınan Alevilerin, kimlikleri ve yaşam tarzları nedeniyle savunmasız bırakıldığını kaydetti.

Katliamın aynı zamanda 12 Eylül 1980 askeri darbesine giden sürecin karanlık eşiklerinden biri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özcan, olayların ardından adaletin sağlanamamasının cezasızlık kültürünü pekiştirdiğini ve bunun benzer acıların yaşanmasının önünü açtığını belirtti.

Prof. Dr. Özcan, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

"Maraş Katliamı, Türkiye'de mezhep temelli tarihsel nefretin ve siyasal kutuplaşmanın ağır bir sonucudur. Aynı zamanda 12 Eylül askeri darbesine giden sürecin karanlık eşiklerinden biridir.

19-26 Aralık 1978 tarihinde Kahramanmaraş'ta yaşanan Maraş Katliamı'nın üzerinden 47 yıl geçti. Ancak bu olay, Alevilerin toplumsal ve siyasal hafızasında hâlâ canlılığını korumaktadır. Bunun temel nedeni, yaşananlarla gerçek anlamda halen yüzleşilememiş olmasıdır. Maraş'ta yaşananlar, sıradan bir toplumsal gerginlik olarak değerlendirilemez. Şiddet, tarihsel olarak birikmiş mezhep temelli önyargılar üzerinden şekillendirilmiş ve derin bir organize süreçtir. Hedef alınan Aleviler, kimlikleri ve yaşam tarzları nedeniyle savunmasız bırakılmıştır.

Maraş Katliamı, Türkiye'de uzun yıllara yayılan ayrımcılık pratiklerinin ve ötekileştirici siyasal dilin bir tezahürüdür. Bu tarihsel ve toplumsal ayrımcılığın en ağır biçimde ortaya çıktığı örneklerden biridir. Olaylardan sonra adaletin yerini bulmaması, vicdanları kanatmaktadır. Katliamın siyasal boyutu göz ardı edilemez. Maraş, yalnızca bir insanlık trajedisi değil; aynı zamanda siyasal bir kırılma noktasıdır. Kentteki toplumsal şiddet önceden planlanmış ve kısa sürede tırmandırılmıştır. Katliam özellikle kent dışından ve çevre illerin kırsal kesimlerinden çok önceden devşirilen şuursuz güruh ve yereldeki siyasal güç odaklarına yaptırılmıştır. Amaçlarından birisi, toplumsal muhalefeti bastırarak, 12 Eylül 1980 askeri darbesine giden yolu açmaktı.

Ülkemizde 1970'li yılların ikinci yarısında şiddet olaylarıyla derinleşen kaos ortamı, askeri müdahaleyi meşrulaştıran bir gerekçe olarak sunulmuştur. Maraş Katliamı, bu sürecin en ağır ve en sembolik duraklarından biri olmuştur. Katliamdan sonra adaletin sağlanamaması, cezasızlık kültürünü pekiştirdiğinden Aleviler bu kez 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta katledilmiştir. Aradan geçen on yıllara rağmen bu olayların toplumsal hafızada yerini koruması tesadüf değildir. Resmî sessizlik ve sınırlı kamusal tartışma, yüzleşme ihtiyacını sürekli ertelemektedir.

Demokrasi, geçmişle yüzleşme cesareti olmadan güçlenemez. Demokrasi, yalnızca sandıkla sınırlı değildir. Hukukun üstünlüğünü, toplumsal ve kültürel çeşitliliğin güvencesini esas alır. İnsan haklarını ve eşit yurttaşlığı korumayı gerektirir. Devletin tüm yurttaşlarına eşit mesafede durmasını zorunlu kılar. Maraş Katliamı, laikliğin toplumsal barış ve demokrasi için neden vazgeçilmez olduğunu göstermiştir. Laiklik, farklı inanç ve kimliklerin bir arada yaşayabilmesinin temel güvencesidir. Bu güvencenin zayıfladığı dönemlerde, toplumsal gerilimler hızla derinleşmektedir.

Eğitim, bu tür tarihsel travmaların tekrarını önlemenin en etkili yollarından biridir. Ancak suskunluğu yeniden üreten bir eğitim anlayışı yeterli değildir. Eleştirel düşünmeyi ve insan haklarını merkeze alan bir yaklaşım gereklidir. Geçmişin açık biçimde konuşulması ve mağduriyetin giderilmesi için en azından bir özrün dilenmesi zorunluluktur. Eğitim politikalarında bu tür olaylara yeterince yer verilmemesi yeni kuşakların aslında ne olduğunu anlamasını zorlaştırmaktadır.

Sonuç olarak Maraş Katliamı, hem tarihsel nefretin, kinin ve yaşam tarzına ilişkin kıskançlığın hem de darbeye giden siyasal sürecin önemli bir parçasıdır. Bu gerçekle yüzleşmek, geçmişi kurcalamak değil; demokrasiyi güçlendirmek için gereklidir. Toplumsal barış, ancak adaletle ve açık bir hafıza politikasıyla mümkün olabilir. Yeni Maraş'ların olmaması için şunların yapılması gerekir;

Toplumsal barış, geçmişin inkârıyla değil; onu anlamaya yönelik ortak bir iradeyle mümkündür. Mağduriyetin giderilmesi için devletin özür dilemesi, katledilenlerin yağmalanan mallarının iade edilmesi ve mirasçılarına tazminat ödemesi gerekir.

Yaşananların doğru bir dil ve nesnel bir çerçeveyle ele alınması hem mağduriyetlerin görünür kılınması hem de toplumsal hafızanın güçlendirilmesi açısından önemlidir. Bu süreç, öğretici ve onarıcı bir yaklaşımla yürütülmelidir.

İnsan haklarını, çoğulculuğu, birlikte yaşamı ve demokratik değerleri merkeze alan bir eğitim yaklaşımı, benzer kırılmaların tekrarını önlemenin en etkili yollarından biridir. Bu konuda akademik çalışmaların ve etkinliklerin yapılması teşvik edilmelidir.

Toplumsal barışın güçlendirilmesi için devletin tüm yurttaşlarına eşit mesafede durduğu yönündeki güven duygusu tazelenmeli ve diri tutulmalıdır.

Toplumsal diyalog kanallarının genişletilmesi, farklı kesimlerin birbirini anlamasına katkı sağlaması bakımından sivil toplumun ve akademinin bu süreçte daha görünür ve etkin bir rol üstlenmelidir.

Siyasilerin zaman zaman kutuplaştırıcı ve dışlayıcı söylemler yerine kapsayıcı, birleştirici ve hak temelli bir dili benimsemeleri, sürdürülebilir toplumsal barışın ve aydınlık geleceğin inşasına katkı sağlayacaktır.

Maraş Katliamı ile yüzleşmek, benzer acıların bir daha yaşanmaması için ortak bir sorumluluk üstlenmektir. Toplumsal barış, ancak adalet, empati ve demokratik değerler etrafında kurulabilir. Bu sorumluluk, yalnızca devlete değil; toplumun tüm kesimlerine aittir."

Kaynak : PERRE



Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku