Pozitif ayrımcılık olmadan doğuda kalkınma olmaz
Yurdumuzun coğrafik yapısının özellikleri göz önünde dururken bu özelliklerin biz vatandaşlara sağlamış olduğu kazanımlar da elbette ki farklılık arz etmektedir. Akdeniz Bölgesinde insanlarımız denize girip güneşlenirken, Doğu Anadolu Bölgesinde bizler zemheri şartları altında kara kış dediğimiz mevsimin olumsuz hayat şartlarına karşı ayakta kalabilme ve en azından Nisan ayından sonrasına kendimizi atabilme mücadelesi içerisinde olduğumuzu bilmeyen yoktur.
Tum1haber/ÖZEL
Yurdumuzun aynı tarihlerde başka bir bölgesinde bağ bozumu yapılırken, başka bir bölgesinde ise tarım arazileri yeniden ekim çalışmalarına sahne olduğu bilinmektedir. Yani 1 gün içerisinde vatan parçası Türkiye’mizde rahatlıkla 4 mevsim birden yaşanabilmektedir. İşte bu mevsimlerin en çetini, en sıkıntılısı ve en masraflısı da kimseler kusura bakmasın ama Doğu Anadolu Bölgesinde yaşanmaktadır. Bu bölgede yaşayan insanlarımız coğrafya şartları dâhilinde tüketim olarak kullandıkları her şeyin, her malzemenin yazlık ve kışlık olmak üzere iki çeşidini almak ve o oranda tüketim yapmak mecburiyetindedir.
Arabasının lastiğin yazlık ve kışlık olarak, elbisesini, ayakkabılarını ve hatta yiyeceklerini dahi bu kapsama sokarak ayarlaması gerekmektedir.
Yazlık ve kışlık…
Normal şartlarda tüm yurdumuzda uygulanan vergi dilimleri, sosyal güvenlik sigorta primleri ve kanunen mecburi olan ve yürürlükte olan uygulamaların tüm oranları bazı istisnai durumlar dışında aynıdır. Yani Antalya’da çiftçilik yapan ve yılda ortalama 3-4 defa tarlasını süren vatandaşımız da devletimize aynı vergiyi veriyor, Doğu Anadolu Bölgesinde her hangi bir şehirde yılda bir defa tarlasından ürün alan çiftçimizde… Aynı durum esnafımız, iş insanlarımız, devlet memurumuz veya kazanım yapan ve yazılı bağlılığı olan her birey için durum aynıdır. Ve bizler de bu durumun adına adalet ve temel şartlarda eşitlik diyoruz…
Şu anda Erzurum’da hava şartları gündüz ve gece arasında dahi farklı alanlarda masraf gerektirecek kadar değişiklik arz ederken; insanımız gündüz ve gece masraflarının arasında dahi bir orantı sağlayamazken, buradan bağ bozumu yaşayan memlekette olan başka bir vatandaşımızla aynı şartlarda nasıl bir kefeye konulabilir ki? Veya denize giren, kısa kol t-şört ile gezen vatandaşımızla aynı şartlarda nasıl bir uygulamaya tabi olabilir ki?
İşte bunun pozitif anlamda ayrımcılığını kimseleri rencide etmeden, kimseleri de ötekileştirmeden yapabilmektir sosyal birlik anlayışına sahip olmak. Bunu talep etmek dahi sosyal eşitliğin gereği olmalıdır.
Bu coğrafyada hüküm sürmüş onlarca devlet bu dengeyi çok rahat bir şekilde kurmuş iken son yüzyıl içerisinde aynı terazi kefesinde tartıya alınmak bu bölge üzerinde yaşayan vatandaşlarımız ile daha rahat şartlarda yaşayan bölgelerdeki insanımızın arasındaki birçok farkın ve bölgeler arası uçurumun ortaya çıkmasına sebebiyet verdiği asla unutulmamalıdır.
Ülkemizin ekonomik yoğunluğunun batıya kaydırılması ve hemen hemen bütün işletmelerin ve imalat sektörlerinin aynı zamanda çok verimli tarım arazilerinin yok edilerek o coğrafyada yapılması sayesinde önü alınamaz bir karışık göç dalgasıyla birlikte arada bulunan uçurumların seviyesinin artmasından başka hiçbir işe yaramadığı gibi gelecek açısından da çok büyük tehlikeler arz etmektedir.
Küçük bir örnek verdiğimiz zaman bütün imalat ve sanayi tesislerin aynı bölgede olduğu bir ülkeyi ekonomik ve siyasi anlamda sıkıntıya koymanın tek bir yolu vardır o da ya doğal afetlerin yaşanmasını beklemek ya da o bölgeye karşı yapılacak olan bir sabotaj sonucunda neticeye varmaktır.
Elbette ki ülkelerin bu tür varsayımları planlayan kurum ve kuruluşları vardır, ancak ülkemizde yaşanan bu uçurumların boyutlarının her geçen gün aşılması ve yarınlarımız için tehlike arz etmesi sanki de içimizden birilerinin işine geliyormuş hissi vermektedir.
İşte bu doğrultuda uzun zamandır yurdumuzun güzide siyasi partilerinden Büyük Birlik Partisinin, bilhassa Erzurum İl Başkanlığı ve İl Teşkilatının dillendirdiği pozitif ayrımcılık projesinin yurdumuzda ivedi olarak uygulanmaya başlamasının kaçınılmaz olduğu bir kez daha haklılık payıyla birlikte ortaya çıktığı aleni olarak görülmektedir. Bağ bozumu yaşayan ve kısa kol gömlek ile gezen vatandaşınızla, kara kışın ortasında bahar özlemiyle yaşayan ve sırtında en az onbeş-yirmi kiloluk bir yük ile mecburi harcamaları aynı olmayan iki kardeşi aynı tartıya almanın mantığını hâlâ çözememiş durumdayız.
Yani bu coğrafyayı yüzyıllar boyunca ellerinde tutan başka iktidarlar bu coğrafya hakkında öne sürdükler ayrıcalık tezlerinde daha mı az akılları çalışıyordu? Ki bu halde son olarak, Cumhuriyetten önce bayrağı dalgalanan Osmanlı Devletinin bu hükümlerine kaç yüz yıl devam ettiklerini biz değil tarih söylüyor…
Uçurum daha fazla büyümeden ve değişen dünya şartları bizleri ve yurdumuzu daha fazla sıkıntıya sokmadan ivedi olarak bölgesel pozitif ayrımcılık yapılmasına başlanılması gerektiğini yeniden dillendirmek istiyoruz.
Amaç, bu topraklara ve milli sınırlarımıza sahip çıkıp, elimizde tutmak ise bu durum zaruridir…