Ne garip değil mi? Düşman temizlenmemişti. Ve halen daha içimizdeydi…
Ne garip değil mi? Düşman temizlenmemişti. Ve halen daha içimizdeydi…
Büyük Taarruz esnasında Ege Denizine döktüğümüzü bildiğimiz veya öyle zannettiğimiz, halkımıza o şekilde reklamı yapılan düşman tamamen temizlenmemişti. Düşmanımız olan sözüm ona Yunanlılar yurdumuzdan atılmış, memleketimiz düşman işgalinden kurtulmuştu. Karısını Yunan kralının koluna takanlara zaten hiç girmiyoruz. Nasıl olsa sözüm ona düşmandan temizlenmişti topraklarımız.
Şimdilerde, bilhassa son 3-5 yılda anladık ki o dönemde bize empoze etmeye çalıştıkları düşman meğerse Osmanlıymış…
Ne garp değil mi? Düşman temizlenmemişti. Ve halen daha içimizdeydi…
Aynı dönemlerde bir yaygara koparıldı, bir gecede 1,5 milyon ermeni sözüm ona katledilmiş, güya Türkler tarafından toplu mezarlara doldurularak ortadan kaldırılmıştı. İşin enteresan tarafı dünya üzerinde Türk’ün ne kadar düşmanı var ise bu kasıtlı tiyatro oyununa canı gönülden inanmalarına karşılık içimizdeki bizden birilerine bu durumu halen daha anlatamamıştık.
Çünkü onlarda inanmışlardı.
Şimdilerde; bilhassa son 3-5 yılda anladık ki, bize katledildikleri bildirilen ve bir gecede ortadan yok olduğu söylenilen ermenlerin tamamı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçirilerek ve bir takım maneviyatı kuvvetli soyadlar verilerek içimize karıştırılarak kaybedilmiş ve başımıza musallat edilmişlerdir. Birinci sınıf vatandaş olarak, ağır ceza reisi olarak, savcı olarak, yüksek rütbeli subay olarak, vali ve kaymakam olarak ve hatta öğretmen olarak, iş adamı olarak vs vs…
Zenginleştirilmiş, yokluk görmemiş ve halktan uzak yaşayan.
Ve işin garip olan yanı ise günümüz teknolojisi ile marsın göbeğinde olan bir taşı bile dünyadan görüp inceleyen bilim, Türkiye’de olduğu bildirilen sözüm ona Ermenilere ait sözde mezarları neden halen daha bulamadıklarıdır.
Ne garip değil mi? Düşman temizlenmemişti. Ve halen daha içimizdeydi…
Sonralarında parçalayıp yok edemedikleri, sömüremedikleri bu topraklara onlardan olan ve onların sözüyle hareket eden birilerini ülkemizin başına getirerek sömürüye devam etmek istemişlerdir. Uzun yıllar boyunca da bu durumda başarılı oldukları da söylenebilir. Petrol aramaları esnasında var olan yatakların içine beton dökülüp üzerinde mangal yakılarak yapılan kutlamalarda, okullarda başta Osmanlı ve Türklük ile ilgili yapılan karalamalarda, ülke ekonomisinin, eğitiminin, diyanetinin birilerinin eline bırakılması bu parçalama ve yok etme çalışmalarının sadece bir kısmıdır.
Sağ/sol olayları, mezhep çatışmalarının körüklenmesi, bilhassa yurt dışında meydana gelen ve öncelikle elçiliklerimizi hedef alan asala ermeni terör örgütünün faaliyetleri ve sonrasında yurdumuzu kana bulayacak yeni bir ermeni terör yapılanması ve çoğunlukla Doğu Anadolu ve Güneydoğuda bulunan Kürt halkımızın nüfusunun ağırlıklı olduğu illerdeki yapılanması ve o yörenin insanına uygulanan zulümler, işkenceler ve sömürüler ile birlikte yapılan katliamlar. Ne garipti değil mi? Kürt halkının menfaatlerini savunduğunu iddia edip, onlara zulmün en dehşetlisini yaşatmak.
Bitme aşamasına gelindi aslında ama orası dahi gerçekten çok şüpheli, çünkü halen daha içimizde bu terör örgütünün dağa çıkmasa dahi, şehrin göbeğinde yaşayan ve bizlere komşu olan ve hatta Gazi Meclisimizde devletten maaş alan sempatizanları mevcuttu.
Ve üzülerek söylemek gerekirdi ki,
Düşman temizlenmemişti. Ve halen daha içimizdeydi…
O dönemlerde başlayan ve alt yapısının hazırlığı dahi sessiz sedasız bir şekilde onlarca yıl süren ve sonrasında hükümetler içersinde devlet dairelerine başlayan yerleşmeler, sızmalar ve kurumları ele geçirmeler sonucunda; amaçlarını tamamına erdirmek için atılan hamleler…
Paralel yapı denildi, bilmem ne terör örgütü denildi. Atılan son adım başarılı olsa idi şu an kim nerede ve nasıldı bilinmez ama şimdiki durumumuzun olmayacağını herkes ama her kes çok iyi bilmelidir. Kendi halkının üzerine savaş uçağı ile saldıran bir zihniyetin, iktidarı ele geçirdiği anda neleri yapabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Peki, son yaşanan hamle dediğimiz teşebbüs sonrasında ve yıllarca devam edip süregelen bu temizlik çalışmalarına göre sonuç nedir denilse, korkum odur ki Düşman temizlenmemişti. Ve halen daha içimizdeydi…
Komşumuz olarak, devlet dairelerinde memur olarak, çarşımızda esnaf olarak, Gazi Meclisimizde siyasetçi olarak…
Temizlenmesi belki yine onlarca yıl alacak ama şurası çok iyi bilinmelidir ki “kulun başına yazılandan başkası gelmez” yazılmış ise alnımıza bu şer güçleri tarafından katledilmek, ne güzel işte mahkeme-i kübraya alacaklı olarak başımız dik yürürüz. Gerisi hikaye, korku nedir aklımıza gelmesin sakın, sırtlanların hükmü aslanın ayağa kalkmasına kadardır.
Elbette ki inancımız var ise.
Yok, inanç sahibi değil isek; bunlar bile, az bize.
Gerçi arada sırada bazı kurumlarda, bazı kuruluşlarda ve hatta STK larda ve halen daha içimizde olanlarda birkaç adım atılmıyor değil. Kendilerini çok iyi saklamayı becerdikleri gibi, ilk kelimelerinde de “Allah” ın kuvveti hükmüyle ağızlarından belli ediyorlar, etmesine de…
İş te bir de bunun “de” si var.
Biliniyor, çoğu zaman görünüyor ki; Düşman temizlenmemişti. Ve halen daha içimizdeydi…
Bazen siyasetçi, bazen kurum amiri, bazen iş insanı, bazen normal bir memur, komşu ve hatta arkadaş olarak.
Nasıl mı?
Yapılan o kadar atılımı, çalışmayı; kim ne için baltalamaya, kötülemeye kalkışsın ki? Kamu vicdanını rahatsız ederek, iktidarı halkının gözünde küçük düşürmeye çalışanların sizce amacı nedir?
Dedik ya;
Düşman temizlenmemişti. Ve halen daha içimizdeydi…
Bana göre aslında o gün; gerçek kurtuluş savaşının ilk ayağıydı. Bu ülkenin, bu toprakların ve kadim halklarının hakiki düşmanlarının, topyekun denizlerin tamamına dökülmesine az kaldı inşallah.