Merdan Yanardağ'ın "Sincan Tiyatrosu" ve Perde Arkasındaki Gerçekler

Merdan Yanardağ

Tarih, bu zulmü belgeleyenleri de, bu zulmü aklamaya çalışanları da yazacaktır.,

Merdan Yanardağ'ın "Sincan Tiyatrosu" ve Perde Arkasındaki Gerçekler
Türkiye'de Tele1 kanalında yayınlanan "4 Soru 4 Yanıt" programında Merdan Yanardağ, Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) tüm masraflarını karşıladığı bir propaganda turu kapsamında ziyaret ettiği Doğu Türkistan'daki gözlemlerini aktardı. Programda, Ürümçi sokaklarında "mutlulukla" dans eden insanlar gösterildi ve bölgedeki baskı, asimilasyon ve soykırım iddialarının "dört büyük yalan" olduğu öne sürüldü. Ne var ki, Yanardağ'ın sunduğu bu pembe tablo, ÇKP'nin yıllardır uyguladığı dezenformasyon stratejisinin bir parçasıdır ve Doğu Türkistan'daki acı gerçeklerin üzerini örtmek için tasarlanmış bir tiyatrodan ibarettir.
Bir gazetecinin, insanlık suçlarının işlendiği bir bölgeye, suçun faili olan rejimin davetlisi ve misafiri olarak gidip, sadece kendisine gösterilenleri sorgusuzca gerçek olarak kabul etmesi ve bunu kamuoyuna sunması, gazetecilik etiğiyle ne kadar bağdaşır? Yanardağ ve benzerlerinin sormadığı basit sorular vardır: Herhangi bir bayram ya da özel gün olmamasına rağmen bu insanlar neden sokaklarda "emir komuta" zinciriyle dans etmektedir? Bu durum, Kuzey Kore'de liderlerini gördüğünde hep bir ağızdan ağlayan veya gülen halkın kurgulanmış gösterilerini andırmıyor mu? Gerçek gazetecilik, kendisine sunulan sahneyi değil, sahnenin arkasındakini araştırmayı gerektirir.
Merdan Yanardağ'ın "yalan" olarak nitelendirdiği iddialara ve sunduğu sahte manzaralara gerçekler üzerinden cevap verelim:
1. "Mutlu Danslar" Aldatmacası ve Gözetim Devleti
Yanardağ'ın programında gururla sergilediği, sokaklarda dans eden Uygur görüntüleri, ÇKP'nin en bilinen propaganda yöntemlerinden biridir. Bu tür gösteriler, yabancı heyetler ve "gazeteciler" için özel olarak organize edilen, katılımcıların özenle seçildiği kurgusal etkinliklerdir. Oysa aynı sokaklar, dünyanın en yoğun gözetim sistemlerinden birine ev sahipliği yapmaktadır. Her köşe başında yüz tanıma teknolojisine sahip kameralar, sık sık kurulan polis kontrol noktaları ve insanların telefonlarına zorla yüklenen casus yazılımlar, Doğu Türkistan'daki hayatın gerçek yüzüdür. Bu kadar yoğun bir baskı ve kontrol altında, insanların "içlerinden geldiği için" topluca dans etmesi, akla ve mantığa aykırıdır. Bu danslar, mutluluğun değil, totaliter bir rejimin dayattığı korkunun bir yansımasıdır.
2. Yalan: "Uygurca Yasak Değil, Her Yerde Tabelalar İki Dilli"
Bu, ÇKP'nin en kurnazca manipülasyonlarından biridir. Evet, bazı tabelalar iki dillidir ancak bu, dilin özgürce kullanıldığı anlamına gelmez. Gerçek şudur:
Eğitimde Asimilasyon: "Çift dilli eğitim" adı altında Uygurca, ana eğitim dili olmaktan çıkarılmış ve okullarda neredeyse tamamen Çince eğitime geçilmiştir. Yeni nesiller, ana dillerinde okuma yazma öğrenemeden büyümektedir.
Kamusal Alanda Baskı: Devlet dairelerinde, hastanelerde ve resmi kurumlarda Uygurca konuşmak fiilen yasaktır. İnsanlar Çince konuşmaya zorlanmaktadır.
Kültürel Soykırım: Uygurca kitaplar, dergiler ve yayınlar toplatılıp yakılmış, Uygur aydınları ve dil bilimcileri "iki yüzlü" damgasıyla hapse atılmıştır. Dil, bir milletin ruhudur ve ÇKP, bu ruhu yok etmeye çalışmaktadır.
3. Yalan: "Din Yasak Değil, Camiler Açık, İslam Enstitüsü Var"
Bu, belki de en büyük yalandır. Doğu Türkistan'da İslam dini sistematik bir şekilde yok edilmektedir.
Yıkılan Camiler: Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü'nün (ASPI) uydu görüntüleriyle belgelediği rapora göre, 2017'den bu yana Doğu Türkistan'daki binlerce cami ve kutsal mekan ya tamamen yıkılmış ya da domuz ahırı, bar, turistik tesis gibi amaçlarla kullanılmak üzere dönüştürülmüştür. Heyetlere gösterilen birkaç "vitrin cami", bu korkunç gerçeği gizleyemez.
Suç Haline Getirilen İbadetler: Namaz kılmak, oruç tutmak, sakal bırakmak, başörtüsü takmak, çocuklara dini isimler koymak gibi en temel dini pratikler "dini aşırıcılık" olarak damgalanmakta ve bu eylemleri yapanlar toplama kamplarına gönderilmektedir.
Devlet Kontrolündeki İslam: Yanardağ'ın ziyaret ettiği "İslam Enstitüsü" gibi kurumlar, özgür dini eğitimin verildiği yerler değil, ÇKP'nin "sosyalist değerlerle uyumlu, Çinlileştirilmiş bir İslam" yaratma projesinin birer parçasıdır. Burada yetişen imamlar, devletin memuru olarak hareket etmektedir.
4. Yalan: "Toplama Kampları Yok, Onlar Mesleki Eğitim Merkezi"
Uluslararası kamuoyu, BM raporları, insan hakları örgütleri, sızdırılan Çin hükümeti belgeleri ("Xinjiang Police Files", "China Cables") ve en önemlisi kamplardan sağ kurtulanların tanıklıkları, en az bir milyon Uygur ve diğer Türk halklarının toplama kamplarında tutulduğunu kanıtlamıştır. Bu kamplar:
"Mesleki Eğitim" Değil, Beyin Yıkama Merkezleridir: İnsanlara meslek öğretmek yerine, Komünist Parti propagandası dayatılmakta, ana dilleri, dinleri ve kültürleri aşağılanmaktadır. İnsanlar, "aşırılıktan arındırma" adı altında kimliklerinden vazgeçmeye zorlanmaktadır.
Sistematik İşkence ve Kötü Muamele: Kamp tanıkları, sistematik işkence, tecavüz, zorla kısırlaştırma ve şüpheli ölümleri defalarca belgelemiştir.
5. Yalan: "Zorla Çalıştırma Yok, Bu Yoksullukla Mücadele Programı"
Toplama kampları sistemi, devasa bir zorla çalıştırma ağıyla iç içedir. Kamplardaki veya kamplardan "mezun edilen" yüz binlerce Uygur, ya kamp içindeki ya da Çin'in iç bölgelerindeki fabrikalarda, küresel markalar için kölelik koşullarında çalışmaya zorlanmaktadır. ABD'nin "Uygur Zorla Çalıştırmayı Önleme Yasası" (UFLPA) gibi uluslararası yaptırımlar, bu gerçeğin en somut kanıtıdır. Bu bir "yoksullukla mücadele" değil, modern kölelik sistemidir.
Sonuç: Gazetecilik Değil, Propaganda Ortaklığı
Merdan Yanardağ ve onun gibi Çin'in propaganda turlarına katılanlar, bir soykırım rejiminin suçlarını aklamasına alet olmaktadırlar. Onların lenslerine yansıyan kurgulanmış danslar, Doğu Türkistan halkının susturulan çığlıklarını, yıkılan camilerin enkazını, toplama kamplarının demir parmaklıklarını ve zorla çalıştırılan milyonların gözyaşlarını gizleyemez.
Gerçekler, Çin'in parasıyla satın alınmış mikrofonlarda değil, vatanından, ailesinden koparılmış, sesini duyurmaya çalışan Doğu Türkistanlıların yüreğindedir. Tarih, bu zulmü belgeleyenleri de, bu zulmü aklamaya çalışanları da yazacaktır.,



Haber Editörü

TÜLAY DİKMEN İLE CUMA KÖŞESİ

admin@tum1haber.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku