Mardin'de akademisyenler, Gazze için basın açıklaması düzenledi

Mardin

7 Ekim Aksa Tufanı'nın yıl dönümü dolayısıyla Artuklu Üniversitesi akademisyenleri bir araya gelerek basın açıklaması düzenledi.

Aksa Tufanı'nın yıl dönümü münasebetiyle bir araya gelen akademisyenler, Gazze'ye destek mesajları vererek, soykırımın bir an önce bitme arzusunda bulundu.

Aksa Tufanı'nın yıl dönümü vesilesiyle bir araya gelen akademisyenler, Gazze'ye destek mesajları vererek, yaşanan soykırımın bir an önce sona ermesi temennisinde bulundu.

Artuklu Üniversitesi kampüs yerleşkesinde yapılan basın açıklamasını, Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü İbrahim Özcoşar okudu.

Vicdan sahibi akademisyen ve öğrencilerin görevi, hakikatin sesini yükseltmek ve siyonizme karşı dayanışma zeminlerini güçlendirmek olduğunu vurgulayan Özcoşar, "Gazze’de üçüncü yılına giren soykırım ve bu süreçte yaşanan gelişmeler; yalnızca siyasi, ekonomik ve askeri dengeleri değil, aynı zamanda bilgi üretim süreçlerinin meşruiyetini ve hakikatin temsiliyetini de kökten sarsan bir kırılma noktası olmuştur. Bu dönemde, Filistin’in yüz yılı aşkın süredir maruz kaldığı sömürgeci şiddet; bilgi mekanizmaları ve akademi aracılığıyla yeniden üretilmiş; siyonizm ise entelektüel paradigmaların kırılganlığını açığa çıkaran epistemik bir tahakküm biçimine dönüşmüştür. Vicdan sahibi tüm akademisyenlerin ve öğrencilerin görevi; bilgi aracılığıyla rasyonelleştirilmeye ve meşrulaştırılmaya çalışılan bu tahakküme karşı durmak, hakikatin sesini yükseltmek ve siyonizme karşı dayanışma zeminlerini güçlendirmektir." şeklinde konuştu.

Gazze’de on binlerce çocuğun dünya kamuoyunun gözleri önünde hayatını kaybettiğini belirten Özcoşar, "Üniversite olarak, soykırımın başladığı ilk günlerden itibaren bu yaklaşımı 'Epistemik Aksa Tufanı' olarak kavramsallaştırdık. İnsanlığın geleceğini tehdit eden 'Ontolojik bir tehlike' hâline gelen siyonizm karşısında; üniversitelerin, akademisyenlerin ve öğrencilerin 'Antisiyonist' bir tutumla bir araya gelmelerinin ve eyleme geçmelerinin hayati öneme sahip olduğuna inanıyoruz. Zira bugün Gazze’de yaşanan soykırımın ardındaki ideolojik zemin, insanlığın geleceği açısından varoluşsal ve yıkıcı bir tehdit oluşturmaktadır. Bu bağlamda 'Epistemik Aksa Tufanı', sadece bir söylem veya retorik değil; bilgi üretim alanlarını dönüştürmeyi hedefleyen kurumsal ve disipliner bir çağrıdır. Unutulmamalıdır ki Gazze’de on binlerce çocuk yalnızca bombardımanlarla değil; aynı zamanda açlık, susuzluk, sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlanması ve uluslararası yükümlülüklerin ihlali gibi nedenlerle, dünya kamuoyunun gözleri önünde hayatını kaybetmektedir. Bu sessiz ölümler, dünya üniversitelerinin laboratuvarlarında, kampüslerinde ve dersliklerinde yankı bulmadığı sürece; insanlık hafızasında 'Bilimin suskunluğu ve soykırımla iş birliği' olarak kaydedilecektir." ifadelerini aktardı.

"Bu zulme karşı durması ahlaki bir zorunluluktur"

Özcoşar, vicdan sahibi her akademisyen ve öğrencinin bu zulme karşı durmasının ahlaki bir zorunluluk olduğunu ifade ederek, "Bu bağlamda 'Akademik tarafsızlık', bir erdem değil; failin safında yer almak anlamına gelen bir ahlaki çöküştür. Dolayısıyla vicdan sahibi her akademisyen ve öğrencinin, Filistinli çocukların çığlığına kulak vermesi; bilgi, söz ve eylemle bu zulme karşı durması ahlaki bir zorunluluktur. Soykırım sona erip sorumlular hesap verinceye dek, akademinin öncelikli görevlerinden biri; soykırımı görünür kılmak, bu sürecin kolektif hafızada canlı tutulmasını sağlamak ve antisiyonist bilinci yaygınlaştıracak faaliyetler yürütmektir. Üniversitelerde 'Kudüs ve Filistin Dersleri'nin açılması; spor etkinliklerinden sanat sergilerine, müzik dinletilerinden sinema gösterimlerine, kantin buluşmalarından söyleşilere kadar her türlü etkinliğin siyonizm ve soykırıma dair farkındalık oluşturacak biçimde düzenlenmesi gerekmektedir. Üniversiteler, siyonist politikalara karşı eleştirel bilincin kurumsal düzeydeki en somut ifadesi olarak akademik boykotun uygulanmasında da öncü bir rol üstlenmelidir. Boykotun tüm boyutlarında farkındalık geliştirilerek; siyonist üniversite ve akademisyenlerle kurulan iş birliklerinden, kampüslerde bu ideolojiyi destekleyen ürünlerin dolaşımının engellenmesine kadar uzanan geniş bir alanda tutarlı, kararlı ve etkili tepkiler ortaya konulmalıdır." dedi.

Antisiyonizmi antisemitizmle özdeşleştirme girişimlerine açıkça karşı çıktıklarını aktaran Özcoşar, "Son iki yılda yaşanan gelişmeler, modern dünyanın temel değer ve kurumlarının anlamını ve işlevselliğini kaybettiğini açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu çerçevede akademinin temel görevlerinden biri de, insanlığı siyonist ideolojinin yarattığı tehditlere karşı koruyabilecek ve küresel ölçekte adalet arayışına katkı sunabilecek yeni kavramsal çerçeveler ve teorik yaklaşımlar geliştirmektir. Üniversite olarak, bu bağlamda öne çıkan 'Evrensel Kudüs Kriterleri' ve Cumhurbaşkanımızın gündeme getirdiği 'Kudüs İttifakı' kavramsallaştırmalarını önemsiyor, bu konularda detaylı çalışmalar yapılmasını öneriyoruz. Bu yaklaşımlar doğrultusunda, antisiyonizmi antisemitizmle özdeşleştirme girişimlerine açıkça karşı çıkıyor; antisemitizm suçlamasının, siyonist ideolojinin uygulamalarına yönelik eleştirileri susturma ve bu ideolojiyi dokunulmaz kılma amacıyla araçsallaştırılmasını reddediyoruz." diye konuştu.

"Sumud Filosu, Gazze’ye yönelik deniz ablukasını kırmayı amaçlayan sembolik bir iradeyi temsil etti"

Özcoşar, ifadelerini şöyle sürdürdü:

"Bu süreçte, özellikle ABD başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde antisiyonist duruşları sebebiyle baskılara, soruşturmalara ve işten atılma tehditlerine rağmen siyonist hegemonyaya boyun eğmeyerek bilimsel özerkliğin ve akademik etiğin onurunu koruyan tüm akademisyenleri selamlıyoruz. Öte yandan, soykırımı meşrulaştırmaya yönelik gerekçeler üreten ya da soykırım hiç yaşanmıyormuş gibi davranan akademisyenlerin varlığından ise derin bir utanç duyduğumuzu kamuoyuna ilan ediyoruz. Üniversiteler, akademisyenler ve öğrenciler; siyonizmin simülatif bilgi üzerindeki hegemonyasına karşı örgütlü bir bilinç ve irade geliştirebildikleri ölçüde, özgür, çoğulcu ve hakikate bağlı bir akademinin inşası mümkün olacaktır. Nasıl ki farklı ülkelerden, etnik kökenlerden ve inançlardan vicdan sahibi bireylerin katılımıyla oluşan Sumud Filosu, Gazze’ye yönelik deniz ablukasını kırmayı amaçlayan sembolik bir iradeyi temsil ettiyse; benzer biçimde bir 'Akademik Sumud' girişimi de bilgi üzerindeki tahakkümü aşmayı hedefleyen kolektif ve entelektüel bir seferberlik olarak hayata geçirilmelidir." (İLKHA)



Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku