Kınalandığımızın farkına ne zaman varacağız ki?

Kınalandığımızın farkına ne zaman varacağız ki?

Sun’i ve yapmacık hal ve hareketlerle gündemi meşgul edip; bu kadim ve gariban halka masal anlatmayalım.

Kınalandığımızın farkına ne zaman varacağız ki?

Bizim işhanında şirin bir çay ocağımız var, 

Ağız tadıyla bir bardak çay içelim dedik,  maalesef ki keyfimiz yarım kaldı. Yanı başımdaki halktan bir dostumuz söylendikçe ben dinledim. 

Yakalamıştı ya bizi ve ağzını açmıştı bir kere, atış serbestisi içerinde haklılık payını da ortaya koyarak öyle yerlere değiniyordu ki, şaşırmamak bir yana; hak vermemek elde değildi. 

Aslında haklıydı ama eksikti.

Hem de hiç olmadığı kadar.

O dostumun nezdinde bende mikrofonu elime alayım dedim. 

Biraz ondan, biraz benden katarak, “öncelikle bu şehrin gündeme hiçbir zaman ihtiyacı olmamıştır diye düşünerek her ne kadar ona hak versem de, bunun eksikliğini halen daha öğrenememiş eksiklerimiz var bizim, idrak edememiş olanlarımız var” diyerekten devam eyledim.

Hemen müdahale edip beni susturarak, dost acı söylermiş mantığıyla yüzüme karşı dedi ki;

Birileriniz zannediyorlar ki; kendileri konuyu dillendirdikleri zaman ve hatta ortaya sundukları zaman, çözüm noktasında her şey hallolacak ve vatandaş kendilerine müthiş bir minnet duygusu dâhilinde minnettar (!) kalacak.

Hiç kimsenin umurunda bile değilsiniz, halen daha bunu çözemediniz mi?

Kimseler sizleri “ti” ye bile almıyor, anlamıyor musunuz?

Eh işte öylesine bulunduğunuz ortamlarda “adam” yerine konulmanızın tek sebebi ise ağzınızdan çıkabilecek şeri cümlelerden kaçınmaktır göremiyor musunuz?

Diye atınca fırçasını, gaza geldim desem yeridir.

Ve hemen başladım;

Hep yazdık, çizdik ve söyledik.

Söyledik, söylemesine de; 

İşte biz bunun adına eksiklik diyoruz.

Birliğin olmadığı yerde, dirlik olmaz. 

Tamam sana hak veriyorum,

Birliğin olmadığı yerde ise sadece ve sadece hiçlik varır.

Biz hepimiz maalesef ki bir “hiç”iz.

Eğer ki bizler hiç olmasa idik. Hiçbir kendini bilmez, bu memleketin değerlerine ne bir laf söyleyebilirdi ne de el uzatabilirdi.

Yazıp çizmiyoruz diye bilmiyor muyuz zannediyorsunuz?

Etik diye diye, 

Götüren götürene Maşallah…

 

 

Birileri dışarıdan, birileri ise içeriden!

Bakınız daha birkaç gün önce hadsizin birisi bu şehrin umut puanlarını söküp aldı götürdü. Hem de gözümüzün içine baka baka… 

Hem de kanunlarımızın ardına saklanarak…

Ne yaptık? Koskocaman bir hiç, ceza da aldık üstelik.

Tıpkı öncekiler gibi, tıpkı daha önceden alınanlarımız ve hatta çalınanlarımız, gasp edilenlerimiz gibi, tıpkı daha önceden cezalandırılarak susturulduğumuz gibi.

Sayalım isterseniz.

Var mısınız?

Kimler bu şehirden ve bu insanlardan neler aldı götürdü? 

Nereye götürdü?

Niye götürdü?

Ve biz hiçler neler yapabildik?

Koskocaman bir hiç, bir HİÇ daha… 

Kendimizi kandırmayalım lütfen ve bir an önce gerçekçi olalım, olmaz mı?

Sun’i ve yapmacık hal ve hareketlerle gündemi meşgul edip; bu kadim ve gariban halka masal anlatmayalım. 

Daha önceleri susanlar gibi şimdi biz de susmayalım.

İvedi olarak, derhal ve acilen hiç ama hiç olmadan ve hiç beklemeden hemen bir araya gelmeli ve bu şehrin menfaatlerini içimizde birilerimizden, dışımızda da birilerinden koparıp almanın adımlarınız atmalıyız.

Nasıl mı?

Çok ama çok basit bir şekilde! 

Ama önce koskocaman ve hatta 80 okka yürek gerek diyerekten.

Birileri bu şehrin her hangi bir kuruluşunu, kendi şehrine mi götürmeye çalışıyor? Hemen o kurumun önünde toplanıp, sahip çıkarak. 

Kim mi yapacak bunu?

O STK koltuklarında kendi öz malları gibi yıllarca, hem de hiç kalkmadan oturanlar var ya onlar yapacak ve bizlerde basın olarak ve dahi halk olarak onlara destek vererek yapacağız.

Hemen başlayalım mı?

İşte Erzurum, işte biz ve daha birkaç gün önce çalınan bu şehrin umutları…

Havuz başı halk meydanı orada işte, toplanalım ve TFF na haykırıp kelle ve bilgileri dâhilinde çalınan puanlarımızı ve tüm Anadolu kulüplerine adalet isteyelim, var mısınız?

Bu bir başlangıç olsun haydi!

İster kabul edin, ister etmeyin; bu şehrin 6 tane vekili var onların öncülüğünde onların yanı başında el ele STK Başkanları başta Saim Özakalın olmak üzere yönetim kurulunu ve hatta meclisini, Hakan Oral’ı ve yönetim kurulunu ve dahi meclisini, Rasim Fırat’ı ve esnaf odalarını ve adı sanı belli olmayan başkanlarını, çiçeği burnunda Orhan Akgüloğlu’nu, Erdal Güzel’i ve daha sayamadığımız onlarca ismi ve tabela oda başkanlarını göreve davet edelim.

Mademki bu şehrin Sivil Toplum Kuruluşlarısınız, işte meydan!

Önce basit bir oyun olan futbolda çalınan puanlarımızı geri alalım. 

Ki

Sonrasına sıra gelsin. 

 

 

Mesela tüm dünyada, hatta ülkemizde bilhassa Karadeniz sahil şeridinde bizden sonra başlayan ve bizden çok önceleri bitirilen köprülerden ama ne hikmet (!)  kesin olmamakla birlikte belli olmayan bizim ilimizdeki bitirilemeyen, bitmeyen ve bizimle beraber koskocaman hiç olan tünellerden, viyadüklerden, bağlantı yollarından başlayalım mı?  

Sırasıyla ilimizden sözüm ona atama yoluyla başka illerimize aktarılan bölge müdürlüklerimizden, okullarımızdan ve hatta şu sıralar gündemde tutmaya çalıştığımız ve bize göre sırf kapansın diye sanki de bir takım oyunların oynandığı, kimsesizlerin mekanı AĞIR BAKIM dan bahsedelim mi?

Veya ilimize yapılmasına bir şekilde bahaneler üretilerek layık görülmeyen şehir içi raylı sistemimizden, bir türlü yol alamayan, yeterli olmayan ve her geçen gün kangren olan ve şehirde emlak fiyatlarını korkunç derecede uçuran kentsel dönüşümümüzden, ilçelerimizden kopuk yaşanan kalkınma hamlelerimizden, sadaka niyetine sunulan “lutfen” faydalandığımız ama çeşitli bahaneler ile kesinlik kazandırılmayan 6. Teşvik Bölgesine dâhil durumumuzdan, ihtiyacımız olduğu halde es geçilen ve bir türlü kulak verilip te ses çıkarılmayan uçak sefer sayılarının artırılmasından bahsedelim mi?  

Biliyor musun dostum?   

Hiçlikten kurtulmanın tek bir yolu var, o da birlik ve beraberlik zincirini ele almakla başlar. 

İşte biz bunun farkına varamıyoruz.

Sonrasında da ise tıpkı katil devlet israile yaptığımız gibi sizi kınıyoruz deyip kenara çıkıyoruz.

Kimin umurunda ki sanki?

Züğürt tesellisinden başka nedir bu Allah aşkına?

Uyanın artık ve farkına varın. 

Birilerimiz bu kadim şehri içeriden çürütüyor, yıpratıyor; birileri de dışarıdan. 

Biz ise ne yapıyoruz? 

Koskocaman bir hiçbir şey… 

Sadece, hiçliğin bir düzleminde sözüm ona bir kınama!

Oysaki göremediğimiz tek bir şey var.

Kınalandığımızın farkına ne zaman varacağız orası meçhul işte… 

Ve dostum çayını içip kalktı yanı başımdan. 

Sessiz ve sedasız ve kınalanmış olduğunun farkına varmış bir halde…  



Haber Editörü

Vedat Kan

vedudi25@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku