KILIÇDAROĞLU’NUN Y-CHP’Sİ VE 2.CUMHURİYETÇİLER
Süleyman Çelik / 24.01.2020 /
Kılıçdaroğlu, yanına Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu’nu da alarak, temel felsefeleri emperyalizm (AB-D) yandaşlığı ve Atatürk düşmanlığı olan, 2.Cumhuriyetçi, liboş/ dönek solcuların toplandığı T24 yazarlarıyla, yemekli bir toplantıda bir araya gelmiş. Yanına da Atatürk düşmanlığının şampiyonluğunu kimseye bırakmayan Murat Belge’yi oturtmuş!..
T24 yazarları, eskiden AKP ile kol kola idiler. O kadar ki örneğin, Tayyip Erdoğan Hasan Cemal’e “Hasan Abi” diyordu. Hepsi yandaş medyada bir köşe tutmuş, AKP’nin nasıl demokrat olduğunu anlatıyor, buna karşı özellikle Atatürk ve İnönü üzerinden CHP’ye saldırıyor, tek parti diktatörlüğünden, hatta faşistliğinden söz ediyorlardı.
Uğur Mumcu bunların “Kemalizm Sendromu” hastası olduklarını söylerdi: “Kemalizm sendromu adını da verebileceğimiz, Kemalizm’i aşağılayan entel hastalığı, gerici tarikat yuvaları, Babıâli yokuşu, İkitelli semti, İstanbul barları ve siyasete meraklı holding çevrelerinde hızla yayılıyor. Bu entel ve mental hastalık, genellikle düşünce tembelliğinden kaynaklanıyor.” (Cumhuriyet, 10 Ağustos, 1992,Tembel Savaşçılar…)
Laik Demokratik Cumhuriyet’i yıkmak için, TSK’yı çökertmek ve ulusalcıları yok etmek gerekiyordu. Bu amaçla CIA’nın kurguladığı ve FETÖ ile AKP’yi taşeron olarak kullandığı Ergenekon ve Balyoz gibi kumpasların bunlar ateşli destekçileri idiler. Bu davalara gerekçe bulmak amacıyla gene CIA-FETÖ tarafından provokasyon amacıyla işlenmiş Hırant Dink cinayetini ve Zirve yayınevi katliamını Ergenekon’a bağlamaya kalkmışlardı. İronik olan, Ergenekon mağdurlarından Tuncay Özkan’ın da Kılıçdaroğlu’nun heyetinde yer alması!..
Kumpas davalarında önemli yol alındıktan sonra, sıra Cumhuriyet’in Anayasal düzenini savunma görevini yüklenmiş “Bağımsız Yargı”yı yok etmeye gelmişti. Demokratik-laik Cumhuriyeti yıkmak için bu engelin de ortadan kaldırılması gerekiyordu. Liboşlar, bu amaçla yapılan 2010 Referandumunda “yetmez ama evet” diyerek gene AB-D ve AKP ile omuz omuza çalıştılar.
Kendisinin yerine FETÖ’yü getirmek isteyen emperyalistlerle AKP’nin arası açılınca emperyalistlerin safında yer alan liboşların da AKP ile yolları ayrıldı ve yandaş medyadaki köşelerinden kovulan bunlar T24 Sitesine sığındılar…
Kılıçdaroğlu, genel başkan olup kadrosunu oluşturduktan hemen sonra, “biz 1930’ların CHP’si değiliz” diyerek “reddi miras” beyanında bulunmuştu. Elbette o zamandan bu yana partide bu doğrultuda düzenlemeler/ temizlikler yaptı. Ancak bu toplantıda muhataplarından özür dilercesine, tam temizlik yapamamış olduğunu, “partimizin tabanında ’emekli öğretmen’ diye özetleyebileceğim bir kesim var; zaman zaman bize çok kızıyor, bize ders veriyorlar” sözleriyle ifade etmiş.
“Emekli öğretmen” derken, tümcedeki ‘öğretmeni küçümseyici ifadeyi’ bir kenara korsak, Atatürk İlke ve Devrimlerini yurdun en ücra köyüne kadar yaymak üzere Cumhuriyet’in eğitim seferberliğine katılan “İrfan Ordumuzun Askerleri” örneğinden hareketle, Atatürk’ün CHP’sinin temel felsefesini savunan Kemalistlerden söz ediyor. Evet, o ülküde olanların hepsi çoktan emekli oldu. Zamanımızda da elbette Kemalist öğretmenlerimiz, aydınlarımız var, ama artık her yerde öğretmenler değil, Kılıçdaroğlu’nu mutlu edecek mollalar çoğunlukta.
Muhafazakâr dünyanın kanaat önderiyle de görüştüklerini ve onlara “asıl muhafazakâr biziz, yıllar yılı değişmemek için direndik” demiş. Ayrıca
“Bizim geçmişte ekonomiyi yönetmede iyi bir sınav vermediğimiz de bir gerçek” diyerek Eski CHP’ye taş atmış.
Değişim emperyalizm yandaşları ve özellikle dönek solcuların sık kullandıkları bir sözcüktür. Bunlar değişimden “emperyalizmin güdümüne girmeyi” anlamaktadırlar. Kılıçdaroğlu da onlardan esinlenmiş. Sevgili Uğur Mumcu bunları şöyle yanıtlıyordu: “İdeolojiler değişiyor, devletler, sınırlar değişiyor. Değişmeyen bir tek gerçek var o da emperyalizmin ta kendisi!…” (Cumhuriyet, 11 Ağustos 1992, Değişmeyen Gerçek…)
Altı Ok’tan birinin Devrimcilik olduğunu, devrimciliğin sürekli değişim demek olduğunu; Atatürk’ün “ben hiçbir dogma/donmuş ve kalıplaşmış ideoloji bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” dediğini, bilimin de “sürekli gelişim” demek olduğunu Kılıçdaroğlu’na nasıl anlatmalı?
Devrimci olmasının gereği olarak bu kapsamda CHP, DP döneminde muhalefette iken kendisini yenilemiş, ülkede gerçek demokrasinin oluşabilmesi için belirlediği yeni ilkelerini “İlk Hedefler Beyannamesi” adıyla halka açıklamış ve bu ilkeler 1961 Anayasasının temelini oluşturmuştur. Fakat Kılıçdaroğlu bunu bilmez. Çünkü emperyalistler, halkı uyandıracağı için bizim gibi ülkelerde gerçek demokrasi istemezler. Nitekim işbirlikçi politikacılar ve generaller aracılığı ile 12 Mart 1971’de bu anayasanın kollarının/ kanatlarının kesilmesini, 12 Eylül’de de tamamen ortadan kaldırılmasını sağladılar.
CHP, 1960’lı yıllarda “Ortanın Solu” hareketi ile kendisini gene yenilemiş, “Halkçılık” ilkesini yeniden yorumlayarak kooperatifçilik, Köy-Kent benzeri projeler geliştirmiş, işçilere “Toplu Sözleşme ve Grev” hakkını kazandırmıştır. Emperyalistler ve yerli işbirlikçiler bunlardan hoşlanmadığı için Kılıçdaroğlu bunları değişim olarak kabul etmemiş olsa gerek!…
Beğenmediği 1930’larda, CHP’nin ekonomiyi nasıl yönettiğini öğrenmesi için, oğlu şu anda Erdoğan’ın bakanı olan, sağcı/ muhafazakar bilim insanı ve politikacı Ekrem Pakdemirli’nin yazmış olduğu “Sayılarla Türk Ekonomisi” kitabını okusun…
Belki de Ecevit’in 1970’lerdeki Başbakanlığı döneminde yaşanan yoklukları, kuyruklardan söz eden Tayyip Erdoğan gibi ekonomik başarısızlık olarak görmektedir. Yoklukların, Ecevit’in “haşhaş ekim yasağını kaldırması” ve “Kıbrıs Barış Harekatını yapmış olması” nedeniyle emperyalistler ve başta TÜSİAD olmak üzere içerideki işbirlikçiler tarafından yaratılmış olabileceğinin, elbette ayırdında değildir. Çünkü o bir emperyalist sevicidir. CIA ajanı Enver Altaylı’nın son dönemde en sık görüştüğü kişinin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı Rasim Bölücek olduğu açıklandı.
Aslında Kılıçdaroğlu’nun bu adamlarla toplantısı önemli bir olay değil. Çünkü, şu anda partinin üst düzey yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları ve örgüt yöneticileri arasında bu adamlarla aynı görüşte olanlar çoğunlukta. Kılıçdaroğlu, “emekli öğretmen!” benzerlerini atarken, partiyi bunlarla çoktan doldurdu, zaten…
Bu bakımdan olaya bir aile yemeği olarak bakmak daha doğru olur…
------------------------------------------------------
NOT: Yaklaşık 6 yıl önce (24.01.2020)’de yazmış olduğum bu yazımı, çok iyi bir arşivci olan Sayın Naci Kaptan, 26.11.2025 tarihli “Politika Gündemi” başlıklı yazısının eki olarak internette paylaştı ve ben de bu şekilde edindim. Aşağıdaki Kılıçdaroğlu karikatürü de onun tarafından çizilmiş (https://mail.google.com/mail/u/0/?tab=rm&ogbl#inbox/FMfcgzQcqtlTChBRDMBLPZcVvZmzcnWL)
Bu ve buna benzer yazıları yazdığım için o zaman sürekli saldırıya uğruyordum. Bizim cemaat (kendilerine Atatürkçü diyen, fanatik CHP'li dostlar) tarafından, “muhalefete muhalefet yapmakla" ve “AKP’ye hizmet etmekle” suçlanıyor, hatta aforoz ediliyor/ dışlanıyordum!..
O zaman bana saldıranlar/ beni suçlayanlar, şimdi Kılıçdaroğlu’nu “ihanetle” suçluyorlar!..
NİÇİN?..
Çünkü bu arkadaşlar “AYDINLANMACI DÜŞÜNCE”yi özümsememişler!..
Yani “ELEŞTİREL AKILCI” düşünmüyor, kamuoyunu yönlendiren merkezlerin medya aracılığı ile pompaladığı YALANLARA, hiç “KUŞKU DUYMAKSIZIN”, “SORGULAMAKSIZIN”, “ARAŞTIRIP İNCELEMEKSİZİN” inanıyor ve bu yalanlarla parlatılan kişilerin peşinde koşuyor, onların fanatik taraftarı oluyor ve taparcasına seviyorlar!...
*
Dostlar!
Biraz düşünün ve sorgulayın lütfen!
Örneğin, Kılıçdaroğlu, “Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları” ile birlikte olduğu yemeğe giderken yanında kimler varmış!?..
Onların düşüncelerini, politik görüşlerini sorgulayın!
Kılıçdaroğlu’ndan farklı mı düşünüyorlar, yoksa onunla aynı görüşteler mi⁉️
Süleyman Çelik