1 Ekim, Doğu Türkistan’ın Çin işgalcileri tarafından ilhak edilmesinin 76. yıl dönümü vesilesiyle İstanbul’daki Sarıyer-Tarabya sahilinde bulunun Çin Konsolosluğu önünde, Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği ve diğer 17 kuruluşun ortak organizasyonuyla işgale ve soykırıma karşı tepki göstermek, Çin’e karşı ölmez direniş ruhunu haykırmak için bir protesto gösterisi düzenlendi.Öğleye doğru başlayan protesto, önce Türkiye ve Doğu Türkistan İstiklal Marşlarının okunmasıyla başladı.
Basın açıklaması dört dilde yapıldı. İlk olarak Doğu Türkistan Âlimler Birliği Başkanı Doç. Dr. Alimcan Buğda Türkçe açıklama yaptı. Konuşmasında Çin’in Doğu Türkistan’ı nasıl işgal ettiğini ve bugüne kadar işlediği sayısız suçları hatırlattı; günümüzdeki toplama kampı politikalarıyla milyonlarca Doğu Türkistanlının yok edildiğini belirtti. Üzüntüyle ifade etti ki, dünya bu suçlar karşısında sessiz kalmakla yetinmeyip, hatta Türkiye’de kendini siyasetçi ya da gazeteci olarak tanıtan bazı kişilerin de Çin’in suçlarını aklamaya çalıştığını söyledi.
Alimcan Buğda konuşmasında ayrıca soykırım suçlarının sadece halka değil, Doğu Türkistan’daki her şeye yayıldığını vurguladı. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in birkaç gün önce Doğu Türkistan’a giderek binlerce kişiye zorla çiçek tutturup “halk mutlu” imajı vermeye çalıştığını ifade etti. Türk-İslam dünyasının bu suçlar karşısında sessizliğini eleştiren Buğda, “Eğer yanımızda durmayacaksanız, Çin’e karşı çıkmayacaksanız, hiç değilse bizim karşımızda durmayın, Çin’in safında yer almayın” dedi. Ayrıca Doğu Türkistan’ın bugün Çin karşısında bir kale görevi gördüğünü, Doğu Türkistan yok edilirse ne Türk dünyasının ne de İslam dünyasının ayakta kalabileceğini vurguladı.
1 EKİM 2025, ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN'I İŞGAL ETMESİNİN 76. YILDÖNÜMÜ BASIN AÇIKLAMASI
Aziz Milletimiz, Değerli Basın Mensupları ve Kamuoyu,
Bugün, 1 Ekim 2025 tarihinde, kadim Türk yurdu Doğu Türkistan’ın, tarihin gördüğü en acımasız rejimlerden biri olan Komünist Kızıl Çin tarafından barbarca işgal edilmesinin 76. yıl dönümünde bir kez daha bir araya gelmiş bulunmaktayız. 1 Ekim 1949’da kuruluşu ilan edilen Çin Halk Cumhuriyeti, varlığını yüz milyonlarca insanı katlettiği topraklarda ve işgal ettiği bölgelerde soykırım üzerine inşa etmiştir. Çin devleti, bugün adaletin, barışın ve anti-emperyalizmin değil; insan hakları ihlalinin, soykırımın, ırk ayrımcılığının, köle işçiliğinin ve çağdaş toplama kamplarının simgesi haline gelmiştir.
76 yıldır süregelen bu vahşi işgal, sadece topraklarımızın gasp edilmesiyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda binlerce yıllık Türk mirasını yok etmeyi amaçlayan sistematik bir sömürgecilik ve soykırım projesinin başlangıcı olmuştur. İşgalci Komünist Çin, bölgeye sözde Milliyetçi Çin güçlerinden kurtarmayı bahane ederek girmiş, ancak kısa sürede Doğu Türkistan’daki tüm bağımsız devlet kurumlarını ve cumhuriyet ordusunu tasfiye etmiştir. 1955 yılında ise Doğu Türkistan’ın adı, hürriyetin ve bağımsızlığın kurumsal olarak yok edilmesinin tescili niteliğinde olan “Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi” olarak değiştirilmiştir. İşgalden önce kendi bağımsız hukukuna ve eğitim sistemine sahip olan Doğu Türkistan, faşist Çin’in bir eyaletine dönüştürülerek halkın tüm hakları elinden alınmış, doğal zenginlikleri ise acımasızca yağmalanmıştır.
Doğu Türkistan halkı, işgalin başladığı günden bu yana, Çin Terörist Devletinin sürekli işkence, zulüm ve asimilasyon politikalarının hedefi olmaktadır. Çin yönetimi, işgal ettiği topraklarda yerel halklara karşı “terörizm, dinî aşırılık ve bölücülük” gibi mesnetsiz bahanelerle ırkçı tutumunu kararlılıkla sürdürmüştür.
Özellikle 2017 yılından itibaren uygulamaya konulan “yeniden eğitim kampları” adını verdikleri açık hava hapishaneleri şeklindeki “Çağdaş Nazi İşkence Kampı” uygulaması, Kızıl Çin’in faşist ve ırkçı yüzünün en açık göstergesidir. Çin Terörist Devleti, bu kamplarda 8 milyona aşkın Doğu Türkistan Türkünü kitlesel bir biçimde tutsak etmektedir. Kamplarda ve cezaevlerinde aydınlar, din adamları, gazeteciler, ünlüler ve kanaat önderleri hapsedilmiş, öldürülmüş ve türlü işkencelere (fiziki işkence, iç organları çalma, tecavüz, hukuksuz tutuklama) maruz bırakılmıştır. Bu şiddet, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana etnik ve dini kimlikleri nedeniyle en fazla kişinin tutuklandığı ve şiddet gördüğü olay olarak kayıtlara geçmiştir.
Çin’in uyguladığı zulmün en iğrenç boyutlarından biri de zorla çalıştırmadır. Dünya pazarına teknoloji transferi yapan bu despotik rejim, aynı teknolojiyi Doğu Türkistan halkını köleleştirmek için kullanmakta, insanları Çinli fabrikalarda köle işçi olarak çalıştırmaktadır. Küresel tedarik zincirleri, Doğu Türkistanlıların emeği ve kanıyla kirlenmektedir.
İşgalci faşist Çin, Doğu Türkistan halkının dini ve milli kimliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan sistematik bir asimilasyon politikası uygulamaktadır. Bu politikalar, dinin ve dilin Çinlileştirilmesini temel almaktadır. Bölgedeki kutsal öneme sahip 16 bin cami yıkılmış veya barlara ve eğlence merkezlerine çevrilmiştir. İslami ibadetler yasaklanmış, dini liderler hapsedilmiş veya idam edilmiştir.
Kızıl Çin, aynı zamanda demografik ve kültürel bir soykırım gerçekleştirmektedir. Doğu Türkistan’da defalarca nükleer deneme yapılmış ve zorunlu kürtaj ve kısırlaştırma politikası uygulayarak Müslüman Türk halkının nüfusunu ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Bölgeye milyonlarca Han Çinlisi yerleştirilerek Doğu Türkistan’ın demografik yapısı değiştirilmiş ve Uygur halkının varlığı tehdit altına alınmıştır.
Eğitim alanında ise Uygur dili eğitimden ve kamu hayatından tamamen çıkarılmıştır. 2017 yılına gelindiğinde Uygurca, ilkokullarda dahi engellenmiştir. Çocuklar, “Melek Yuvası” adını verdikleri çocuk kamplarına hapsedilmekte, yatılı okullara tabi tutularak Çin kültürü ve dili ile yetiştirilmektedir. Ebeveynleri öldürülen veya kamplara kapatılan çocukların Çinli ailelere evlat olarak verilmesi dahi devlet politikası olarak uygulanmıştır. Kısacası, Çin, zulmün tüm çeşitlerini kullanarak halkı asimile etmek ve Çinlileştirmek için her yola başvurmuştur.
işgalci Çin, Doğu Türkistan'da yürüttüğü insan hakları ihlallerini ve soykırım politikalarını örtbas etmek ve uluslararası imajını düzeltmek için utanmazca bir propaganda oyunu sahnelemektedir. Çin, yabancı medya kuruluşları, diplomatlar, akademisyenler ve nüfuz sahibi kişileri (influencer) kullanarak kurgulanmış sahte rotalarda gezdirip, bölgedeki insanların “mutlu ve huzurlu” yaşadığını söylettirmektedir.
Bu kirli propagandanın piyonları arasında, Çin ile çıkar ilişkisi bulunan akademisyenler, iş adamları, medya kuruluşları, gazeteciler ve dini liderler yer almaktadır. Bu hain işbirlikçiler, Çin’in soykırım suçlarını aklamaya çalışırken Uygur halkının çektiği acılara ve zulme ortak olmaktadır. Son zamanlarda Türkiye’den bir grup gazetecinin Çin’in organize ettiği bu propaganda gezilerine katılması ve gerçeği yansıtmayan “mutluluk” hikâyeleri anlatması, bu kirli oyunun en net örneklerinden biridir. İşgal altındaki Doğu Türkistan halkı, din ve dil kardeşlerinin Çin ile yaptığı bu tür iş birliklerini ihanet olarak saymakta ve asla affetmeyecektir.
Bu korkunç süreç devam ederken, Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Devlet Başkanı Şi Cinping’in (Xi Jinping), Doğu Türkistan’ın işgalinin ve 1955’te “Xinjiang” ismiyle özerk bölge ilan edilmesinin 70. yılını kutlamak üzere 23 Eylül’de Urumçi’ye gelmesi, işgalci zihniyetin dünyaya meydan okumasıdır. Doğu Türkistan halkları için bu tarih, ne bir kurtuluşu ne de bir kutlamayı sembolize etmektedir. Aksine, bu tarih, bölge halkı için sistematik soykırıma ve asimilasyona maruz kaldıkları 70 yıllık Çin tahakkümünün yıl dönümünü ifade etmektedir. Çin Komünist Partisi’nin “güzel ve müreffeh Xinjiang” propagandası, milyonlarca Uygur ve diğer Türk halkı için zorla çalıştırma, kitlesel gözaltılar, dinî ve kültürel baskılarla geçen yetmiş yılı gizlemeyi amaçlamaktadır. Doğu Türkistan halkı olarak, Çin hükümetinin işgalini meşrulaştırmaya yönelik her türlü propaganda ve girişimi şiddetle kınıyoruz. Bölgede gerçek barış ve refah, ancak yabancı tahakküm sona erdiğinde ve Doğu Türkistan halkının kendi kaderini tayin etme hakkı tanındığında gelecektir.
76 yıldır süregelen bu işgal, katliamlar, asimilasyon ve soykırımlarla insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınmıştır. Bu zulüm, işgal sona ermeden bitmeyecektir. Çin’in bu faşist soykırım uygulaması, ABD, Kanada ve Hollanda gibi devletlerin ihlalleri soykırım olarak nitelendirmesine, bağımsız hukukçulardan oluşan Uygur Mahkemesi’nin 2021 yılında soykırım kararı vermesine rağmen, maalesef çoğu Müslüman ve Türk devletinin sessizliği bir yana, Çin’i desteklemesi tüm Türk ve Müslüman ümmetini rencide etmiştir. Bu sessizlik, İslam Dünyası için silinmez bir yüz lekesidir.
Çin’in işgal politikası, küresel düzen ve barış için de büyük bir tehlike arz etmektedir. Çin, "Bir Kuşak Bir Yol" projesi adı altında uluslararası ekonomik hegemonyasını genişletmekte, borç tuzağıyla stratejik yerlere el koymakta, ve Doğu Türkistan'da uyguladığı kitle gözetim araçlarını dünyaya ihraç ederek despotizmi ve yeni bir faşizmi yaymaktadır.
Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği olarak, tüm Doğu Türkistan halkı adına adaleti ve insan haklarını savunan tüm dünyaya seslenerek, taleplerimizi yineliyoruz:
Saygı ve Selamlar ile,Daha sonra Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği Başkanı Nurmuhammed Türkistani İngilizce açıklama yaptı ve tüm dünya kamuoyunu, İslam dünyasını, Türk halkını ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Çin’in akıl almaz suçlarına karşı somut adımlar atmaya çağırdı.
Sonrasında Doğu Türkistan Maarif ve İşbirliği Cemiyeti Başkanı Musacan Er Uygurca açıklama yaptı ve işgalin 76. yılında Doğu Türkistan’ın mevcut durumunu hatırlatarak Türk ve İslam dünyasından beklentilerini tek tek dile getirdi.
Ardından, Doğu Türkistan Âlimler Birliği üyesi Mehmudcan Damolla Arapça açıklama yaparak, Çin’in 76 yıldır aralıksız sürdürdüğü suçlara rağmen Doğu Türkistan halkının asla boyun eğmediğini, fakat İslam dünyasının bu suçlara karşı sessiz kalmakla yetinmeyip Çin’le aynı safı tuttuğunu söyledi. Dünya kamuoyundan, İslam âlimlerinden ve medyadan beklentilerini ifade etti.
Daha sonra Doğu Türkistanlılar Federasyonu ve Türkiye’deki Uygur Teşkilatlar Forumu adına Abdullah Oğuz konuştu. Uygur halkının zalim bir rejime karşı nasıl mücadele verdiğini, bu mücadelenin özünü anlattı. Türk halkının sorumluluklarını hatırlatarak, Uygurların Türkleri kardeş bildiğini ve beklentilerinin yabancı bir milletten değil, kardeşlerinden olduğunu vurguladı. Bugün Uygurların “realpolitik”in kurbanı haline getirilmesinin, kalplerinde derin bir yaraya dönüştüğünü söyledi.
Ardından Daruliman Akademisi Başkanı Mehmud Emin Damolla konuşma yaparak, Çin’in en büyük suçlarından biri olan propaganda ve göz boyama yöntemlerini örneklerle açıkladı ve Çin’in oyununa kananları uyardı.
Sonrasında Dünya Uygur Kurultayı Vakfı temsilcisi Dilşat Barışçi ve Uygur Akademisi Başkanı Abdulhamid Karahan ayrı ayrı konuşarak, Çin adlı suç çetesinin mutlaka yıkılacağını ve bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin mutlaka kurulacağını vurguladılar.Son olarak Avustralya’dan gelen toplum önderlerinden, Doğu Türkistan Âlimler Birliği Başkan Yardımcısı Üstad Abdusalam Alim söz aldı. Çin’in vahşi suçlarını hatırlattıktan sonra özgürlüğe ulaşmak için yapılması gerekenleri dile getirdi. Yapılanın duanın ardından eylemcilerin sorunsuz bir şekilde dağılmasıyla Protesto sona erdi.
Muhammed Ali ATAYURT-Istiqlal Haber