İnsan, kendini büyüttükçe küçülüyor. “Ben” dedikçe daralıyor, daraldıkça da hakikatin dışına düşüyor. Mevlânâ’nın yüzyıllar önce söylediği o tek cümle—“Hiç ol ki her şey sen olasın”—bugünün insanına vurulmuş en büyük tokatlardan biri aslında. Çünkü biz hiç olmayı unuttuk; onun yerine şişirilmiş egoları, sahte özgüvenleri, parlatılmış benlikleri kutsar olduk.
Modern insanın putu artık altın buzağı değil, kendi benliği. Herkesin cebinde küçük bir idol taşıyor: kendi ismi, kendi unvanı, kendi başarısı. Öyle bir benlik sarhoşluğu ki, kimse hakikati görmeye niyetli değil. Zira hakikati görmek için önce kendini geri çekmek gerekiyor; işte orada herkes kaybediyor.
“Benlik” büyüdükçe insan küçülür
Bugün sosyal medya sayfalarına bak. Herkes kendini anlatıyor, göstermek zorunda hissediyor. “Ben buyum, ben yaptım, ben başardım.” Peki sonra? Bu kadar benlik, insana ne kazandırıyor? Bir süre sonra içi boş bir ambalaja dönüyor insan. Gürültü çok, içerik az.
Mevlânâ’nın hiçliği işte tam burada devreye giriyor.
Hiç olmak, yok olmak değil; yükselmenin en sessiz hâli.
Benliğini azaltmak, özünü çoğaltmanın yolu.
Hakikat kimseye gürültüyle gelmez
Hakikat, bağıranlara değil; susabilenlere kendini gösterir.
Kendisini merkez olmaktan çıkarabilene.
Gölgelerini azaltabilene.
Nefsinin sesini kısmayı başarabilene.
Ama biz ne yapıyoruz?
Her şeyi biliyoruz, her konuda fikrimiz var, her sorunun cevabı bizde.
Bu kadar “ben”in arasında hakikatin nefes alacak yeri kalmıyor.
Hiçlik, insanı tamamlayan boşluk
Bir insan neden hiç olmak ister? Çünkü dolu görünmekten yorulmuştur. Çünkü içindeki gürültünün onu körleştirdiğini anlamıştır. Çünkü hakikatin sadece alçak gönüllülükle kapı açtığını kavramıştır.
Mevlânâ’nın “hiçlik” anlayışında insan kaybolmaz; tam aksine kendini bulur.
Yüklerinden arınır, egosunun zincirlerini kırar, gerçekte ne olduğunu fark eder.
Ve o zaman “her şey” ona görünür hâle gelir.
Hiçlik, zayıflık değil; insan olmanın en güçlü mertebesidir.
Kendi benliğine tapan insan, ne kadar büyüdüğünü sansa da aslında küçülür.
Benliğini eritebilen ise, sessizce büyür.
Hakikat, gürültüye değil, tevazuya gelir.
O nedenle belki de artık hepimizin biraz hiç olmaya ihtiyacı var.