Haydi gelin köyümüze geri dönelim…

Haydi gelin köyümüze geri dönelim…

Düşünsenize, adının başlangıcında “tarım” olan gerçeğimizin geldiği noktada ki haline sadece “güler misin / ağlar mısın” diyerek, durumumuzun özetini görmek gayet mümkündür…

Haydi gelin köyümüze geri dönelim…

 Aslında bu konuyu daha önceden yazmıştık. 

Tıpkı daha, daha, daha, daha önceleri yazdığımızın bir benzeri olarak!

Aslında yazmak gibi bir niyetimiz de yoktu,

Aslında bu konuyu ortaya atmanın da, 

Aslında ön plana çıkarmanın da, hiç ama hiçbir önemi yoktu.

 

 

Çünkü biz toprağa sahip çıkın dedikçe; 

Özellikle akademisyen olan, akademik kariyeri olan birileri sanki bu şehrin toprağı kalmamış gibi tarım arazilerini betonlaştırma yarışına girerek, üzerine üniversite kurup ilim yuvası yaptıklarını ilan ederek, bir marifet yapmışlar gibi bu şehirde kahraman ilan edildiği müddetçe… 

Çünkü biz toprak boş bekliyor dedikçe; 

Siyasilerimizin, özellikle de yerel yönetimlerimizin, düz arazi olarak görüp, kolay ve hızlı işlenmesi ve çok daha fazla gelir getirmesi açısından bu tür tarıma dayalı yerleri, celep yemini misali birkaç cümle değişikliği yaparak imara açmaları ve adına da hizmet başlığı koymaları yanıltması olduğu müddetçe…  

Çünkü biz tarıma önem verin dedikçe; 

Yine özellikle o akademik kariyeri olan birilerimizin, toprak üzerinde ellerinde kovalarıyla sırf oyun oynayıp, yapmış oldukları kumdan kalelerinde; pardon topraktan hobi evlerinde zamanın gelmişine geçmişine meydan okuyarak, piknik yapıp semaver çayını pondipleyip, altın günleri düzenleyerek, bu şehrin yarınlarıyla alay ettiği müddetçe… 

Hatta ve hatta

Biz toprağa sahip çıkmanın ötesinde hayvancılığa da önem verin dedikçe, birileri olayı yanlış anlayıp; hayatında hayvan dahi görmemiş birilerine, teşvik kapılarını ağzına kadar açmaları gündemden düşmediği müddetçe,

Yazılarımızın hiçbir değerinin olmadığını anladık…

Ne zamana kadar?

Elbette ki devletimizi idare eden hükümetimizin başında vekâleten bulunan bir siyasetçimizin, tarımın geldiği noktadaki durumu hakkındaki açıklamalarına kadar! 

Gerçi Güneydoğulu olan büyüğümüzün, Karadeniz fıkralarını andıran bir üslupla, gözümüzün içine bakarak bu tarz açıklamaları yapması; ağlanacak halimize nasıl bir gülümseme attığımızın başka bir versiyonu olarak karşımızda duruyor ama yapacak bir şeyin olmadığının da altını çizmekte fayda var diye düşünmek lazım.

Düşünsenize adının başlangıcında “tarım” olan gerçeğimizin geldiği noktada ki haline sadece “güler misin / ağlar mısın” diyerek, durumumuzun özetini görmek gayet mümkündür…      

Ama arada sırada da olsa içimizde kabuk bağlamış olan bu hayvancılık sevdası yaramızı, tarım sevdası yaramızı ve hatta vatana olan sevdamızı kanatan birileri de çıkmıyor değil.

Cevdet Abimizin aksine,

Şevket Abimiz bunlardan birisi mesela.

Abim benim; siz, eğitim camiasının lojistik ayağının en büyük dinamiklerinden ve bu kadim şehrin ekonomi basamaklarından birisi konumundasınız. Uzun yıllardır yapmış olduğunuz STK faaliyetlerinde de, zirvede bulunan; şehrin kalesi konumundaki, sanayi ve ticaretinin en büyük kapılarından olan “disiplin”in başındasınız.

Başka işiniz yok muydu da yaramızı yeniden kanatıp, bizi ortalığa attınız. Bakınız Cevdet Ağabeyimiz ne güzel özetlemiş halimizi…

Biz, bu şehrin yüzölçüm büyüklüğü yani toprak büyüklüğü açısından kadim Türkiye’mizin ilk beşi arasında olduğunu bildiğimiz halde; 

Biz, bu şehrin bir zamanlar ülkenin ve hatta bir zamanların SSCB sinin, yani Rusya’nın dağılmadan evvelki durumunda ve hatta Ortadoğu’nun et ihtiyacını karşılayan bir il olduğunu bildiğimiz halde…   

Biz, bu şehrin bir zamanlar Doğu Anadolu’nun ve hatta Güney Doğu Anadolu’nun büyük bir bölümünün ticaret merkezi olduğunu bildiğimiz halde, bugün geldiği noktada ülke gelişmişlik ve kalkınma sıralamasında son sıralara yerleşmesinin sıkıntısını neden hatırlatırsınız anlayamadık doğrusu? 

Bakınız Cevdet Ağabeyimizde büyüme rakamlarımızın durumunu, hiç rahatsız olmadan ne güzel idrak ederek bize anlattı. 

Dünyanın en güzel ve en verimli topraklarının bizim tapumuz altında olmasına rağmen, özellikle tarım konusunda geldiğimiz nokta -12 bilmem kaç… 

Güler misin?

Ağlar mısın?

Şevket Abim; Tarımın ve Hayvancılığın bu ülkenin ve hatta özetle bu kadim şehrin kurtuluş kapısı olduğunu anlayamayan birilerine, siz ne anlatır iseniz anlatın boşunadır.

Biz, ülkemizin; özellikle, tarım konusundaki gündemini, konusunda uzman olan birilerine bırakarak, kendi şehrimize dönelim ve aynı adımların bu şehirde de nasıl hoyratça atıldığını, tarım ve hayvancılığın bilinçsizce nasıl tüketildiğini muhabbet ve özlemle anıp, yanalım.   

Köylüye sahip çıkmanın, ülkeye sahip çıkmak olduğunu idrak edemeyecek kadar uykuda olan birilerine; siz, uyanmayı teşvik etseniz ne çıkar?

Ki 

Tarım ve hayvancılığın başarısızlığının altında yatan en büyük korkumuz ise özellikle birileri bu şehrin toprağının bağrından, başka şehirlere olan her türlü (!)  göçü durdurmayı başaramaz ise çok kısa bir zaman sonra bu şehrin el değiştireceğinin bile farkında değiliz! 

Çok az bir zaman dilimi kaldı elimizde ve biz halen daha bu kadim topraklarda kalıcı olarak varlık gösterme sebebimizin, tarım ve hayvancılık olduğunun önemini dahi idrak etmiş değiliz. 

 

 

Her köyün, işletme mantığıyla yola çıkılması durumunda; “orta ölçekli bir fabrika” niteliğinde olduğu gerçeğini inkâr etmek veya algılayamamak, bu şehire ihanetten başka ne olabilir ki? 

Şevket Abimiz bu durumu zaten mantıklı bir şekilde duygularını da katarak anlatmış. 

Bu şehrin bin küsur tane köyü var ve hepsi birer işletme olarak görülmelidir diye de belirtiyor...

Aslında doğru.

Atılacak olan adımların, mantık ve gerçekleşme durumu seviyesinde ciddi ve doğru adım atılması durumunda; birkaç yıl içerisinde bu şehir mevcut kazanımda olduğu ivmelerle kalkınma yönündeki eğilimini artırabilir.

Özellikle de tarım konusunda ki -12 ler en azından şimdilik sıfıra doğru ivme kazanır diye düşünüyoruz. 

Hayvancılık konusunda ilimizi temel aldığımızda; gerçek, doğruluğu ispatlanmış resmi bir açıklama henüz yok… 

Öncelikle zemine çıkalım gerisi kolay.

Çok değil, daha dün diyebildiğimiz birkaç on yıl geriye gittiğimizde; o günün şartlarında yapılan ve devasa büyümelere denk gelen bir hayvancılık potansiyelinin, bugün mumla aranır durumda olmasının müsebbibi Şevket Abi değildir umarım.

Kaldı ki, olaya sadece hayvan sayısı ve kitabına uygun olarak yapılacak olan işletmecilik olarak bakmak ise yanılgıların en büyüğü olarak karşımıza çıkacaktır. 

Bu şehir ivedi olarak; Besi Organize Sanayi Bölgesi ve Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgelerini kurarak duruma el atmalı ve her bir köyümüzde önce öze dönüş yani toprağa dönüş adımlarını başlatarak, kapalı olan her hanenin kapısını özellikle açmalıdır.

Mega kentlerde, köle misali asgari ücrete çalışan ve hayatın en verimli olması gereken dönemlerini yokluk içerisinde yaşayan gençlerimizin, en azından kendi topraklarına sahip çıkarak, köyüne dönüp gerçek anlamda toprağının ve milletinin efendisi olmasının zamanı henüz gelmedi mi? 

Hepimiz bir çivi, bir nal; bir nal, bir at kıssasını biliriz.

Bu mantıkla yola çıktığımızda bir köylü, bir hane; bir hane, bir köy ve bir köyün ise bir şehir edeceği gerçeğini neden hayata geçiremiyoruz ki?

Sabır ve metanetle geçirilecek birkaç yıl sonrasında, ilk etapta bu şehir; özellikle de, hayvancılık konusunda tıpkı birkaç on yıl öncesinde olduğu gibi ciddi mesafeler kat edecektir.

Her köyün bir işletme, her işletmenin bir gelir kapısı ve o gelir kapısının sermayesi olacak olan sütün ve yoğurdun ve peynirin ve yağın ve hatta etin ve et ürünlerinin katma değer oluşturacağı bir gelir kapsının açılacağına inandığımız yarınlar için daha ne bekliyoruz ki?

Hepimiz biliyoruz; bu şehrin tarımından ve hayvancılığından ve ekonomisinden sorumlu olan STK ları mevcuttur. 

Ellerinden gelen tüm çabaları gösterdiklerine ve mümkün mertebe adım atmaya çalıştıklarına da inanıyoruz.

Ama -12 gibi büyüme (!) rakamlarını açıklayarak ve o rakamların ardında muhteşem yüzyıl Türkiye’si hayalleri kurmaktansa, gerçeğe dönerek; köylerimizin doldurulması ve o yönde ciddi teşviklerin yeniden değerlendirmeye alınmasının çalışmasını yapmalıyız.

Belki o zaman -12 ler önce gerçekten sıfıra doğru hamle yapar ve gerçek büyüme rakamlarıyla, fıkra tarzı olarak değil bildiğimiz ve anladığımız bir şekilde; hem de her yönüyle pozitif olarak 1,2,3,….., diye yol alırız.

Önce bir Şevket Abiyi gerçekten ama gerçekten dinlemek lazım.

Diyor ki bu şehir bir zamanlar para kokuyordu!

O kokuyu yeniden duyabilmek açısından önce köye geri dönüp, kapalı tüm kapıların her taraftan açılması gerekmektedir.

Haydi o zaman gelin hep birlikte köyümüze geri dönelim.

Toprağımıza sahip çıkıp, yeniden özümüze dönelim…



Haber Editörü

Vedat Kan

vedudi25@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku