Sokakta biri yere düşse…
Hemen etrafında bir halka oluşur:
Kaldırmak için değil,
videoya çekmek için.
Çünkü artık insanlık refleks değil,
seyirlik.
Ve bu toplumda artık kimse
gördüğünü söylemek,
duyduğunu anlatmak istemiyor.
Çünkü konuşursan sorumlu olursun.
Görürsen hesap vermen gerekir.
O yüzden herkesin tercihi net:
Bakmamak, duymamak, ilgilenmemek.
Duymazdan Gelmenin Profesyonelleştiği Ülke
Bir kuruma git, yanlışlıkları göster.
Ne olur?
Sana "Dilekçe yaz" derler,
arkandan "Bu çok biliyor" derler,
sonra da seni sistem dışına iterler.
Neden mi?
Çünkü yanlışın farkına varan kişi,
bozulan düzenin tehdididir.
Yani duymayan, görmeyen, itiraz etmeyen makbul vatandaştır.
“Kol kırılır yen içinde kalır” yalanına sarılanlar,
kırıkların üzerine oturmaktan memnun.
Körlüğün Maaş Bordrosunda Yeri Var
Bazı görevler vardır;
Yetki verir ama vicdan istemez.
Sana sandalye verir ama düşünmeyi yasaklar.
Sen de öğrenirsin zamanla:
Bakarsan belaya bulaşırsın,
duyarsan sorumluluk doğar.
En güvenli pozisyon?
Bilmez gibi yap, duymaz gibi davran,
ve ay sonunda maaşını al.
Sadece cebin çalışsın,
gerisi yatsın.
Görüp de Susmak Bir Marifet Sanılıyor
İnsanlar artık şöyle övünüyor:
“Her şeyi bilirim ama karışmam.”
Bravo!
Senin bu duruşun sayesinde
adaletsizlik filizlendi,
haksızlık serpildi,
vicdansızlık meyve verdi.
Birlikte izledik;
çünkü rahatsız olmamak, rahatsız etmeyenden daha önemli hale geldi.
Herkesin Gözü Açık, Ama Bakışları Kapalı
Bu ülkede herkes her şeyi biliyor aslında.
Kim hırsız, kim yalancı, kim çürük…
Ama kimse kimseye dokunmuyor.
Çünkü çıkarlar ağ gibi örülmüş,
bir ipin ucu çekilirse hepsi dağılır.
Bu yüzden düzeni korumanın yolu:
Hakikati sessize almak.
Bu memlekette artık dürüst insanlar değil,
suskunlar terfi ediyor.
Yanlışa “yanlış” diyebilenler değil,
üç maymunu oynayanlar saygı görüyor.
Ama unutma:
Körlük geçici olabilir,
ama suskunluk kalıcı suç ortağına dönüşür.
Ve gün gelir,
görmedim, duymadım diyenlerin
en çok gözüne bakılır.